rtenin son bombasi. anani da al git buradan kadar populer olacagini saniyorum. soyleki; sehit yakini cenazede rteye "artik sehit vermek istemiyoruz" gibi son derece insani ve yerinde bir serzeniste bulunmustur. bu sozun anlami tam olarak "bu belanin kokunu bir an once kaziyin, artik daha fazla uzamasin" dir zannimca.olsa olsa lubnana asker gondermeyin demekten, linc edilmemek icin bu sekilde sakinmis olabilir.ya da ben oyle anliyorum. bunun karsiliginda rte ise basliktaki veciz sozle yanit vermistir. o an aciklama yapmamis, butun gun dusunmus ve aksam danismanlarinin yardimiyla bir aciklama yapmistir. ben ,kna olmadigim gibi kamuoyu da ikna olmamistir. ama eminim ki tezkere muahhbeti yuzunden bu soz hak ettigi tepkiyi gormeyecektir.
askerlik yan gelip yatma yeri değil
bu sözün akabinde bilal yatacak mı yatmayacak mı çok merak ettim nedense.
not:siyasilerin ailelerini karıştırmak etik dışı olabilir ama vatandaşa "ananı da al git" diyene müstehaktır.
edit:bilal değil ama burak yattı.
not:siyasilerin ailelerini karıştırmak etik dışı olabilir ama vatandaşa "ananı da al git" diyene müstehaktır.
edit:bilal değil ama burak yattı.
evet.
askerlik yan gelip yatma yeri değil.
hele de yattığın yer kara toprak olacaksa.
askerlik yan gelip yatma yeri değil.
hele de yattığın yer kara toprak olacaksa.
reklamdaki o çocuğun dediği gibi bir cümle geçmiş olmalı başbakan recep tayyip erdoğanın aklından:
"işte bu benim bittiğim andır!"
dağlarda ölen çocukların cenazeleri üçer beşer gelirken, tabutların ardından yürüyen kadınların "daha kaç can gidecek?" sorularının üstü resmi nutuklarla örtülürken, bu "gayri nizami savaşın" verdiği güçle milliyetçi dalga yükselirken, cenazelerde "ya bu ölümleri durdurun ya da millet durduracak" pankartları ürkütücü linçlerden haber verirken ve uysal insanlar bile artık doğrudan başbakana "artık tabut görmek istemiyoruz" diye bağırırken başbakan ağzından kaçırdı:
"askerlik yan gelip yatma yeri değildir."
peki askerlik ne yeridir?
kendilerini bir hiç olarak gören iktidar sahipleri için hesapsız ve isimsiz ölme yeri midir?
mersindeki gibi daha hayatlarında tek bir fotoğraf çektirmeden ölüp giden çocukların yok sayıldığı bir yer midir?
"kürt sorunu bir asayiş sorunudur" diyen milli savunma bakanı gibi yöneticilerin emirleriyle körlemesine bir gidiş midir ölüme doğru?
bu kadar can alarak doymayan kürt sorununa çocukları kurban etmeye devam etmek, ölenlerin cennete gittiğiyle avunmak mıdır askerlik?
gerçekler anlatılmıyor
"anne! anne!" diye bağıra bağıra, isimsiz tepelerde parçalanarak ölen genç çocukların "yan gelip yattığını" düşünen "yetkililer" için şimdi de lübnana gitmek midir askerlik?
şimdi de lübnandan tabut beklemek midir?
bizim çocuklar bu kadar mı kıymetsiz?
bu anneler bu kadar mı kolay doğuruyor bu çocukları?
bu halk bu kadar mı kafasız ki hiçbir yönetici onlara lübnandaki gerçeğin ne olduğunu anlatma zahmetine katlanmıyor?
bu ülkenin iktidar sahipleri insanları değil de koyunları mı yönettiğini düşünüyor ki çocukları ölmüş annelerin, babaların karşısına geçip "tabii ki sizin çocuklarınız ölecek ve siz buna katlanacaksınız" deyip, orada da durmayıp, "o çocuklarınızı şimdi lübnana göndereceğiz" diyebiliyor?
ve ekliyor:
"sizin orada bir çatışma çıkabileceğine dair ciddi olasılığı bilmenize gerek yok. sizin sadece çocuklarınızı doğurmaya ve bizim emrimizden çıkmamak üzere eğitmeye devam etmeniz gerekiyor."
kafalar karışık değil
bu yazı yazılırken henüz ankaradaki lübnana asker göndermeye karşı yapılan miting başlamadı. yazı biter bitmez ben de kurtuluş parkına, oradan da mitinge gideceğim. görmek için. bu ülke, bu kadınlar, bu adamlar, bu gençler bu sorulara ne cevap verecekler, görmek için. bakalım bu ülke çocuklarına ne kadar kıymet veriyor. o çocukları kendileri için "şehit olması gereken askerler" olarak gören yöneticilere dair ne düşündüklerini görmek için.
televizyonlar hâlâ "halk kararsız" diyor, "kafalar karışık." üstelik yüzde seksenleri aşan oranda "lübnana asker göndermeye hayır" derken memleket, hâlâ aynı yıvışık gülümsemeyle tekrar ediyor televizyonlar:
"kafalar karışık!"
kafalar karışık filan değil.
kafalar çok net.
lübnana gönderilecek barış gücüne katılacak bizim çocuklar için ölüm riski var. barış gücünün barışla ne kadar ilgili olduğu hâlâ kesin değil. çocuklarımızın başına ne geleceği belli değil. ve herkes, en bilmeyen bile bunu çok iyi biliyor. bizim bilmediğimiz bir şey yok. sadece çocuklarımızın bizim için ne kadar kıymetli olduğuna karar vermemiz gerekiyor. eğer oylama sonucu yöneticilerin istediği gibi çıkarsa o çocukları geri getirtene kadar bunu iyice düşünmemiz gerekiyor.
ece temelkuran
"işte bu benim bittiğim andır!"
dağlarda ölen çocukların cenazeleri üçer beşer gelirken, tabutların ardından yürüyen kadınların "daha kaç can gidecek?" sorularının üstü resmi nutuklarla örtülürken, bu "gayri nizami savaşın" verdiği güçle milliyetçi dalga yükselirken, cenazelerde "ya bu ölümleri durdurun ya da millet durduracak" pankartları ürkütücü linçlerden haber verirken ve uysal insanlar bile artık doğrudan başbakana "artık tabut görmek istemiyoruz" diye bağırırken başbakan ağzından kaçırdı:
"askerlik yan gelip yatma yeri değildir."
peki askerlik ne yeridir?
kendilerini bir hiç olarak gören iktidar sahipleri için hesapsız ve isimsiz ölme yeri midir?
mersindeki gibi daha hayatlarında tek bir fotoğraf çektirmeden ölüp giden çocukların yok sayıldığı bir yer midir?
"kürt sorunu bir asayiş sorunudur" diyen milli savunma bakanı gibi yöneticilerin emirleriyle körlemesine bir gidiş midir ölüme doğru?
bu kadar can alarak doymayan kürt sorununa çocukları kurban etmeye devam etmek, ölenlerin cennete gittiğiyle avunmak mıdır askerlik?
gerçekler anlatılmıyor
"anne! anne!" diye bağıra bağıra, isimsiz tepelerde parçalanarak ölen genç çocukların "yan gelip yattığını" düşünen "yetkililer" için şimdi de lübnana gitmek midir askerlik?
şimdi de lübnandan tabut beklemek midir?
bizim çocuklar bu kadar mı kıymetsiz?
bu anneler bu kadar mı kolay doğuruyor bu çocukları?
bu halk bu kadar mı kafasız ki hiçbir yönetici onlara lübnandaki gerçeğin ne olduğunu anlatma zahmetine katlanmıyor?
bu ülkenin iktidar sahipleri insanları değil de koyunları mı yönettiğini düşünüyor ki çocukları ölmüş annelerin, babaların karşısına geçip "tabii ki sizin çocuklarınız ölecek ve siz buna katlanacaksınız" deyip, orada da durmayıp, "o çocuklarınızı şimdi lübnana göndereceğiz" diyebiliyor?
ve ekliyor:
"sizin orada bir çatışma çıkabileceğine dair ciddi olasılığı bilmenize gerek yok. sizin sadece çocuklarınızı doğurmaya ve bizim emrimizden çıkmamak üzere eğitmeye devam etmeniz gerekiyor."
kafalar karışık değil
bu yazı yazılırken henüz ankaradaki lübnana asker göndermeye karşı yapılan miting başlamadı. yazı biter bitmez ben de kurtuluş parkına, oradan da mitinge gideceğim. görmek için. bu ülke, bu kadınlar, bu adamlar, bu gençler bu sorulara ne cevap verecekler, görmek için. bakalım bu ülke çocuklarına ne kadar kıymet veriyor. o çocukları kendileri için "şehit olması gereken askerler" olarak gören yöneticilere dair ne düşündüklerini görmek için.
televizyonlar hâlâ "halk kararsız" diyor, "kafalar karışık." üstelik yüzde seksenleri aşan oranda "lübnana asker göndermeye hayır" derken memleket, hâlâ aynı yıvışık gülümsemeyle tekrar ediyor televizyonlar:
"kafalar karışık!"
kafalar karışık filan değil.
kafalar çok net.
lübnana gönderilecek barış gücüne katılacak bizim çocuklar için ölüm riski var. barış gücünün barışla ne kadar ilgili olduğu hâlâ kesin değil. çocuklarımızın başına ne geleceği belli değil. ve herkes, en bilmeyen bile bunu çok iyi biliyor. bizim bilmediğimiz bir şey yok. sadece çocuklarımızın bizim için ne kadar kıymetli olduğuna karar vermemiz gerekiyor. eğer oylama sonucu yöneticilerin istediği gibi çıkarsa o çocukları geri getirtene kadar bunu iyice düşünmemiz gerekiyor.
ece temelkuran
rtenin söylediğği ender doğru cümleciklerden biridir.ordular öldürmek ya da ölmek için vardırlar ve bunun dışında bir görevleri yoktur.ordu profesyonel katilliktir bir kısım düşüncelere göre de.bu nedenlerle askerlik işe gidip oturup akşam eve gelmek, halkın vergileriyle en kral yaşamı sürmek değildir.yat kalkların fazlaca olduğu bir ortamda yan gelip yatılamaz zaten.
eyvallah askerlik yan gelip yatma yeri değil olsun başbakanlıkta yan gelip yatma hatta keyfi kararlar verme yeri değildir!
yanaşık düzen yeri ve mıntıka temizliği yeridir aynı zamanda.
penguen dergisinin ilham kaynagı yegane kapak konusu tayyip erdoğan’ın nerden cıktığı belli olmayan anlamsız sözleri.
(bkz: askerlik yan gelip yatma yeri degil)
(bkz: yurt disinda sehit olmak en buyuk sereftir)
(bkz: cocugumu bu vatana helal etmiyorum)!!!
(bkz: yurt disinda sehit olmak en buyuk sereftir)
(bkz: cocugumu bu vatana helal etmiyorum)!!!
başbakanlık öyledir.
azıcık sempati duyanların bile yok bu böyle olmaz diye düşünmelerine yol açan rte klasiğidir.iyi ki demiştir. daha da demelidir.ne tesdüftür böyle düşünen rte partisi askerimizin lübnana gidip egzersiz yapmasına karar vermiştir. allahın sopası yoktur. demokrasinin sandığı vardır.
tamamen dogru bir soz.sirt ustu de yatilabiliyor askerde.denedim oldu.biraz zorlarsaniz yuzustu bile yatabilirsiniz.
(bkz: tecrubeyle sabittir)
(bkz: tecrubeyle sabittir)
şaşırmıyoruz bu cümleciğe.hatta yakında daha bombalarını bekliyoruz sevgili(!) rte den.ölen ölür,kalan sağlar bizimdir gibisinden.
lütfen meclisle karıştırmayalım diye cümlesini bitirecekti ki sayın başbakan; maalesef nasip olmadı.
bu söz akpye %9.75 oy kaybettirmiştir.
http://www.vatanim.com.tr/root.vatan?exec=haberdetay&tarih=07.10.2006&newsid=89461&categoryid=1
http://www.vatanim.com.tr/root.vatan?exec=haberdetay&tarih=07.10.2006&newsid=89461&categoryid=1
bu cumleyi kuran sayin ba$bakanin oglunun bedelli askerlik yapmi$ olmasi ne kadar ironik. bu zihniyete sahip olan insanlara ciddi ciddi nefes vatan sagolsun isimli filmi ivedilikle izlemelerini oneriyorum, hem de bir kac kere.
bu ve bunun gibi cümleleri kuranlar,memleketin tüm sektörlerini
elden geçirip puf yastıklar gibi kabartıp çok uluslu
şirketlerin ve kapalı kapılar ardında ortaklık imzaladıkları
türk para babalarının koca koca götlerinin altına serdikten
sonra; şimdi de memleketin zaten ağır aksak yörük semai işleyen
sağlık sektörüne el atarak vatandaşın eğitim / yaşam kalitesi /
sağlık seviyesinde hiçbir düzeltilme sağlanmadığı için her sene
kabaran faturalar halinde görünen sağlık harcamalarını "rant"
kabul ederek yine birilerine peşkeş çekmeye hazırlanırlarken,
allahın bile olmadığı bir dağın bir başında elinde silah her
gün "acaba ilk hangimiz şehitlik mertebesine erişeceğiz" diye
akıllara zarar bir bekleyişle bekleyen askerin değil filmini
seyretmek bizzat orda, o dağda, o karakolda aylarca kalmadıktan
sonra hiçbir şey değişmez bu memlekette.
elden geçirip puf yastıklar gibi kabartıp çok uluslu
şirketlerin ve kapalı kapılar ardında ortaklık imzaladıkları
türk para babalarının koca koca götlerinin altına serdikten
sonra; şimdi de memleketin zaten ağır aksak yörük semai işleyen
sağlık sektörüne el atarak vatandaşın eğitim / yaşam kalitesi /
sağlık seviyesinde hiçbir düzeltilme sağlanmadığı için her sene
kabaran faturalar halinde görünen sağlık harcamalarını "rant"
kabul ederek yine birilerine peşkeş çekmeye hazırlanırlarken,
allahın bile olmadığı bir dağın bir başında elinde silah her
gün "acaba ilk hangimiz şehitlik mertebesine erişeceğiz" diye
akıllara zarar bir bekleyişle bekleyen askerin değil filmini
seyretmek bizzat orda, o dağda, o karakolda aylarca kalmadıktan
sonra hiçbir şey değişmez bu memlekette.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?