paris

2 /
angelus
fransa’nın başkenti ve île-de-france bölgesinin merkezidir ve seine nehri’nin üzerine kurulmuştur. tüm dünyada anıtları, sanatsal ve kültürel yaşamı ile tanınmış olan paris aynı zamanda dünya tarihinde önemli bir şehir olmakla birlikte, başlıca ekonomik ve politik merkezler arasında yeralmakta ve uluslarası taşımacılığın geçiş noktalarından birini oluşturmaktadır. moda ve lüksün dünya başkentidir ve "işık şehir" (ville de lumière) diye de anılmaktadır.

2004 yılında paris şehir sınırları içindeki nüfusun 2.144.700 kişi olduğu insee (institut national de la statistique et des études économiques - ulusal istatistik ve ekonomik çalışmalar enstitüsü) tarafından tahmin edilmektedir. [1] 20. yy.’da şehir sınırlarının dışına taşarak büyümüş ve banliyöleriyle birlikte 1999’da 11,1 milyonluk nüfusa ulaşmıştır. [2]. paris şehrinin özlü sözü latince "fluctuat nec mergitur" yani "sallanır ama batmaz" (fransızca:« il est battu par les flots sans être submergé »). şehrin armasındaki "scilicet" yani gemiyi anlatmak için kullanılır. bu gemi ortaçağ’da şehri yöneten güçlü "gemiciler" (nautes) ya da "su tüccarları"nın kurduğu birliği sembolize eder. şehrin koruyucusu, 5. yy.’da attila’yı şehri yıkmaması için ikna ettiğine inanılan azize geneviève’dir.

angelus
paris adını galya halklarından parisiilerden almaktadır. "paris" aslında romalıların "lutetia" yerine kullandıkları "civitas parisiorum" (parisiilerin şehri) adının zamanla değişmesi sonucu oluşmuştur. paris aynı zamanda şehrin etrafındaki yöreye de ("parisis") verilen isim olmuştur. cormeilles-en-parisis ve fontenay-en-parisis gibi şehirlerin isimlerinde buna rastlanır.

bu adın kaynağı tam olarak bilinememektadir. paris bölgesinde çokça bulunan taş ocaklarına istinaden galce "kwar" (taş ocağı) kelimesinden geliyor olabilir. başka etimolojilerde önerilmiştir. pierre hubac ve cheikh anta diop’a göre, parisiilerin adı mısır tanrıçası isis’ten gelmektedir çünkü paris bölgesinde isis’e adanmış birçok tapınak ya da eski mısır dilinde "per isis" bulunmaktaydı. bir efsane de paris adını dalgalar altında kalıp denize batan efsanevi ys şehriyle birlikte anar. maurice druon "paris de césar à saint louis" (sezar’dan st.louis’ye kadar paris) adlı kitabında paris adının galce "par" (gemi) sözcüğünden geldiğini iddia eder. şekli gemiye benzeyen, su üzerine kurulmuş, geçimini suya borçlu olan ve ismini de belki sudan almış olan bir şehir. bir ada olan lutèce’in refahı "gemiciler" tarafından sağlanıyordu ve bu gemicilerin sembolü olan gemi de şehir armasını oluşturmuştur.

angelus
seine nehri kıyılarında yapılan teraslama çalışmaları sırasında bulunan oymataş el aletlerinin gösterdiği gibi paris kent alanı yaklaşık 40.000 yıldır insanlar tarafından yerleşim alanı olarak kullanılmaktadır.

en önemli arkeolojik bulgular 12nci bölge’de 1991 yılında ortaya çıkartılan paris bölgesindeki en eski kalıcı insan yerleşimine ait kalıntılardır. bercy’de yapılan altyapı çalışmaları sırasında mö 4.000 ile 3.800 yılları arasında avcılık dönemine ait seine nehrinin eski kıyısında yerleşik bir köyün izlerine rastlanmıştır. bu kalıntılar çok önemli arkeolojik değere sahip olan birçok tahtadan oyma kayık, topraktan çanak çömlek, ok ve yaylar, kemşk ve taştan aletlerdi.

diğer buluşlar da 14ncü bölge ile 13ncü bölge arasındaki sukemerleridir.

