soru: 80 kiloluk bir arkadaşınız var. tek elinizi kullanarak arkadaşınızı yerden 1.5 metre yükseğe kaldırabilir misiniz?
cevabı "hayır" değil mi?
şimdi biraz süsleyelim;
soru aynı…. ama fakat;
https://previews.123rf.com/images/ljupco/ljupco1601/ljupco160100215/51639776-delighted-young-guy-swinging-on-a-wooden-swing-and-looking-at-the-camera-isolated-on-white-backgroun.jpg
cevabınız değişti mi?
iki durum arasındaki farkı yaratan şey nedir? cevap: frekans.
düzgün tekrarlanan hareketlerin bir frekansı vardır.
salıncağı nasıl salladığınızı bir düşünün.. salıncak ileri gidiyor, sonra tekrar geri, size doğru gelmeye başlıyor, tam önünüzde en yüksek konumdayken ittiriveriyorsunuz ve salıncak biraz daha hızlanıyor.
salıncağı rastgele konumlarda itmiyorsunuz. yani ortadayken ya da size daha tam ulaşmamışken vs değil. tam doğru konumdayken itiyorsunuz. diğer bir deyişle salıncağın hareketine, yani "frekansına" uymanız gerekiyor. ancak o zaman uyguladığınız o küçük küçük kuvvetler birikerek etki etmeye başlıyor.
salıncağın frekansına tam uyduğunuzda, salıncakla "rezonansa" girmiş oluyorsunuz.
rezonansın önemi şu; salıncağın frekansına uygun darbeleri verdiğiniz sürece salıncağın hareketi daha da şiddetlenecektir. kumbaraya para atar gibi düşünün. çok devam ederseniz en sonunda salıncağın ipini parçalayabilir, arkadaşınızı 5 metre ileri fırlatabilirsiniz..
rezonans önemli yani..
şimdi bir terim daha görelim, hertz. saniyede 1 kere olan şeyin frekansı 1 hertz'tir. örneğin duvar saatinin saniye kolunun frekansı tam olarak 1 hZ'tir. saniyede 1 kere oluyor.
hareket saniyede 2 kere tekrarlıyorsa 2hertz, 1000 kere tekrarlıyorsa 1 kilohertz, 1 milyonsa megahertz, 1 milyarsa gigahertz..
bu büyüklükleri şöyle basitçe gösterelim.
dalgaboyu ve frekans özünde aynı şeyi anlatan iki farklı terim. ha "hoca ali", ha "ali hoca" der gibi düşünün. yarın bugün biriyle bu konuları konuşursanız frekans yerine yanlışlıkla dalgaboyu diyebilirsiniz.. sorun yok.. günlük sohbet bağlamında çok da kritik bir hata yapmadınız yani, merak etmeyin.
en bildiğimiz dalga tiplerinden biri olan ses dalgalarının da bir frekansı var. ses dalgaları da tekrarlayan bir harekettir.
şöyle bir işitme testi vereyim. biraz bu frekans meselesine hakimiyetiniz artsın.
öncesinde bir küçük bilgi.. yaşınız arttıkça tiz sesleri, yani yüksek frekanslı sesleri duyamaz hale gelirsiniz. yalnızca bas sesleri, yani düşük frekanslı sesleri duyarsınız. nedeni nasılı uzun hikaye.. yapın bakalım kulaklarınıza bir yaş testi. 13 bin hz civarını duyabiliyorsanız ergensinizdir. orta yaş için 8000'e kadar duymanız yeterli ve iyidir.
devam edelim. elektromanyetik radyasyon nedir?
elektromanyetik radyasyon bir dalgadır. ses dalgasından farklı ama özünde yine tekrarlayan bir hareket. çok basit bir ifadeyle radyo dalgası.
radyo dalgası derken her şey içinde; radyo yayınları, televizyon yayınları, telsizler, mikrodalga fırınlar, cep telefonları..tüm dalgalarda olduğu gibi frekansı var, dalgaboyu var vs.
radyo dalgası denince aklınıza evinizdeki ampul ya da mum ışığı veya güneş gelmeyebilir. ama onlar da birer elektromanyetik radyasyon kaynağı. yani bildiğiniz ışık da aslında elektromanyetik radyasyondur.
şöyle bir elektromanyetik spektrum resmi koyalım.
elektromanyetik spektrum çok geniş bir dalga boyu aralığını kapsıyor.. gözümüzle gördüğümüz ışık yani "görünür bölge" bunun çok küçük bir kısmı.. radyo yayınları, televizyon yayınları, telsizler, cep telefonları filan bunların hepsinin çalıştığı belirli frekans aralıkları var.
aklınızda tutmanız gereken önemli bir yer mikrodalga aralığı.. yani çok kabaca 1 gigahertz ile 1000 gigahertz arasındaki bölge.
sorumuzu soralım: elektromanyetik radyasyonla insan vücuduna zarar verilebilir mi?
önce biraz kimya görelim ama daha öncesinde bir itirafta bulunayım.. ben bize okullarda öğretilen şeylerden artık pek emin değilim güzel dostlar. yani moleküldür, atomdur bilmem nedir, bunların ne kadarı gerçek, ne kadarı saptırılmış bilgi, ne kadarı tamamen fantazi bilemiyorum. ama yine de aşağıdaki metinde hepimizin anladığı anlamda moleküldür, atomdur, elektrondur gibi terimleri kullanacağım. maksat hem gönüller hoş olsun hem de anlaşabilelim.
size bir molekül göstereyim
molekülün adı hcn, hidrojen siyanür.. evet. zehirli. hem de çok.. siyanürle zehirlenen insanların kullandığı bu değil, buna yakın başka bir molekül..potasyum siyanür veya sodyum siyanür.
hidrojen siyanürün içinde hangi atomlar var? hidrojen h, karbon c ve azot n.
şimdi de vücudunuzda olan bir molekül görelim.
glisin.. vücudunuzda doğal olarak bulunan bir amino asit.
fark ettiyseniz onun içinde de hidrojen, karbon ve azot var.
madem vücudumuzda azot var, hidrojen var karbon var, neden siyanür zehirlenmesinden ölmüyoruz?
çünkü kimya öyle işlemiyor.
moleküller atomların bir araya gelmesiyle oluşuyor ve her bir molekülün oluşması için özel basamaklardan geçilmesi gerekiyor. atomları lego parçaları gibi düşünün.
lego parçalarını bir kovanın içine atıp çalkaladığınızda karşınıza yapılmış bir ev çıkmıyor.. legodan ev yapmak için tek tek uğraşmanız gerekiyor. atomlardan belli bir moleküle ulaşmanız için de aynı şey geçerli.. hele vücudumuzdaki devasa moleküller gibi binlerce atomun belli bir düzende bir araya getirilebilmesi için çok çok çok çok çok özel basamaklar gerekiyor.
yanisi; evet vücudumuzda en azılı zehirleri oluşturabilecek atomlar bile var ama zehir filan oluşmuyor, endişe etmeyin.
ama bu demek değil ki dışarıdan bir müdahaleyle vücudumuzda hiçbir şey yapılamasın..
devam ediyoruz. şu molekül işine geri dönelim.
molekül demek iki veya daha fazla atomun bağlanması demektir. iki atom yan yana geliyor ve birbirlerine bağlanıyor. ama bunu atomlar çiviyle çakılmış gibi sabit duruyor olarak düşünmeyin.. aslında atomlar şöyle bağlanıyor.
frekansı görebildiniz mi? görmüşsüzdür..
frekans, salıncak, şiddet vs.. ortadaki kırmızı atomla yanlardaki beyaz atomlar arasındaki bağı nasıl kırabileceğiniz konusunda bir fikir belirdi mi aklınızda? dürteceksiniz değil mi? belli bir frekansta.. neydi onun adı? rezonans.
bir video daha var. doğrudan 2. dakikaya da gidebilirsiniz. su molekülünü anlatıyor, daha spesifik bir bilgi veriliyor, genç kulaklarınızı iyi açın.
Not: Aşağıdaki video silinmiş. Özetle su molekülünün titreşimlerinin mikrodalga aralığında olduğunu söylüyordu.
suyun titreşimleri hangi frekans aralığındaymış? mikrodalga. şimdilik bunu not edin.
teorik olarak düşündüğünüzde; madem ki bir moleküldeki atomlar belli bir frekansla hareket edip duruyor, o halde tam o frekansta bir etkiyle moleküldeki atomları ayırabiliriz.
peki gerçekten de spesifik bir reaksiyonu, spesifik bir dalgaboyuyla (frekansla) başlatabilmek, yönlendirebilmek, hızlandırmak, yavaşlatmak mümkün mü?.. cevap "evet". birazdan gözümüzle göreceğiz.
başka bir moleküle bakıyoruz. HCL… hidroklorik asit. günlük hayatınızda da karşılaştığınız bir asit. tuz ruhu..
şimdi çok sağlam bir bilimsel bilgi veriyorum: hidrojen gazı ve klor gazı bir araya konduğunda çok şiddetle tepkimeye girerek hidroklorik asit oluşturur.
önce bunun kimyasal ifadesini görelim..
h2+cl2 ---> 2 hcl
dikkat edin h2 ve Cl2 yazıyor. tek başına h ve cl değil.
sol taraftaki 2'lerin anlamı şu.. gazlar doğal hallerinde molekül olarak geziyor, yani yan yana iki atom birlikte olacak şekilde. tek tek atomlar şeklinde değil.
burayı da anladık.. o zaman soru soralım;
"bir kabın içine hidrojen gazı ve klor gazı koyup çalkalarsan hidrojen ve klor çok şiddetle tepkimeye girerek Hcl oluşturur.." doğru mu yanlış mı?
cevap: yanlış..
çünkü kimya öyle işlemiyor..
hidrojen ve klor gazlarından hidroklorik asit elde etmen için önce klor molekülünü kırıp iki tane klor atomu elde etmen gerekiyor.
şimdi düşünelim, klor atomları belli bir frekansla titreşiyorsa ve aralarındaki bağı kırmanız gerekiyorsa bu bağı titreştirebileceğiniz özel bir dalgaboyu var olabilir mi?
elbette var. ultraviyole. yukarıdaki grafikte soldaki lacivert renkten hemen sonra başlayan dalgaboyları.
gözümüzle görelim.. deney tüpünün içine klor ve hidrojen gazları konmuş.. farklı renklerde, yani farklı frekanslarda ışık tutuyorlar.. kırmızı, sarı, mavi, mor.. hiçbir şey olmuyor.. ta ki ultraviyole gelinceye kadar.
demek ki spesifik bir reaksiyonu belli dalga boylarını kullanarak başlatmamız, hızlandırmamız, durdurmamız, yönlendirmemiz mümkün.. genel anlamda molekülleri ve daha da genel anlamda etrafımızda gördüğümüz her şeyi elektromanyetik radyasyonla etkileyebiliyoruz.
son bir not; videodaki arkadaşlar deneyi laboratuarda değil kapalı bir amfide yapıyorlar. neden? çünkü penceresi olan bir mekana güneş ışığı girer. güneş ışığında ultraviyole de var. yani klor ve hidrojeni güneş ışığının çok az girdiği bir yerde yapsan bile çok hızlı ve çok tehlikeli bir tepkime gerçekleşir.
şimdi yavaş yavaş bizi daha yakından ilgilendiren bir moleküle gelelim.
h2o.. su.. vücudunuzun %70'i.
suyu etkileyebileceğimiz özel bir dalgaboyu aralığı var mı? var değil mi? yukarıdaki videoda söyledi zaten. mikrodalga. tam olarak 2450 megahertz, 2.45 gigahertz.
mikrodalga fırın görmüşsünüzdür, değil mi?
hepimiz üç aşağı beş yukarı ne olduğunu biliyoruz.. mikrodalganın içine kesinlikle elimizi sokmuyoruz. mikrodalga yiyeceklerdeki suyu ısıtıyor. tabak soğuk ama yemek sıcak.. da ne kadar sıcak?
size zarar vermek isteyen biri mikrodalga fırınla, deyim yerindeyse "kanınızı kaynatabilir mi?"
kaynatır kaynatmasına da.. gerek yok..
şöyle söyleyeyim; vücudunuzun normal sıcaklığı 36.5 derece. 38 oldu mu yatağa yatıyorsun, 41'de yataktan kalkamıyorsun, 42'de beyin hasarı başlıyor, 44'te "hesabı alabilir miyim" diyorsun. yani birilerin mikrodalgayla size zarar verebilmesi için ille de sizi buharlaştırması gerekmiyor.
"eyvah! ya birileri mikrodalga yayan bir silah yaparsa" diye endişeleniyorsanız vaktinizi boşuna harcamayın, yapıldı bile..
adı Active Denial System
https://en.wikipedia.org/wiki/Active_Denial_System
Bildiğiniz mikrodalga fırının çok daha güçlüsü diye düşünebilirsiniz.
Toplumsal olaylarda kullanılmak üzere üretilmiş bir silah. "gösterici" olma görevi verilen insanlar yandıkları için etrafa kaçışıyor.
Toplumsal olaylarda kullanılan bir silah dedik ama aletler ne için yapıldıklarını bilmezler, böyle de bir gerçek var. kötü niyetli biri o silahı bir bebeğin üstüne doğrulttuğunda alet dile gelip "ama abi ben toplumsal olay felan" demez.. hatırlatmaya gerek var mı bilmiyorum, silahlar cinayet işlemez, insanlar cinayet işler.
şimdi geliyoruz daha güncel olan soruya..
elektromanyetik radyasyonla birileri bizi hasta edebilir mi? örneğin oksijen moleküllerini etkileyerek nefes alışverişiniz üzerinde bir etki oluşturulabilir mi?
şu videoda kadının anlattığı mevzu..
Aşağıdaki video da silinmiş. Yutubu delirtmek istiyorsan 5G'den bahsedeceksin. Anında siliyor. Çok faydalı bir şey demek ki bu beşge...
evet, mikrodalga radyasyonuyla bir çok şey mümkün, nefes alış verişiniz bozulabilir, baş dönmesi, mide bulantısı, baygınlık gibi şeylere sebep olunabilir. basit zararlardan çok daha fazlası da yapılabilir.
bir de bu dünyada bizden başka yaşayanlar da var diye hatırlıyorum sanki. arılar? kuşlar? ağaçlar?.. sadece "insan sağlığı" diyerek açıkçası biraz bencillik yapmış oluyoruz.
işte 5g'nin artıları eksileri diye tartacak olursak üzerinde ısrarla durmamız gereken noktalardan başında bunlar var.
ama onlar test edilmiştir, güvenli olduğu onaylanmıştır filan diye düşünüyor olabilirsiniz. hiçbir şey test edilmiyor.. başka bir deyişle; testlerle ilgili paylaşılan bilgi ve sizin sıradan bir vatandaş olarak o bilgileri doğrulama şansınız o kadar az ki, o testleri hiç yapmasalar ruhunuz bile duymaz.
aksini iddia edecek olanlar ddt'yi araştırabilir.
ddt bir tarım ilacı.. nasıl onaylanmış, ne zaman kullanılmaya başlanmış, ne kadar süre kullanılmış, neden yasaklanmış, kaç tane bebek sakat doğmuş boş vaktinizde araştırıp görebilirsiniz.
bu işin sağlık kısmı.. bunun bir de politik izdüşümü var.
bu ne?
çiçek sulama aleti. birileri bu alete bile çip takmak istiyor. her şeyi saniyesi saniyesine raporlasın. kaç kere bastınız, kaç litre su doldurdunuz, saat kaçta kullandınız vs.. neden? belli değil. siz nasıl düşünürsünüz bilemiyorum ama bu bana manyakça geliyor.
gözümüzle görelim, kulağımızla duyalım. FCC başkanı 5g övüyor.
hadi çiçek sulama pompası tamam da buzdolabınız, televizyonunuz? insülin pompanız? kalp piliniz? videodaki arkadaşın dışarıdan müdahale edebileceği bir arabayla uzun yola çıkmak ister misiniz? ben istemem.
unutmayın; özgürlüğünüz de en az sağlığınız kadar önemlidir. dahası özgürlüğünüz yoksa, sağlığınız da tehlikede demektir.
bence mesele 3g, 5g, 10g meselesi değil. hem sağlık hem de insan hakları açısından "kablosuz iletişim" denen bu kavrama çok daha temelden bakmamız gerekiyor. ne veriyoruz, karşılığında ne alıyoruz.. oturup yeni baştan değerlendirmeliyiz..
bizim için en cazip yanı olan internet bağlantısını yalnızca evimizde/ofisimizde kablolu olarak kullansak veya kablosuz erişim şehirlerde çok kısıtlı alanlarda mümkün olsa çok mu canımız sıkılır? en sevdiğimiz diziyi 4K izliyoruz da acaba 10 yıl sonraki kanserin tohumunu da ekmiş oluyor muyuz? ben kesin konuşamıyorum.
bildiğim bir şey var, yolda yürürken instagrama layk atamadınız diye ölmezsiniz.. bunu size garanti ederim. ama kötü niyetli birileri çok tehlikeli teknolojileri burnunuzun dibine kadar getirdiğinde güvende olabilir misiniz? sanmıyorum.
sizin de düşünmenizi rica ederim.
madem buraya kadar okudunuz son bir soru sorayım bari: DNA'nızı değiştirebilir miyim? Daha açık sorayım, sadece yediklerinizi içtiklerinizi kontrol ederek DNA'nızı değiştirebilir miyim?
cevap "hayır" di mi?.. mümkün değil.
… inşallah öyledir.