aldatıldığını öğrenen insan psikolojisi

angelus
olayın felsefi boyutlarına inmeyip -aslında aldanandır aldatan tripleri- o esnada, aldatıldığını ilk öğrendiği anda bireyin piskolojik açıdan ne tür travmalar yaşadığını anlatan bir oluşumdur konunun öznesi.

ilk olarak "sevgilin seni aldatıyor bir dost" türü uyarıların ciddiye almayan -belki doğru, belki yanlış- ve lakin durumu kendi gözleri ile gören, veya bir şekilde öğrenen bireyin -doğruymuş demek uyarılar- bireyin yaşadığı ruhsal çöküntünün etkileri ilk etapta ölürken görülen film şeridinin vaktinden önce kişinin gözlerinin önünden geçmesi ile kendini belli eder akabinde karın boşluğundan boğaza doğru uzanan, geçtiği yolda bulunan tüm iç organların işlevini yerine getiremez bir hale sokan düğümün sizi nasıl nefessiz bıraktığını hissedersiniz. nefes almak için yakanızın düğmelerini söker gibi açtıktan sonra açık havanın daha iyi geleceğini düşünerek balkon kapısına doğru yönelirsiniz, eviniz en üst kattadır lakin yer o an ayaklarınızın dibindedir “biraz yürüsem dışarıda” diye düşünür ayağınızı diğer tarafa atarken kendinize gelirsiniz “ne yapıyorum ben”. eğer ilişkiniz online ise sevgilinizin –muhtemelen eski- gelen e-maillerine –şifreyi biliyosunuz tabii- bakarsınız ne tür mektuplar almış acaba diye zira o güne kadar size aldatacağına hiç ihtimal vermediğiniz için böyle bir şeyi yapmayı aklınızın ucundan dahi geçirmemiştiniz. lakin mektuplardan hiçbir sonuç çıkmamıştır, blog. evet bloglarına bakmalısın, neler yazmış, sizi aldattığına dair herhangi bir emare var mı –varsa nolacak olan olmuş- “hayır” diyorsunuz kendi kendine “yok hiçbir şey” ama ileri tarihlere baktıkca… “…çok hoş biri, tüm zevklerimiz uyuşuyor, öyle güzel bi gülümsemesi var ki. yemeğe çıkacağız bu gece…” evet gördünüz en sonunda, bu yazıların sizin için yazılmadığını bilmek için alim olmaya gerek olmadığını çoktan idrak ettiniz zaten. sizi aldattığına dair ilk büyük ipucunu bu şekilde edindiniz –kendi gözünüzle görmediyseniz- lakin bunu bilmek sizi hiç rahatlatmadı aksine zihinsel kontrolünüzü yavaş yavaş kaybetmeye de başladınız, sağlıklı düşünemiyor ne yapacağınızı, neler yapmanız gerektiğini tasarlıyorsunuz. lakin bu tasarıların hepsi sonuç itibari ile sizin mahvınız ile sonuçlanıyor. ne yapmış olursa olsun, kendinize dahi itiraf edemeseniz de “o”nu hala ne kadar çok sevdiğiniz düşüncesini aklınızdan çıkartamıyorsunuz. eğer sol kolunuzdan başlayan uyuşma giderek daha da şiddetlenmeseydi muhtemelen intihar etmeye başlayacaktınız ama buna gerek olmadığını az önce anladınız. zira ellerinizdeki uyuşukluk kolunuza doğru yayılmaya başladı, bu titremeler hiç hayra alamet değil. muhtemelen kalp krizinin eşiğindesiniz lakin aldatılmışlığın acısı, yüreğin sancısı, kalbin kırıklığı bu krizden daha az acıtmamaktadır canınızı. belki son bir defa telefon mu etmen gerekir, acaba yanıldın mı, sen mi abartıyorsun, yok mu böyle bir şey??? sorular, sorular, sorular… kolunuzdaki uyuşukluk beyne kadar ulaştı evet kalp krizi değilmiş bu konuda rahat olun ölmeyeceksiniz. ama öldürmeyecek olan kalp krizi idi, ya sonrası… bi şişe şarap açıp yanında da ek olarak içilecek olan bi kutu uyku hapı tüm acınıza son verebilirdi esasında ama sonra ne olacak “oh öldüm, gittim ne güzel” bu mu kurtuluş?
eliniz yine korku ile birlikte telefona gitti. biliyorsunuz ki bu gece onunla birlikte –bloglarını okudunuz ya, bu gece o gece- “alo hayatım..” ses gelmiyor, biraz tedirgin, biraz kızgın “ee şey…ben toplantıdayım sonra arayım mı seni?” evet toplantıda sevgiliniz lakin yemediniz tabii, duydunuz telefondan gelen “kim hayatım arayan” sesini “ne yiyelim” sorularını…

durum nihayet açıklığa kavuştu, aşk karşısında geçmişte aldığınız, gelecekte almanız muhtemel yenilgilere bir yenisini eklediniz. oturup ne yapmanız gerektiğini düşünürken aslında bunun ne derece gereksiz olduğunu anladınız. eşyalarınızı topladınız, hoşcakal dileklerini görülebilecek en uygun yere bıraktınız. dışarıdasınız. hava olabildiğince soğuk, kolunuzdaki uyuşma hala devam etmekte, yolun sonu hala karanlık…
goetica
bu psikolojinin sürü psikolojisi ile yakından uzaktan alakası ve benzerliği yoktur aslında..bamba$ka bir psikolojidir..belki de psikolojinin mahvolup yerini hiçliğe bıraktığı anlardan bir tanesidir..

bir $ekilde öğrenilir bir dost’lar tarafından..ilk ba$ta inanılmaz,"o bana asla öyle bir $ey yapmaz,o beni seviyo lan!" tepkileri verilse de içten içe bir kurt kemirir durur benliğinizi..

acaba?..

sonra kesinle$ir aldatıldığınız..artık su getirmez bir gerçek kervanının böğründen kopup geldiğinde bazen doğruların yalanlardan daha çok can acıttığını anlarsınız..i$te bu saniyeler de yalanları doğrulara tercih ettiğiniz/etmek istediğiniz saniyelerdir..ama kanayan avuçlarınıza baktığınızda koskoca bir "bo$luk" vardır,doğrularla bezenmi$..

kaçıp gitmek istersiniz en uzaklara,bir daha dönmemek uzere gitmek istersiniz..sanki o an her$ey ustunuze gelmektedir..nefes alı$larınız boğazınızı yırtarcasınadır..içinde bulunduğunuz durumu anlatabileceğiniz cumleler devriklikten ibarettir..

beyninizin içinde 40 tilki birbirlerine kuyruklarını dahi değdirmeden dola$maktadır..du$unceler birbirine karı$ır..gelenler çoğu zaman gideni aratsa da gidenler ağlatır..

geriye kalansa hiçlikten ve sadece bir kelimeden ibarettir..
mad
tipiye yakalanmış gergedanın, borana tutulmuş kertenkelenin, amele yanığı olmuş karıncayiyenin psikolojisiyle eşdeğerdir.

p.s: tanıdığım isviçreli bilim adamları var.
chef doeuvre
o anı yaşamadan önce, "yakalarsam ağzını burnunu kırarım ikisinin de şöyle girerim, böyle mahvederim" şeklinde atıp tutarsınız. ki zaten sevgiliniz o kadar güvenilirdir ki aldatmaz o sizi. aldatacak olsa söyler diye kendinizi kandırırsınız.
aldatıldığınızı öğrendiğiniz an ilk bir kaç dakika tepkisiz kalırsınız, daha sonra olay yerinden uzaklaşırsınız, sindirirsiniz daha sonra kişilik yapınıza göre olay yerine geri dönüp ya girişirsiniz sevgilinize ya da hiç bir tepki vermeden bitti,eyvallah deyip gider ve bir daha geri dönmezsiniz.
pişman olur genelde, geri dönmek ister....
çünkü siz onu terk edip ulaşılmaz olma yoluna doğru ilerlemeye başlamışsınızdır. kaçırmak istemez, ama sevdiğinden değil....

nerobianco
- abi yenge seni x ile aldatıyor.

+ nasıl lan kimin ?

- nasıl kimin abi yenge diyorum !!

+ bi dakka lan nereler dedin sen şimdi?

- bi kolonya getirin abinin beyindeki soru cümleleri kısmı yandı!
zotac
- saldiray abi benden duyma ama, yenge seni aldatıyor abi
+ manyak mısın olm, öyle bişe olsa ilk ben duyarım, sen neden önce duyasın mahallenin bakkalı mısın, aile bakanı mısın ?
- yok abi öyle değil, yani benimle aldatıyor. ordan biliyorum ben de, aramızda kalsın ama benden duyduğunu bilmesin kırılır sonra.
nickten yana sansim yok
-abi aldatıldın.
+hıı tabi tabi çok da inandım zaten tabi hıı kesin öyledir tabe tabe.
-feyyaz abi!..
+gidin bışımdan yaa çok tabi öyledir zaten kesin aptal şeyler. ben de kediyim zaten sanki. ya yaa tabe tabe.

atacamadesert
+ oha yine emmeli gömmeli mi açtın selami!?
- naapalım be abuzer abi bu saatt_oha! abi şu karı yengeye benzemiyo mu bu açıdan bakınca?
+ açısını ziktiğim sen nasıl benzettin lan suratı bile görünmeyen karıyı yengene!?!?!?!?
elma sekeriiii
gel-git’lidir. sağlıklı insanlar için geçerli bir durum tabi bu. manyak ya da psikopatın tekiyse sevgilisini de diğer paçavra kişisini de sker atar. düşünmez üzerine.
normal insanlara dönecek olursak 2 yönlü düşünür.
1- mantıklı karşılamak: beni sevmiyormuş demek ki; gösterdiği iyi oldu. allah belasını versin, söylenecek tek bir söz bile yok. bitti artık!
2- duygusal yaklaşıp kahrolup delilikler yapmak: beni sevmiyor ki aldattı! neden sevmiyor? ben onun için ailemi yok saydım saçımı süpürge eettim; türlü fedakarlıklar yaptım ama o gitti başkasının koynuna girdi; beni sildi... ama ödeticem bunu o şerefsize.. hayvan herif hayatımı kararttı; acıların en büyüğünü yaşattı! ama önce o karıyı bulup ağzına sıçayım sonra benimkine gelirim.. ya da bileklerimi kesip bu kahpe dünyayı terkedeyim! bitti bu iş!

en kısa hallisi; gerçeğinden örnek vermek en iyisi:

pucca günlük:
(23 08 2011 tarihli yazısı)

" yapacağım şey gayet basit tabii, bir hanfendi gibi bu durumu karşılamak. yüzünü ellerimin arasına alarak, "aşka hiçbir şey engel olmamalı biriciğim, git ve onu al" diyerek, gözyaşlarımı kendime saklamak.
ya da yüzünü ellerimin arasına alarak tırnaklarımı yanaklarına geçirip, "senin ağzını yüzünü sikerim bana bak, bu gözlere iyi bak, gördüğün son gözler bunlar olacak. seni öyle bir işkenceyle öldüreceğim ki tarih kitapları bile yazacak, anladın mı amık!" demek olacak.
sanırım ikinci seçenek benim için daha uygun, derin bir nefes aldım, "söyle" dedim, kulağımı ona doğru uzattım. "ya aşkım, burada içki paralı mı parasız mı?" diye sordu.
ben burada kafamda 50 tane film sahnesi canlandırayım, herifin düşündüğü şeye bak, gerçi sevindim yalan yok, hatta çok sevindim en azından beni bırakmıyor garip bir halde diyerek."

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol