yayinlandigi donemlerde yazarin adinin zaten dunyaca bilindigine inandigim,esinlenme mi,yoksa intihal mi oldugu tartismalariyla bir sure basinin agritildigini dusundugum ve iki kisi arasindaki iktidar iliskisini anlatan orhan pamuk eseri.
beyaz kale
romanin sonlarina dogru hoca mi konusuyor, yoksa kolemi anlayamazsiniz.zaten orhan pamuk kendi de kitabin sonunda soylemistir; "bu kitabi hoca mi kole mi yazdi bilmiyorum." diye. okunmasi gereken pamuk eserlerinden biridir diye dusunuyorum.
orhan pamukun masalsı bir dille anlattığı, küçük ama düşsel olarak gayet büyük bir romanıdır.
yazarıns sesiz ev adlı romanını okuyanlar bilirler. bu romanda faruk darvinoğlu diye tarihçi bir karakter vardır. işte beyaz kaleyi de bu tahçi faruk darvinoğlu yazmıştır sözde.
osmanlı devletine esir düşen italyan bir kişinin yaşadıkları konu edilir bu kitapta.
yazarıns sesiz ev adlı romanını okuyanlar bilirler. bu romanda faruk darvinoğlu diye tarihçi bir karakter vardır. işte beyaz kaleyi de bu tahçi faruk darvinoğlu yazmıştır sözde.
osmanlı devletine esir düşen italyan bir kişinin yaşadıkları konu edilir bu kitapta.
orhan pamuk’un, bazı bölümlerini "pedro’nun zorunlu istanbul seyahati" isimli bir anı kitabından çalarak oluşturduğu romanı.tabi bu bilgiden sonra bu roman ne kadar kendisinin olur?vicdan meselesi.
her şey faruk darvınoğlunun tozlu bir sandığın dibininde bir elyazması bulmasıyla başlıyor. yazar, girişte faruk darvınoğlunun, daha sonra da elyazmasının sahibi ve baş kahramanı venediklinin dilinden yazıyor.
venedikten napoliye giden gemisinin türk korsanlarınca ele geçirilmesiyle anlatıcı kendini bir zindanda buluyor. fakat en başından beri uydurma doktorluğu ve astrolojistliğiyle diğer esirlerden ayrı tutuluyor. paşanın geçmeyen hastalığına çare bulunca yarı özgürlüğünü kazanıyor. paşa aracılığıyla bir anlamda meslektaşı hoca ile taşınıyor.
paşa onun dinini değiştirirse özgür kalacağını söylüyor fakat anlatıcı dininden asla dönmüyor. iş kafasının bedeninden ayrılmasına kadar gelse de pes etmiyor. hoca sayesinde ölümden kurtuluyor.
bu olaydan sonra hocanın kölesi olarak evine giriyor. ilk görüşünde hissettiği benzerlik duygusu onunla yaşamaya başlayınca daha da kuvvetleniyor. bu benzerlik ikisini de korkutuyor.
başlarda anlatıcı köle rolünde de olsa, hocayı küçümsüyor. hoca da anlatıcının ülkesinin gelişmişliğinden dolayı kendisinden daha ileride olduğunun farkında olduğu için ondan kendisine bildiklerini öğretmesini istiyor.
böylece aralarındaki ilişki günden güne gelişiyor. beraber pek çok farklı şey yapıyorlar bu da düşmanlarının nefretini arttırıyor. ayrıca herkes aynı fikre sahip; hocaya her şeyi venedikli köle öğretiyor.
bazı günler anlatıcı ve hoca masaya (anlatıcının ısrarı üzerine yaptırılan) oturup bir tür itiraf oyunu oynuyorlar. anlatıcı her gün bir başka uydurma ve kirli anılarını anlatıyor. hocanın kafasında anlatıcının kötü biri olduğu düşüncesi var. bunu da yaşadığı yer ile bağdaştırıyor.
zaman ilerledikçe hocanın (paşa sayesinde) çocuk padişah ile olan ilişkisi de gelişiyor. anlatıcıyla birlikte ona hayvanlar alemini anlatan kitaplar yazıyorlar ve o da bunları ilgiyle okuyor. ayrıca yıldızlar ve gökyüzüne de meraklı olan hoca ona bu konuda da kitaplar sunuyor.
hoca padişahla olan ilişkisini kullanarak uzun zamandır üstünde uğraştığı silahını yaptırıyor. savaş zamanı gelip çatınca hoca ve anlatıcı silahlarıyla beraber orduyla yol alıyor. silah sanılan başarıyı yakalayamayınca hoca ve venedikli kara listeye alınıyor.
bir gün hoca korkusundan veya merakından, hayatını ince ayrıntılarıyla bildiği venediklinin yerine geçiyor ve uzaklara gidiyor. venedikli de hoca oluyor, aslında bu oyunu herkes biliyor fakat herkes oyunun bir parçası gibi davranıyor.
venedikten napoliye giden gemisinin türk korsanlarınca ele geçirilmesiyle anlatıcı kendini bir zindanda buluyor. fakat en başından beri uydurma doktorluğu ve astrolojistliğiyle diğer esirlerden ayrı tutuluyor. paşanın geçmeyen hastalığına çare bulunca yarı özgürlüğünü kazanıyor. paşa aracılığıyla bir anlamda meslektaşı hoca ile taşınıyor.
paşa onun dinini değiştirirse özgür kalacağını söylüyor fakat anlatıcı dininden asla dönmüyor. iş kafasının bedeninden ayrılmasına kadar gelse de pes etmiyor. hoca sayesinde ölümden kurtuluyor.
bu olaydan sonra hocanın kölesi olarak evine giriyor. ilk görüşünde hissettiği benzerlik duygusu onunla yaşamaya başlayınca daha da kuvvetleniyor. bu benzerlik ikisini de korkutuyor.
başlarda anlatıcı köle rolünde de olsa, hocayı küçümsüyor. hoca da anlatıcının ülkesinin gelişmişliğinden dolayı kendisinden daha ileride olduğunun farkında olduğu için ondan kendisine bildiklerini öğretmesini istiyor.
böylece aralarındaki ilişki günden güne gelişiyor. beraber pek çok farklı şey yapıyorlar bu da düşmanlarının nefretini arttırıyor. ayrıca herkes aynı fikre sahip; hocaya her şeyi venedikli köle öğretiyor.
bazı günler anlatıcı ve hoca masaya (anlatıcının ısrarı üzerine yaptırılan) oturup bir tür itiraf oyunu oynuyorlar. anlatıcı her gün bir başka uydurma ve kirli anılarını anlatıyor. hocanın kafasında anlatıcının kötü biri olduğu düşüncesi var. bunu da yaşadığı yer ile bağdaştırıyor.
zaman ilerledikçe hocanın (paşa sayesinde) çocuk padişah ile olan ilişkisi de gelişiyor. anlatıcıyla birlikte ona hayvanlar alemini anlatan kitaplar yazıyorlar ve o da bunları ilgiyle okuyor. ayrıca yıldızlar ve gökyüzüne de meraklı olan hoca ona bu konuda da kitaplar sunuyor.
hoca padişahla olan ilişkisini kullanarak uzun zamandır üstünde uğraştığı silahını yaptırıyor. savaş zamanı gelip çatınca hoca ve anlatıcı silahlarıyla beraber orduyla yol alıyor. silah sanılan başarıyı yakalayamayınca hoca ve venedikli kara listeye alınıyor.
bir gün hoca korkusundan veya merakından, hayatını ince ayrıntılarıyla bildiği venediklinin yerine geçiyor ve uzaklara gidiyor. venedikli de hoca oluyor, aslında bu oyunu herkes biliyor fakat herkes oyunun bir parçası gibi davranıyor.
bir doğulu ve bir batılı; insan bedenlerinde iki kültürün karşılaşması. önce, batının doğuyu küçümseyişi, bilgileriyle alay edişi, sonra bilimin evrenselliği, değişmezliği. en sonunda da dönüşüm.
doğu-batı farkı; anlatılan tamamen bu aslında, köle-efendi ilişkisiyle karıştırılmış yalnızca. burada bir sentez var, evet, ama aynı zamanda benzerlik, hatta aynılık var. aynıyız, fark yalnızca zaman dilimleri. geriden takip ediyor, birden öne geçiyor; geçtiğimizi sanıyoruz.
batının kalıntılarıyla, kısıtlı öğretimiyle, batılı gibi düşünülemiyor. bilimde, sanatta, şunda bunda.. gelecek, batıdaysa; batılıdaysa, onlar gibi olmak değil, "onlar olmak" zorundayız. hoca’nın venedikli’ye dönüşümünün açıklaması da bu. çok zaman sonra hatırlayacağım da sadece bu; ‘gibi olmak’ değil, ‘olmak’ çözüm.
doğu-batı farkı; anlatılan tamamen bu aslında, köle-efendi ilişkisiyle karıştırılmış yalnızca. burada bir sentez var, evet, ama aynı zamanda benzerlik, hatta aynılık var. aynıyız, fark yalnızca zaman dilimleri. geriden takip ediyor, birden öne geçiyor; geçtiğimizi sanıyoruz.
batının kalıntılarıyla, kısıtlı öğretimiyle, batılı gibi düşünülemiyor. bilimde, sanatta, şunda bunda.. gelecek, batıdaysa; batılıdaysa, onlar gibi olmak değil, "onlar olmak" zorundayız. hoca’nın venedikli’ye dönüşümünün açıklaması da bu. çok zaman sonra hatırlayacağım da sadece bu; ‘gibi olmak’ değil, ‘olmak’ çözüm.
bana kemal sunalın ikiz kardeşler filmini hatırlatan orhan pamuk romanı.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?