confessions

sipsi

- Yazar -

  1. toplam entry 3120
  2. takipçi 2
  3. puan 66257

entry nick ve dövme uyumu

sipsi
bir saatir uğraşıp bir türlü tutturamadığım şey. yazıyorum yazıyorum, bir halta benzemiyor gene siliyorum. bu üç şeyi birbirine bağladığım gün hayatta göreceğim başka bir şey kalmayacak, ruhum huzurlu sessiz sakin bedenimi terk edecek...

kan tükürmek

sipsi
’’sen bakma benim delice efkarlandığıma,
mendilimdeki kızıl lekeye de boşver
yarın gelir çamaşırcı kadın
her şeyden habersiz onu da yıkar...
sen mesut ol yeter ki,
ben olmasam ne çıkar...
dedim ya
burası agora meyhanesi
bir tek iyiliğin bütün kötülüklere
meydan okuduğu yer...
burası agora meyhanesi
burası kan tüküren mesut insanların dünyası..."

her şey çok güzel olacak

sipsi
kendimize söylediğimiz en büyük yalanlardan biri. bir diğeri de ’benim hala umudum var’ sanırım. hiçbir şeyin güzel olmadığını anladığında saçmasapan bir boşvermişlikle doluyor bünye aslında. boş boş duruyor, beyninden en ufak bir düşünce geçmiyor. ’hiçbir şey güzel değil lan, bir bok da olmaz bu hayattan.’

sylvia plath

sipsi
’’if neurotic is wanting two mutually exclusive things at one and the same time, then i’m neurotic as hell. i’ll be flying back and forth between one mutually exclusive thing and another for the rest of my days...’’

çatıştıkça karışan sonuna kadar nevrotik insan...

lady lazarus

sipsi
’’ölmek
bir sanattır, herşey gibi.
özellikle iyi yaparım.

bir ölürüm ki, cehennemden gelir gibi olurum.
bir ölürüm ki, adeta hakikaten olurum,
sanki gider gibi bir davete.’’

witchling

sipsi
bir yasmine galenorn kitabı. sisters of the moon serisinin ilk kitabı aynı zamanda. vakit öldürmelik kitaplar arasında yerini alabilecek bir kitap, başka da bir özelliği yok. yine de şu satırları okuyunca insanın bir svartan bulası geliyor:

’zıt doğalarımız birleşip, dans etmeye başlayınca önceden aşina olduğum çekimi yeniden hissettim.

-sabahlığını çıkar, dedi ve emirlerine uymamam gibi bir şey söz konusu dahi değildi. sabahlığımın kuşağını çözdüm ve üstümden kayıp yere düşmesine izin verdim.

-şimdi geceliğini, dedi.gözlerini ayırmadan bana bakıyordu.

geceliğimi çıkarıp sabahlığımın yanına attığımda göğüslerim ağrımaya başladı. eğilip boynumu öperken nefesimi tuttum.

-ne istiyorsun?, diye sordu.

cevap verirken sesim titredi: ’dokun bana. dilini ve dudaklarını tüm vücudumda gezdir. seni tekrar çıplak görüp ellerimde hissetmek istiyorum. beni bekletme, lütfen...’

onun ırkı o kadar güçlü ki, bir kere bir svartan’la beraber olduysan başka bir geceyi ve sonra başka bir geceyi arzulardın.

-beni istiyor musun?, diye sordum.
-seni istiyorum, her milimini, her kıvrımını istiyorum...

ve bizi bedenlerimizden çıkarıp ruhlarımızın birleşeceği diyarlara uçurması için kendimi ona sunmamla oyun sona erdi. yatağa uzandığımda ikimiz de bu kadar uzun zamandan sonraki ilk buluşmamızın pek de nazik olmayacağını biliyorduk. ihtiyacımız çok büyük aciliyetimiz çok güçlüydü. içime girdiğinde gözleri parladı. kalın ve talepkar bir şekilde içime yerleşti. ve oradaydık bir tepenin kenarında kontrol için savaşıyorduk.

son defa içime girdikten sonra, titredi. önce o pes etti ve inleyişi beni kendime getirdi. son bir hareketle kendimi boşluğa düşerken buldum...’


yağmurlu havada araba kullanmak

sipsi
kötü bir sürücü için ekstra çaba ve dikkat gerektiren durumdur. yola çıktığında trafiği zaten birbirine katan sürücülerden biriyseniz, yağmurlu havada zorunluluktan da olsa araba kullanmak pek iyi bir fikir değildir. daha otoparktan çıkarken başlayan kaos, dinlenen şarkıların da etkisiyle kısa süreli bir savaşa dönebilir. arkadaşın kapısına kadar gidip park yerine arabayı sokamama durumunda trafiğin anasını ağlattığınız yetmezmiş gibi diğer sürücüler sırıta sırıta sizi izler. ama canım ülkemin güzel insanları o yağmurda dükkanından çıkıp ıslanmak pahasına yine de yardımlarını esirgemezler.

-bacım gel bak gel kurtarıyor yan, sağa kır şimdi, sola değil sağa sağa. ya bacım bi in allaaaşkına şu arabadan sen.

arabadan inilir. bakkal amca arabayı güzelce park edip anahtarları sipsi kişisine teslim eder. sipsi kişisi ağlamaklı gözlerle bakkal amcaya şükranlarını sunar. yağmur yağmasaydı ne biçim de park ederdim oysa ki. en birinci ben olurdum...

28 mart 2010 galatasaray fenerbahçe maçı

sipsi
franco’ya bok atmayalım, galatasaray’ın bizim yüzümüzden bir kere daha yenildiği maç olmuştur. 5 senedir totem totem diye bir tarafımızı yırtıp aynı altı kişiyle aynı yerlerde oturarak maçları izliyoruz. 5 senedir sırf bu yüzden kanepenin yerini bile değiştirmeme izin vermiyorlar. ben sigara yaktığımda galatasaray daha iyi oynuyor diye akciğer kanserine her an daha çok yaklaşıyorum. behey gerizekalılar 5 senedir kaç kere kazandık ki biz bu maçı? birinin bacağına kan gitmez altına kıvırıp oturacağım diye, biri saçlarını ördürür o zaman daha iyi oynuyoruz diye. e totem kazandığımız bir maçta yaptığımız hareketler silsilesi değil miydi leyyn? yemin ediyorum leo franco’dan daha embesiliz hepimiz. bir dahaki maçta ’totem totem’ diyeni de galatasaray’ını da şuyunu da buyunu da...

(bkz: totem sensin nevizade geceleri de sana girsin)
(bkz: kişisel entryler)

de profundiş clamavi ad te domine

sipsi
eski ahit 130. mezmur’da şu şekilde geçer:

canticum graduum de profundis clamavi ad te domine. domina exaudi vocem meam fiant aures tuae intendentes ad vocem deprecationis meae. si iniquitates observabis domina domine quis sustinebit. anima mea ad dominum. quia tecum est propititio cum terribilis sis sustinui dominum sustinuit anima mea et verbum eius expectavi. vigilia matutina usque ad vigiliam matutinam expectet israheal dominum. quia apud dominum misericordia et multa apud eum redemptio. et ipsa redimet israhel ex omnibus iniquitatibus eius...

çiçek

sipsi
bazen doğumu müjdeliyor bazen ölümü. ne işe yaradığını hiç anlayamadım, anlayamayacağım da sanırım. kapıya bırakılan güzel bir not eşliğinde zaman zaman umutlandırsa da insanı, ’ölüyor muyum ben? tanrım, öyle güzel ölüyorum ki, kollarına al beni...’ diye de düşündürür zamansız... zamansız, mekansız umulmadık bir beklentiye sokar insanı... aşk beklentisi, ’o’ beklentisi, ölüm beklentisi...

de profundis clamavi ad te domine...

aşık olmak

sipsi
fena halde leman gibi olmalı bu. sakin, naif, uzaktan, zamandan mekandan bağımsız, az biraz hissettirerek...

’dinle böceğim, uzun bir seyahate çıkacağım, hareketimden evvel bazı şeyleri söylemek arzusundayım.
yokluğum fazla uzayabilir, zaman zaman, dediklerimi dinleyerek saptarsın ki: hayatta kimse kimseyi anlayamaz, kimse kimsenin yerini tutamaz; aşk dediğimiz, ya vahim bir yanlış anlaşılmadır, ya kötü bir hayal kurma tarzı; iki kişinin ikisi de, öbürünün yerine hayal kurmaya kalkıştığından, sükût-u hayaller eksik olmaz!
sen dediğime kulak ver, kendimizden başkasını sevemiyoruz; sevdiğimiz, şahsiyetimizin dışlaştırılmış, bir başkasının üzerinde somutlaştırılmış hayâli; o başkası da kendisini üçüncü bir şahıs üzerinde dışlaştırır, somutlaştırır: arada ahenk kurulamaz, nasıl kurulsun, sevdiğimizle sandığımız farklı!
muvaffak bir çift, yalnızlığa tahammülü yüksek iki insan manasını taşır: çift demek, yan yana iki yalnızlık demek, beraber bile olamamış, kesişmesi bile zor! onun için böyle bir hayatı, içine girip kurbanı olmadan yaşayacaksın, yani uzaktan.
uzaktan, soyut, hemen hemen yok bir şahsı sevmekten güzelini tasavvur edemiyorum.
yakında olmayan sevgili tahayyülde yaşatılır, hayalde yaşatmak az evvel açıkladığım kaideye uygun olarak, onu kendine benzetmektir; yanında bulunmayacağından, o buna ne itiraz edebilir, ne müdahale: sevdiğini, hayalinde değiştirdikçe, kendine benzettikçe daha çok seversin, böylece denge korunmuş olur.
sevmek! sevmek esasında alıp başını gitmektir, sevgiliden uzaklaşan mutlak aşka yaklaşır, sevdiğini gönlünde kendi bildiğince yeniden yaratarak..’
110 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol