siradisi bir gazteci-yazardir kendisi.aksam gazetesinde yazmaktadir.
engin ardıç
dangalak lafini kullanmayi adet haline getiren yazar.
http://www.ikincicumhuriyet.org/arsiv/arsiv025.html
http://www.ikincicumhuriyet.org/arsiv/arsiv025.html
gazeteciden ziyade kabzimal agizi ile konusan gayet racon,ortaligi kari$tirma meraklisi aciklamalar yapan kisilik.vakti zamaninda rock muzik icin yazdiklari hala kendisi icin tasak gecilme konusudur.
ne oldugu belli olmayan. uzanlarin masasi konumundaki, kendini solcu tanitip oportunizmin dibine vuran agzi bozuk gazete yazari.
turkiyedeki 2 kose yazarindan biri oguz atayin arkadasi olmasida kendisinin ne tip bir insan olduguna dair fikir verir saniyorum.yazilarinda kimin ne dusunecegini onemsemeden yalnizca dogru dusunduklerini yazan kultur seviyesi cok ust seviyede olan insan.agresif yazilari ile dikkat ceker genellikle her zaman sevmeyeni daha fazla olan bir insan olmasi onu sevenlerin
oldugu gercegini degistirmez bana kalirsa okumaya deger yazi yazan tek insan turk basininda
cetin altanda bir digeri ancak onun felsefi sistemi artik net ve bence bu felsefi sistemi insanlara anlatmak icin surekli tekrar yapiyor bu yuzden engin ardic okumaya deger tek insan
her zaman gundemden kopuk yazilar yazmasi yazilarinda cok sasirtici bir kurgunun olmasi
-ozellikle 3000 darbe adli yazisinda fransiz yeni dalgasinin onemli yonetmeni francois truffaut un 400 darbe filmi ile baslayip serdar turgutun yazilari 3000 tus darbesiyle sinirlamasina bagladigi yazi bana kalirsa gelmis gecmis en onemli yazilarindan biridir-
engin ardici okumaya deger kiliyor ayrica kendisine cevap verebilecek polemige girebilecek
kapasitede insanlarin olmadigi gercegide benim en sevdigim yonu. ayrica eski yazilarinin derlemesi olan kitaplarida bir harikadir
kadin suretleri
sengul hamami
dogru soyleyeni dokuz koyden....
mustafa kemal sizin gibi kiro degildi
dogru soyleyeni dokuz koyden kovarlar kitabindaki oguz atay yazisini eger oguz atayi seviyorsaniz kesinlikle okumalisiniz
oldugu gercegini degistirmez bana kalirsa okumaya deger yazi yazan tek insan turk basininda
cetin altanda bir digeri ancak onun felsefi sistemi artik net ve bence bu felsefi sistemi insanlara anlatmak icin surekli tekrar yapiyor bu yuzden engin ardic okumaya deger tek insan
her zaman gundemden kopuk yazilar yazmasi yazilarinda cok sasirtici bir kurgunun olmasi
-ozellikle 3000 darbe adli yazisinda fransiz yeni dalgasinin onemli yonetmeni francois truffaut un 400 darbe filmi ile baslayip serdar turgutun yazilari 3000 tus darbesiyle sinirlamasina bagladigi yazi bana kalirsa gelmis gecmis en onemli yazilarindan biridir-
engin ardici okumaya deger kiliyor ayrica kendisine cevap verebilecek polemige girebilecek
kapasitede insanlarin olmadigi gercegide benim en sevdigim yonu. ayrica eski yazilarinin derlemesi olan kitaplarida bir harikadir
kadin suretleri
sengul hamami
dogru soyleyeni dokuz koyden....
mustafa kemal sizin gibi kiro degildi
dogru soyleyeni dokuz koyden kovarlar kitabindaki oguz atay yazisini eger oguz atayi seviyorsaniz kesinlikle okumalisiniz
ruzgara gore yon degistiren kisi.ortaligi karistirip sonra bir koseye cekilen ve pis pis gulen tiplerden.ayni zamanda aksam gazetesini almayi birakmama neden olan $ahis.
kimseden korkusu olmayarak yazi yazan bi ara yazilarini takip ettigim gulmekten krizler gecirdigim yazar bir cok konuda ismi gibi engin tecrubelere sahip her seviyede konusabilecegine inandigim insan.
bir galatasaray lisesi mezunu..
(bkz: galatasaray lisesi)
(bkz: galatasaray lisesi)
"erbab-ı müsakeşe" lafının mucidi.
rock müzikle ilgili yazdığı yazısıyla beni çılgına çeviren, kendisine nefret kustuğum, cahil, kültürsüz, insan.
"çünkü rock kültürü, her şeyden önce bir gençlik kültürü, bir öğrenci kültürüdür. anglo-amerikan alt sınıflarının kültürüdür. öğrenci dedim, “daha çok da eğitimsiz ve işsiz hooligan” şeklinde düzeltiyorum."
http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=47321,10,2
(copy paste yapmanız tavsiye)
"çünkü rock kültürü, her şeyden önce bir gençlik kültürü, bir öğrenci kültürüdür. anglo-amerikan alt sınıflarının kültürüdür. öğrenci dedim, “daha çok da eğitimsiz ve işsiz hooligan” şeklinde düzeltiyorum."
http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=47321,10,2
(copy paste yapmanız tavsiye)
türkiye egemen sınıflarının, anti-komünizm propagandasını yapan; dediklerinin hiç bir tutarlılığı bulunmayan yazar, gazeteci , derin ilişkileri bulunana kişilik.
e posta adresini vermekten korkan, gelecek tepkilere karşı duramıyacak, ağzı çok bozuk yazar.
(bkz: enginar)
ipsiz çalışan organik topaç.
enteresan bir adam türkiyede sıkça rastlanılan gruplaşmacıların tersine bu amca kendisine göre doğru nerdeyse o tarafta saf tutmayı benimsiyor tabi türkiyedeki sabit gruplaşmacı zihniyet bunu liboşluk olarak da yorumlayabiliyor. kısacası güzel ülkemizde siyah veya beyaz var gri yok engin ardıç griyi de geçip 32 bitlik bir renk derinliğiyle olayları yorumluyor e haliyle böyle olunca ne oralıya ne buralıya yaranıyor. tabi ki mutlak doğruyu bulmaya çalışırken her sözü genel geçer doğruları işaret etmiyor ancak kendi doğrusunu işaret ediyor zaten bu toplumda çoğu insan kendi bildiği doğrultuda hareket etmiyor mu ?
kendisinden harika bir yazı:
http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=59940,10,2
http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=59940,10,2
istediği kişiye anında ayarı verebilen, yazı yazmayı bilen ender gazetecilerden.
bugünkü yazısıyla yine beni benden almış gazeteci. kesinlikle okunmaya değer, sonuna kadar tabi...
üniversiteler
iyi de, bir hafta tatil yapamayacak mıyız be kardeşim? yokluğumuzda bu sefer tutmuşlar, boğaziçi’nin rektörü ayşe’ye saldırmışlar. yeni duydum.
çünkü boğaziçi, orhan pamuk’a fahri doktora vermiş. (mimar sinan, “fethullahçı” hilmi yavuz’a verince kimse ağzını açmamış ama, hayret!)
bir kız öğrenci “türbanla gitar” çalmış (ahmet hakan gibi bir şey olsa gerek), bir folklor topluluğu da bildiğimiz bitlis oynamış (peşmergeye benziyorlarmış, herhalde güneydoğu folklor oyunları smokinle oynanmalıdır, çağdaş türkiye’ye yakışan budur.)
kavga şuradan çıkıyor: “kaliteli” üniversitelerimizde liberal bir hava esiyor, kelek olanlarda faşizm kokusu var.
çocukların ösys tercihlerinde hangilerini üst sıraya yazdıklarına bakarsanız, toplumun özlemini de anlayabilirsiniz tabii. bu özlem, 12 eylül döneminde “dizayn edilmiş” üniversite kalıbına uymuyor.
fakat bürokratik oligarşi, her çocuğu aynı tornaya sokup taptuk emre tekkesinin değnekleri gibi birörnek odunlar çıkarmak için direniyor.
profesör ayşe soysal, “boğaziçi türkiye için biraz fazla özgür kaldı” demiş. kibar kadındır, “iki numara büyük geldi” dememiş. oysa çok iyi hatırlayacaktır, otuz yedi yıl önce, ayşe ve ben orada okuduğumuzda da öyleydi, eski robert college.
oysa türkiye’yi boğaziçi’nin düzeyine çekebilseydik memleket kurtulacaktı.
yök, çekemezsin diyor.
yök yasası’na göre, üniversiteler, “atatürk inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda atatürk milliyetçiliğine bağlı, türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini taşıyan, türk olmanın şeref ve mutluluğunu duyan, aile, ülke ve millet sevgisiyle dolu, türkiye cumhuriyeti devleti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getiren” öğrenciler yetiştirmekle yükümlüdürler.
buna göre, yabancı uyruklu bir öğrenci bizim üniversitelerimizde ya okuyamaz, ya da gizli servislerimize ajan olarak girer.
bekâr kalması da son derece sakıncalıdır, “aile sevgisi” direktifine uymaz.
ya da bu yasayı yumurtlayanlar, tuzla piyade okulu’yla üniversiteyi karıştırmışlar!
üniversitenin görevi atatürkçü yetiştirmek değildir. aslına bakarsanız, üniversitenin birinci görevi öğrenci yetiştirmek, birilerini meslek sahibi yapmak, onlara para kazandırmak, askere gittiklerinde yedeksubay olmalarını sağlamak falan da değildir.
üniversite bilim üretir ve bunu öğrencilerine aktararak bilimi kimin “işe vurmaya yetkili” olacağını saptar. doktor yetiştirmez, tıp bilimini kimin özümseyip kimin özümseyemediğine ve bunu kimin uygulayabileceğine karar verir.
ama bizde üniversite, azıcık sosyal bilimler dışında hiçbir bok üretemez.
çünkü yüksek lisedir.
yök, yeni çıkardığı bir yönetmelikle, kendi yasasında yer alan, yukarıda da zikrettiğim ilkelere ters düşen yabancı diplomaları da denk saymıyor, tanımıyor ve onaylamıyor. öğrencinin, dışarıda, yök’ün hoşuna gitmeyecek “herhangi bir ders almış” olması yeterli, seçmeli meçmeli de olsa... diplomanın kendisi, seçilen bilim alanı falan önemli değil, bir tek ders yeterli!
örneğin harvard’ı bitirseniz, orada cinsel sapmalar üzerine bir psikoloji dersi aldıysanız, sizin diploma bizim burada paçavra. çünkü “türk aile mefhumuna” uymaz.
elbette bu yönetmelik el ezher ya da tahran üniversitesi gibi yerlerde okuyan “potansiyel el kaide militanlarını” ufalamak üzere çıkarılmış ama yarın bir manyağın bunu benim dediğim düzeye çekmeyeceği ne malum?
buna göre, kurtuluş savaşımızın karşı cepheden görünüşünü, yunan ordusunun harekât planını da inceleyemezsiniz, vatana ihanet olur.
ben de ayvayı yedim ayşeciğim, çünkü 1972-73 ders yılında, rahmetli profesör ali alparslan’dan (o zamanlar doçentti) hem merak ettiğim için, hem de not ortalaması yükseltmek amacıyla “osmanlıca” dersi almıştım! eski yazıyı da bayağı sökmüş, dili çok koyu olmamak şartıyla osmanlı metinlerini şakır şakır okumaya ve de kendim de yazmaya başlamıştım... gitti çöpe bizim kapı gibi boğaziçi diploması! o dersi almama izin veren bizim mantikas’ın (eski kayıt işleri müdürümüz) elleri kırılsaydı!... fakat adamcağız günün birinde türkiye’nin böyle cılkının çıkacağını nereden bilebilirdi?
sevgili bürokrasi, buna da faşizm denir, zarar yok.
nasıl olsa yakın zamanda bunu açık açık da uygulayacaksınız, bahçeşehir’i, boğaziçi’ni falan kapatırsınız, ayşe de evinin kadını olur. baksanıza, “ben aslında yemek yapmayı severim” demiş, bu hıyar toplumda üniversite yönetmekten o da memnun değil.
üniversiteler
iyi de, bir hafta tatil yapamayacak mıyız be kardeşim? yokluğumuzda bu sefer tutmuşlar, boğaziçi’nin rektörü ayşe’ye saldırmışlar. yeni duydum.
çünkü boğaziçi, orhan pamuk’a fahri doktora vermiş. (mimar sinan, “fethullahçı” hilmi yavuz’a verince kimse ağzını açmamış ama, hayret!)
bir kız öğrenci “türbanla gitar” çalmış (ahmet hakan gibi bir şey olsa gerek), bir folklor topluluğu da bildiğimiz bitlis oynamış (peşmergeye benziyorlarmış, herhalde güneydoğu folklor oyunları smokinle oynanmalıdır, çağdaş türkiye’ye yakışan budur.)
kavga şuradan çıkıyor: “kaliteli” üniversitelerimizde liberal bir hava esiyor, kelek olanlarda faşizm kokusu var.
çocukların ösys tercihlerinde hangilerini üst sıraya yazdıklarına bakarsanız, toplumun özlemini de anlayabilirsiniz tabii. bu özlem, 12 eylül döneminde “dizayn edilmiş” üniversite kalıbına uymuyor.
fakat bürokratik oligarşi, her çocuğu aynı tornaya sokup taptuk emre tekkesinin değnekleri gibi birörnek odunlar çıkarmak için direniyor.
profesör ayşe soysal, “boğaziçi türkiye için biraz fazla özgür kaldı” demiş. kibar kadındır, “iki numara büyük geldi” dememiş. oysa çok iyi hatırlayacaktır, otuz yedi yıl önce, ayşe ve ben orada okuduğumuzda da öyleydi, eski robert college.
oysa türkiye’yi boğaziçi’nin düzeyine çekebilseydik memleket kurtulacaktı.
yök, çekemezsin diyor.
yök yasası’na göre, üniversiteler, “atatürk inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda atatürk milliyetçiliğine bağlı, türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini taşıyan, türk olmanın şeref ve mutluluğunu duyan, aile, ülke ve millet sevgisiyle dolu, türkiye cumhuriyeti devleti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getiren” öğrenciler yetiştirmekle yükümlüdürler.
buna göre, yabancı uyruklu bir öğrenci bizim üniversitelerimizde ya okuyamaz, ya da gizli servislerimize ajan olarak girer.
bekâr kalması da son derece sakıncalıdır, “aile sevgisi” direktifine uymaz.
ya da bu yasayı yumurtlayanlar, tuzla piyade okulu’yla üniversiteyi karıştırmışlar!
üniversitenin görevi atatürkçü yetiştirmek değildir. aslına bakarsanız, üniversitenin birinci görevi öğrenci yetiştirmek, birilerini meslek sahibi yapmak, onlara para kazandırmak, askere gittiklerinde yedeksubay olmalarını sağlamak falan da değildir.
üniversite bilim üretir ve bunu öğrencilerine aktararak bilimi kimin “işe vurmaya yetkili” olacağını saptar. doktor yetiştirmez, tıp bilimini kimin özümseyip kimin özümseyemediğine ve bunu kimin uygulayabileceğine karar verir.
ama bizde üniversite, azıcık sosyal bilimler dışında hiçbir bok üretemez.
çünkü yüksek lisedir.
yök, yeni çıkardığı bir yönetmelikle, kendi yasasında yer alan, yukarıda da zikrettiğim ilkelere ters düşen yabancı diplomaları da denk saymıyor, tanımıyor ve onaylamıyor. öğrencinin, dışarıda, yök’ün hoşuna gitmeyecek “herhangi bir ders almış” olması yeterli, seçmeli meçmeli de olsa... diplomanın kendisi, seçilen bilim alanı falan önemli değil, bir tek ders yeterli!
örneğin harvard’ı bitirseniz, orada cinsel sapmalar üzerine bir psikoloji dersi aldıysanız, sizin diploma bizim burada paçavra. çünkü “türk aile mefhumuna” uymaz.
elbette bu yönetmelik el ezher ya da tahran üniversitesi gibi yerlerde okuyan “potansiyel el kaide militanlarını” ufalamak üzere çıkarılmış ama yarın bir manyağın bunu benim dediğim düzeye çekmeyeceği ne malum?
buna göre, kurtuluş savaşımızın karşı cepheden görünüşünü, yunan ordusunun harekât planını da inceleyemezsiniz, vatana ihanet olur.
ben de ayvayı yedim ayşeciğim, çünkü 1972-73 ders yılında, rahmetli profesör ali alparslan’dan (o zamanlar doçentti) hem merak ettiğim için, hem de not ortalaması yükseltmek amacıyla “osmanlıca” dersi almıştım! eski yazıyı da bayağı sökmüş, dili çok koyu olmamak şartıyla osmanlı metinlerini şakır şakır okumaya ve de kendim de yazmaya başlamıştım... gitti çöpe bizim kapı gibi boğaziçi diploması! o dersi almama izin veren bizim mantikas’ın (eski kayıt işleri müdürümüz) elleri kırılsaydı!... fakat adamcağız günün birinde türkiye’nin böyle cılkının çıkacağını nereden bilebilirdi?
sevgili bürokrasi, buna da faşizm denir, zarar yok.
nasıl olsa yakın zamanda bunu açık açık da uygulayacaksınız, bahçeşehir’i, boğaziçi’ni falan kapatırsınız, ayşe de evinin kadını olur. baksanıza, “ben aslında yemek yapmayı severim” demiş, bu hıyar toplumda üniversite yönetmekten o da memnun değil.
akşam gazetesi yazarı. boğaziçi üniversitesi mezunu, güçlü bir kalem.
çocuk gibi biri. çocuklar nasıl her şeyi çok kolay sanırlar, parası var mı bilmeden babalarından her şeyi isterler ya, öyle işte.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?