angelus
tarihöncesi yerleşimlerle galya-roma dönemi arasında olup bitenler hakkında pek bir şey bilinememektedir. tek emin olunan nokta sezar’ın birlikleri ülkede dolaşırken bölgenin hâkimlerinin hala parisiiler olduğudur. bazıları parisiilerin paris’i kurmasının tarihi olarak mö 250 ile 200 yılları arasını göstermektedir ancak önemli kanıtları yoktur. mö 52 yılında jül sezar’ın teğmeni labienus paris şehrini ele geçirdiğinde romalılar tarafından "lutetia" (fransızcası: lutèce) diye adlandırılmıştır. galya’nın başkenti görevini lugdunum (lyon) şehri yapmaktaydı. o zamanki galya şehrinin tam olarak nerede yerleştiği konusunda kesin bilgi yoktur. uzun süre buranın île de la cité’de olduğu düşünülmüştür ancak metro çalışmaları nedeniyle baştan aşağı bu adada kazı çalışmalrı yapılmış ve hiçbir ize rastlanmamıştır. galya şehri île saint-louis’de ya da bugün artık karşı kıyı ile birleşmiş olan ve bièvre nehri’nin yarattığı delta üzerinde bulunmuş olan bir adada da bulunmuş olabilir. çok tartışılan başka bir varsayıma göre ise ilk kurulan galya köyünün nanterre’deki valérien tepesi’nden çok uzak olmadığı yönündedir.

roma şehri 1. yy.’da nehrin sol kıyısına kurulmuştur. şehrin saint-germain bulvarı’ndan val-de-grâce’a ve rue descartes ’tan jardins du luxembourg’a kadar uzandığı düşünülmektedir. lutèce şehri bir cardo (roma şehirlerinde kuzey-güney doğrultusundaki ana cadde) olan rue saint-jacques çevresinde dik kesen sokaklardan oluşan bir şehir yapısıyla yerleşmişti. roma şehirlerinde olduğu gibi forum, hamamlar, tiyatro, arena ve nekropol bu şehirde bulunmaktaydı.

angelus
paris şu andaki adını 5. yy.’da alır ve romalılar’a karşı elde ettiği zaferin ardından frankların kralı merovenj hanedanından i. clovis 508 yılında paris’e yerleşerek burayı başkenti yapar. nehrin sağ kıyısına 6. yy.’dan itibaren bir kilisenin kurulduğu dikkat çeker: saint-gervais kilisesi (günümüzde hôtel de ville ’in arkasında bulunmaktadır. 9. yy.’da saint-gervais ve saint-germain-l’auxerrois kiliselerinin (günümüzde louvre’un yakınında bulunmaktadır) çevresinde koruma amaçlı duvarlar inşa edilmiştir. nehrin sol kıyısı 885 yılında vikingler tarafından tamamen yokedilmiştir. taht 987 yılında capet hanedanına geçti. paris, orleans şehri ile birlikte bu hanedanın kişisel serveti içinde yer alıyordu. bu hanedanın atası i. eudes şehri vikingler’e karşı savunmasıyla ünlenmiştir.

bukowski
işıklı caddelerin esmer güzeli
işte kollarımda paris
gözlerinden önce karartır gecemi...

bu aşkı kaçıran
ben değil sendin bilakis,
bir daha beklemeden sevecek olsam
en az senin kadar güzel olmalıydı
paris...

henüz vakit varken sevgilim
paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken sevgilim
yüreğim dalındayken henüz...

gibi bir şiiri bana paris günlerimde yazdırabilen bir şehirdir.
aşkların ve ihtirasların mabedi
ankakusu
seine nehri üzerinden yapilan turlarla sehrin önemli yapitlarinin bir kismini görebileceginiz sehir.

fransizlarin garip varliklar olmasina ragmen görülmeye deger bir sehirdir. ama illaki sevgiliyle gezilmesi gereken sehirdir. tabi yanlis sokaklara girmemek lazim, ayip. ayrica bahse konu sokaklarin birinde, bir sex shop’un yaninda, dönerci görmeniz de mümkündür. artik bu girisimci kardesimiz ne düsünerek buraya yerlesti bilmiyorum, belki sermayeler is sonu acikirlar diye düsünmüstür.

eyfel kulesi’nin haddinden ve gereginden fazla ünlendindigini, ünlendirildigini, ki dogru bir strateji oldugu ortada, söylemek yanlis olmaz. sehri kus bakisi görebilme imkani disinda pek bir atraksiyonu yoktur. ama eyfel’den sevgiliyi asagi atmak bile bir hayli romantik olabilir. tabi ayi gibi atmayacaksiniz yavasça, nazikçe asagi birakacaksiniz... eyfel’e fazla vakit harcamayip eyfel’den çok daha ilginç ve güzel yapitlara yönelmek daha dogrudur.

yazin suudilerin dolustugu ve en lüks hotel ve restoranlari doldurdugu sehirdir ayrica. görgüsüz dümbükler champs elysees’in keyfini kaçiriyorlar.

metro agi muazzamdir. belkide bu yüzden bana karisik ve bir o kadar da ürkütücü geldi. tam cinayetlik mekanlardir ayrica. ne hikayeler, ne senaryolar çikar buradan of, of.

zenginlerimizin en gözde sehridir. gurbetçiler orada it gibi çalisiyor ve çogu sehrin güzelliginden bihaber. zenginlerimiz ise binlerce kilometre yol katediyor bu sehrin güzelligini görmek için. yok kardesim yok bu dünyanin düzenini sil bastan yapmak lazim ya, neyse...

ha bir de burayi görmüs her insan ballandira ballandira anlatir bu sehri. sehir güzel olmasina ragmen, gerçekten güzeldir be, ballandira ballandira anlattiklari kadar da degildir. salyalar akitarak anlatanlara, oraya gidince birden duygusallasiyorum diyenlere aldanmayin. evet sehrin etkisi mutlaka vardir ama öyle olmak için kastiklarina emin olabilirsiniz. her insan ömründe mutlaka görmesi gereken bir yerde degildir ayrica. görmesenizde olur.

#358279
angelus
vakti zamanında mezarlık olarak adlandırılan bölgelerin yer israfı olacağı düşünülerek şehrin altına indirilmesine karar verilmiş, tüm mezarlar açılarak kemikler yerin altına konulmuş ve akabinde de bu oluşumun üstünde şehir tekrar düzenlenmiştir. günümüzde ise bu alanlar müze adı altında gezilebilmektedir.
mc76
paris şehrindeki metro ulaşım ağı çok gelişmiştir. hemen hemen şehir merkezinde istasyondan çıkmadan her yöne rahat ulaşım sağlayabilirsiniz.

şehir dışına banliyölere ulaşmak için yine metro son duraklarından istasyon bağlantısı ile banliyö trenleriyle ulaşım sağlanır.

şehri ilk defa gezmek isteyenler için bir metro haritası edinmek yeterlidir.

(bkz: http://www.aparisguide.com/maps/metro.htm)
john maynard keynes
gectigimiz aylarda tekrar ziyaret ettigim bu guzel fransiz sehrini ilk kez 2007 yilinda bir nisan gununde gitmistim, o zamanlar birlikte oldugum kiz arkadasim erasmus ile fransa'ya gitmisti onu gormek ve onunla bu sehri dolasmakti maksat. ogrenciyken, bes parasiz gittigim bu sehirden o zamanlar aldigim keyfi bugun alamiyorum gerci, o da bendeki eksiktendir. ikinci gezisimde de hatiralar tekrar bir zaman seridi gibi geldi karsima, ve hala sokak sokak hatirliyor olmami da biraz gururla karisik yadirgamistim. benzer duyguyu gectigimiz sene barselona'yi gezerken de deneyimlemistim gerci. uzatmayayim efendim, konumuz paris. sizlere zaten herkesin sunabilecegi gorulecek yerlerden ziyade nerede ne yenir ne icilir biraz ondan bahsedeyim.

kahvalti

turk kahvaltisinin yeri hepimiz icin ayridir, hatta butun dunyada bambaska bir konuma sahiptir (http://9gag.com/gag/2031580/breakfast-level-turkish) fakat fransizlarin firininin yanina yaklasacak bir zenginligimiz yok. du pain et des idees isimli bir firin var mesela, burada escargot olsun, croissant olsun, brioche olsun hepsi lezizdi (hepsini ayi gibi yedim evet) ve fiyatlar gercekten cok makuldu. bir baska mekan les deux magots. bu mekan gorece pahali olmakla beraber, picasso'nun dora maar ile tanistigi yerde bulunmanin verdigi his bir baska. burada da croque madame'i nacizane tavsiye ederim. arkadasim da kis almisti, o da gayet lezizdi. sanirim burada her sey harika.

ogle yemegi
gercekten nereye girseniz olur, etinizi sarabinizi gayet uygun fiyata ve yuksek kalitede hemen her yerde bulabilirsiniz.

aksam yemegi
burasi icin verebilecegim en guzel tavsiye sacre couer'un hemen asagisinda bulunan le refuge des fondues olabilir. biberonda sarap icerek cok hizli sekilde sarhos olabileceginiz bu mekan adindan da anlasilacagi uzere bir fondu yuvasi. muthis (yalniz cok kucuk bir yer). bunun disinda belcika tarzi midyeleri afiyetle indirebileceginiz leon de bruxelles'i da gonul rahatligiyla onerebilirim.

bon ap.
2 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol