confessions

broken

- Yazar -

  1. toplam entry 1238
  2. takipçi 1
  3. puan 60962

minareden atlarım bayramını kutlarım

broken
arkadaş seçme ve eleme yöntemi olarak kullanabileceğiniz bir mesaj türü. şöyle ki;
eğer bir bayramda bir arkadaşınızdan böylesine hödükçe bir mesaj almışsanız hemen o arkadaşınızın telefon numarasını telefonunuzdan ve hatta o arkadaşınızı tüm hafızanızdan silersiniz,karşılaştığınız yerde hemen ortamı terk eder ve mümkün olduğunca bir daha bu kişiyle muhatap olmamaya çalışırsınız,vs.

evlilik sakıza benzer

broken
ünlü sosyolog ayfer monolog arastirdi...
evlilik "sakiz"a benzer. çignemesini bilirsen iyi ve faydali...
çignemesini bilmezsen can sikici ve sinir bozucudur. neden baska birseye degil de sakiza benzer?
1.. çünkü sakiz ne kadar faydali ve eglenceli olursa olsun gerekli degildir. çignemesen de olur.
2.. sakiz ilk zamanlar agiza ferahlik verir hos olur ama zamanla çürür ve tadi acilasir.
3. çürüyen sakiz yapiskandir. bulastigi yerden temizlemek, ondan kurtulmak çok zor,bazen imkansizdir.
4. sakizin agizda biraktigi tadi sadece çigneyen bilir. tatli mi yoksa aci mi oldugunu baska kimse bilemez.onlar sadece senin sakiz çignedigini bilirler o kadar.
5. sakiz çene kemiklerini güçlendirir. evlilik de öyle...sürekli tartisma ve bagrisma zamanla çiftlerin güçlü birer çene kemigine sahip olmasini saglar.
6. sakiz çignerken baska birsey yiyemezsin yoksa sakiz bozulur...
7. sakizin kagidini açip fikra veya fali okudugunuzda çok eglendirir gulersiniz. ama bu çok kisa sürer.evllilikteki balayina benzer.
8. çam sakizi ya da hakiki damla sakizlari vardir. kolay kolay çürümezler çignendigi sürece zevk verirler. iste bu da ask evliligi denen olaydir.
9. sakiz; sigarayi birakmak ve abur-cubur yememek için tercih edilir.
10 . sakiz çigneme olayinin gerçeklesmesi için ezmek ve çignemek gerekir.
evlilikte de kim disliyse o ezer. sakiz tokluk hissi verir. karnin aç olsa da kendini tok hissedersin.

askerlik yan gelip yatma yeri değil

broken
reklamdaki o çocuğun dediği gibi bir cümle geçmiş olmalı başbakan recep tayyip erdoğan’ın aklından:
"işte bu benim bittiğim andır!"
dağlarda ölen çocukların cenazeleri üçer beşer gelirken, tabutların ardından yürüyen kadınların "daha kaç can gidecek?" sorularının üstü resmi nutuklarla örtülürken, bu "gayri nizami savaşın" verdiği güçle milliyetçi dalga yükselirken, cenazelerde "ya bu ölümleri durdurun ya da millet durduracak" pankartları ürkütücü linçlerden haber verirken ve uysal insanlar bile artık doğrudan başbakan’a "artık tabut görmek istemiyoruz" diye bağırırken başbakan ağzından kaçırdı:
"askerlik yan gelip yatma yeri değildir."
peki askerlik ne yeridir?
kendilerini bir hiç olarak gören iktidar sahipleri için hesapsız ve isimsiz ölme yeri midir?
mersin’deki gibi daha hayatlarında tek bir fotoğraf çektirmeden ölüp giden çocukların yok sayıldığı bir yer midir?
"kürt sorunu bir asayiş sorunudur" diyen milli savunma bakanı gibi yöneticilerin emirleriyle körlemesine bir gidiş midir ölüme doğru?
bu kadar can alarak doymayan kürt sorununa çocukları kurban etmeye devam etmek, ölenlerin cennete gittiğiyle avunmak mıdır askerlik?

gerçekler anlatılmıyor
"anne! anne!" diye bağıra bağıra, isimsiz tepelerde parçalanarak ölen genç çocukların "yan gelip yattığını" düşünen "yetkililer" için şimdi de lübnan’a gitmek midir askerlik?
şimdi de lübnan’dan tabut beklemek midir?
bizim çocuklar bu kadar mı kıymetsiz?
bu anneler bu kadar mı kolay doğuruyor bu çocukları?
bu halk bu kadar mı kafasız ki hiçbir yönetici onlara lübnan’daki gerçeğin ne olduğunu anlatma zahmetine katlanmıyor?
bu ülkenin iktidar sahipleri insanları değil de koyunları mı yönettiğini düşünüyor ki çocukları ölmüş annelerin, babaların karşısına geçip "tabii ki sizin çocuklarınız ölecek ve siz buna katlanacaksınız" deyip, orada da durmayıp, "o çocuklarınızı şimdi lübnan’a göndereceğiz" diyebiliyor?
ve ekliyor:
"sizin orada bir çatışma çıkabileceğine dair ciddi olasılığı bilmenize gerek yok. sizin sadece çocuklarınızı doğurmaya ve bizim emrimizden çıkmamak üzere eğitmeye devam etmeniz gerekiyor."

kafalar karışık değil
bu yazı yazılırken henüz ankara’daki lübnan’a asker göndermeye karşı yapılan miting başlamadı. yazı biter bitmez ben de kurtuluş parkı’na, oradan da mitinge gideceğim. görmek için. bu ülke, bu kadınlar, bu adamlar, bu gençler bu sorulara ne cevap verecekler, görmek için. bakalım bu ülke çocuklarına ne kadar kıymet veriyor. o çocukları kendileri için "şehit olması gereken askerler" olarak gören yöneticilere dair ne düşündüklerini görmek için.
televizyonlar hâlâ "halk kararsız" diyor, "kafalar karışık." üstelik yüzde seksenleri aşan oranda "lübnan’a asker göndermeye hayır" derken memleket, hâlâ aynı yıvışık gülümsemeyle tekrar ediyor televizyonlar:
"kafalar karışık!"
kafalar karışık filan değil.
kafalar çok net.
lübnan’a gönderilecek barış gücüne katılacak bizim çocuklar için ölüm riski var. barış gücünün barışla ne kadar ilgili olduğu hâlâ kesin değil. çocuklarımızın başına ne geleceği belli değil. ve herkes, en bilmeyen bile bunu çok iyi biliyor. bizim bilmediğimiz bir şey yok. sadece çocuklarımızın bizim için ne kadar kıymetli olduğuna karar vermemiz gerekiyor. eğer oylama sonucu yöneticilerin istediği gibi çıkarsa o çocukları geri getirtene kadar bunu iyice düşünmemiz gerekiyor.
ece temelkuran
19 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol