nenenin mektubu

fasa fiso
amanın yavrım, geçenlerde bizim goca kapının önüne oturdum da fistanımı yamıyodum leen.. senin köpekçilerin ali ırza va ya, o geçiverdi önümden. accık para gördüydü gavırın domuzunun eli. ne derler, köpek ne edecek takkeyi, tingilderken düşürüverir deye bi laf vardır. aha o hesap. leen ali ırza! yavrım accık gel de şu boyunu posunu görüverem deye ünledim çağırdım da dönüp bakmadı bile leen. yörüyüşünü accık seninkine benzetiyom da ondan çağırdıydım yavrım. gelmeyince bi ağlayıverdim bi ağlayıverdim, sesimi duyan komşulardan ümmüş’ün cennet, güççüklerin keleş osman’ın karısı gıdı gıdı zeynep, kılkuyruk zehra’nın yalınayak fadime, hepiciği geldiler de benle mana buluverdiler leen. sonra gıdı gıdı zeynep, hadeyin de bize gidem gözel ninem sen pek bunalmışın dedi. bi döşşek atıverem altına, çay bişiriverem... vardık gari, essahtan bi döşşek atıverdi altıma gabasından. hani öle derler, erkek kısmı eşşeğinden karı kısmı döşşeğinden belli olur deye bi laf vardır. o hesap gömüldüm gittim içine kadar. sona çayımı içtim accık darı patladıverdi, akşam oldu geç vakıtta tingildeye tingildeye evimize geldim. dün de mektubunu aldım. ormancı ali efendi’ye varıverdiydim. okuyuversin deye. ara sıra giderim de okuyuverir sağolsun. öğle vaktına doğru vurdum kapıyı tak tak ses seda yok. tam dönüp geliveriyodum. garısı şıngırttanak kapıyı açtı. a gözel gızım kocan evde yok mu dedim. ben uyuyodum kazaya gitmiş dedi. hee o giderken sen yerinden kalkmadın mı a yılık dedim. neyleyem benim uykum vardı giderse gitsin.hee peki eyi dedim ortalık bi çeşit oluvermiş. dönüverdim şöyle. domatis suratlı eğri bacaklı çirkin bişey, töbe töbe ele güne karşı. bi laf geliverdi aklıma hani öyle derler, yağmur yağdıktan sonra ekilen darıdan kocasından sona kalkan garıdan hayır çıkmaz deye. zaten memur karısıyım deye gurt gurt gabarırdı kibirinden bizi mizi beğenmezdi. neyse ben de dedikodu ediyom töbe töbe ele güne karşı..

ne deyodum leen, senin zartlak osman’ın halil ibraam var ya, yamık burunlu çavış ismail’in gızı kezban’a tutuluvermiş de, aklını da fıydıttırıvermemiş mi oğlan leen. istettiriyo istettiriyo vermeyolar. sebebi de, çook evelden nebilem bu zartlak osmanlan yamık burunlu çavış ismail, bi karış topraktan ötürü kavga mı çıkattırıvermişler neyse. sankı bi karış topraktan kimya mı çıkçek a gahpanalılar. iki gönülü bir etseniz iyi olmamı leen. kezban’ın da sevisi var halil ibraama deyom. amma istettiriyo vermeyyolar. senin keziban’ın kardeşi ırmazan var ya güççük bok. töbe töbe ele güne karşı.. ablamı vermeycesiniz’ diyomuş. şuna bak gali lafa.. ona bile laf düştü. ne derler hani, tarlayı taşlı yerden kızı kardeşli yerden alcen deye bi laf vardır ya, o da denkgelmedi gari. ondan sonra şöyle olcek böyle olcek derken senin halil ibrahim bi türkü çıkattırıverdi ortalığa. amaniiin..

hadeyin de teyzem dayım, kurusun domuz huyun.
ablanı ben gaçırcem ırmızaan, enişten olcem gayri.

fasa fiso
ey benim umudumun kandili, gozyaşımın mendili, dağdan bağdan aşırmadığım, dilden gönülden düşürmediğim, türküylen yörüttüğüm duaylan böyüttüğüm, kardan kıştan kayırdığım, bazlamaylan doyurduğum, tarlada toprağım, ağaçta yaprağım, bi tenem yavrım benim nasılsın bakem eyi misin?

ben ninenden sorarsan şükürler ırabbıma iyiyim, senden başka heç bi tasam yok. yavrım köyün içinde negada havadisler varsa hepiciğini yazın deyyon. mıgırdıcın şaban oğlan, yalınayak fadimenin ıramazan, fıtık osmanın murat, askerliğimiz yetti günümüz bitti deye geldiler gari köye.. maşşalah bi olmuşlar gahpanalılar* maydanoz gibi gittiler durp gibi geldiler.

yavrıım geçenlerde bekir dayın gile uğradım. öteden beriden epey gonuştuk. bekir dayının gızı ayşe var ya, ayşe’ye eski köylü memiş’in veli aga’ya dünürlüğe gelmişler. e onlar zati evelden duyarız, işleri mişleri pişirmişler ya neyse gari düğünleri olcek deye bekleyoz. bekleyoz da bi haber geldi ki, ayşe’nin bubası bekir dayın beş bin lira başlık vermezsen vermeycem deyomuş veli ağbeyne. len! beş bin lira başlığı nerden bulsun veli ağbeyin. donunu mu satsın. ah gahpanalı gevur.. bekir dayını diyom. hani olcakmı ya, sen önden şöyle olcek böyle olcek deye gari demedin mi? sonradan öyle mi olur a yavrıım. üstelik ayşe gız da bubasının ağzına bakıyomuş. vermezsen parayı varmaycam deyomuş. bana bak gari gel dinle.. len önden sen işleri pişir, cilveleş, gıdıkleş, ondan sona şöyle olcek böyle olcek. heç olur mu a gavıır? amma yavrıım veli ağbeynin hısımları da bi türkü çıkattırıverdiler gari orta yere, irezil ediyolar ayşe gızı cümle aleme...
fasa fiso
amanın yavrım,
geçenlerde senin hıkgıdık ülfet’e piyangodan para çıkmış. dıbırdıbır memet’ söz vermiş imiş, şehere gitcez, ırakı içcez demiş imiş. köyün altından bi tane kamyonun ardına binmişler, ırlana ırlana şehere gelmişler. eyicem löküs bi ristorant lokantası mı varmış, neyse oraya girmişler. ortaya gocuman bi ırakıyı koymuşlar, pahalı aşlardan da ısmarlamışlar. e ne derler imam ölüyü, deli deliyi sever misali, açcık para görünce cabılı domuzun cebi, donatıvemişler gari tüm masayı. sonra bakmışlar yandaki masada açık yakalı, eyicen fiyakalı, yüzü gözü bi okka boyalı, saçı kukuletalı bi hanımınan bi guburdak adam oturuyo. açcık sonra guburdak adam garsonu ünlemiş, ’’garson bey lütfen bize hardal getirir misiniz’’ demiş. garson da kara urbaları çekmiş sırtına , kelebek gravatı takmış boynuna , bi tane peşkir kolunda, ufacık bi kavanoz elinde gelmiş. bizimkiler de şöyle gözlerini kıyneştirmiş. sonra bıçağın ucuynen biraz almış, karıynan adamın çanağının kıyısına çalmış. derken kadın bi gıymık ekmeğe bıçağın ucuynan hardal denen işeyden açcık sürmüş, ağzına atmış. senin dıbırdıbır memet, ’’ülen ülfet abi ’’demiş, ’’bunların yediği çok pahalı bi şey herhalda. baksen ya , bi bıçak ucu aldılar tabaklarına’’. hıkgıdık ülfet geri mi kalcek, garsonu ünlemiş. sesini de eyice yükseltmiş, ’’garson bize bi kavanozun hepiciğini getir, ortaya ko’’ demiş. ee para var domuzun cebinde. heç kalcek mi geride? garson açcık şaşırmış emme müşteri değil mi, e kırmayacak helbette, bi kavanoz hardalı getirmiş ortaya komuş. dıbırdıbır memet bizde para çok der gibicesine, kavanozla getittiririz dercesine, bi koca dilim ekmek almış, zehir gibi acı şeyi beş kat üstüste çalmış. yandaki masaya da arasıra şöyle bi yukardan bakarmış. bi gocuman lokma ısırmış, anam anam,gözünden ateş fışkırmış, ama heç bozuntuya verecek mi, üç koca lokma daha yemiş. öf len öf öf,cehennem gibi ağzı yanmış, sel gibi gözünden yaş akıtmaya başlamış. hıkgıdık ülfet, ’’ülen memet,ne ağleyon arkıdeş, bitçek diye mi üzülüyon ne, paramız çok oğlum bizim, bi kavanoz daha getittiririz, ye domuz ye!’’ demiş.
fasa fiso
ozay gonlum tarafindan denizli agzi ile yazilmis cok hos bir mektuptur.

ey benim canı gönülden gursağımın incisi, gözümün zencisi, gıymatlım, çılbağım, bağrı yanığım, yetimim, elimin asası, gönlümün tasası, evlerin yakışığı, gızların aşığı, çorbamın gaşığı, bidanem yavrım benim. nasılsın baken,eyi misin len? eyi olman için dağları daşları, gurtları guşları, herşeyi yaradanıma dua edip oturuyom gari. sen de benden, gözü yolda ,bağrı yufka ninenden sorarsan,şükürler ırabbıma eyiyim. sen yavrımdan başka heç bi tasam yok, anlat, köyün içinde ne kadar havadisler varsa hepiciğini yazın deyon. bizim köyün çobanı mıstıvali aben var ya, malları güdüvemeyo gari. zebebi de, geçenlerde iraz gızın kına gecesinde garılar toplandık, çengiler, çalgılar başladılar ünleşmeye, tüm garılar oynadılar gari. tam mustıvali abeyinin garısı ayşe’ye gelmişti sıra, oyneycem diye kalkıvediydi, çengiler, çalgılar da susuvemedi mi len, garıcağız ortalıkta sinek gibi galıgaldı. sona ağlaya ağlaya eve gelmiş gari, ’’biz çoban garısı olduysak, insan değil miyiz’’ diye. mustuvali abeyin de ’gız karı ne ağlıyon’’demiş, o da anlatıvemiş. bi yol baktık ertesi gün, mıstıvali abeyin malları güdüvemeyecen gari demiş. e köyün böyükleri hep mıstıvali abeyinin ayağına geldiler. ee ne etcen yavrım, şimdiye kadar hep mıstıvali abeyin onların ayağına giderdi, işler değişti gari ,accık da onlar gelivesin. len bizin oğlan, şu işi nasıl tamir edem, ne etçeksek edem diye .o da on parça çengiyi, çalgıyı şeherden getireceksiniz, sabehten akşama gadar bizim için çalıp, bizim için çığırecekler demiş. mıstıvali abenin lafını geri mi goycekler ya, aldılar geldiler gari çengiyi, çalgıyı on parça. yeniden bi düğün kurdular. hani öyle derler garı kısmına gökte düğün var desen merdiven dayayıp da çıkmaya kalkarmış ya, karılar hepiciğimiz toplandık. senin ayşe gelin bi oyun döktürüvedi, kahpanalı, dizleri de yorulmadı gavurun. akşamüstü koyunları moyunları gütmüş, mıstıvali abeyin eve gelmiş, bakmış anahtar yok cebinde. e karı nerede? düğün yerinde. anahtar nerede? garıda varmış. habire oynayıp duru daha ayşe... ’’ gız ayşe yörü gari karı, eve gidem, şu evin anahtarını ver, yörü gari, oynadığın yeter diyom!’’ eee ayşe’nin içinde kaldı, kursağında kaldı yavrım oynaması, bırakcak mı ya. ’’kız ayşe yörü gari, eve gidem, yeter oynadığıun diyom!’’ ayşe de evin anahtarını beline bağlamış ipinen, hem oyneyomuş hem de ’’çöz de al mustafa alim çöz de al ’’diyomuş gavır.

__________________________

amanın yavrım, ben öyle duyuyom, o kocuman memleketlerde cicili bicili, boyalı moyalı, şıngırdak fıngırdak, kirpikleri takma ,saçları sokma, onlan bunlan düşüp kalkma, gözleri elde, etekleri belde, artanı da yerde, sıska mıska, şıbıldak gibi bazı, çirkin mirkin hanımlar, gızlar oluveriyomuş... amanın onlara tutuluveren de, yanıveren de deme yavrım. alceen gızın soyu sopu belli, saçı sırma telli, eline el değmemiş, kötü süt emmemiş, sevisi derinde, eti budu yerinde olmalı. dizine otuttuvedin mi kucağın dolmalı, domuz hem evlenince pazara kadar değil, mezara kadar varmalı. eee hanım dediğini alaya kattın mı, koluna taktın mı yakışmalı, duvara attın mı yapışmalı. bu sözlerimi eyi dinle bakem, bi kulağından sok da öte kulağını tıka, çıkıvemesin len. senin nazlı eminen ne güne duruyo?
geçenlerde ekmek ediyodum. açcık hamurum kaldıydı. emine gelivedi. ’’koley gelsin ninem’’ diye artanını da o edivedi sağolsun. maşallah bi olmuş hopur hopur. dilim dağı taşı gırkbin kere maşallah... amanin artanı da o edivedikten sonra iki süpürgü çalıvedi avluya, malların altlarını kürüyüvedi. ben de ah benim ak topanım, gövercinim, kalem kaşlım, nazlı gülüm, mor zümbülüm, al bürgülüm, bol görgülüm, naha allah seni allı başlı gelinler edivesin, muradına er, gonca güller der, naha evlerine sarı sarı buğdeyler yağıvesin deye birçok dualar edivedim. giderken de senin hesabiyetine şööle ’’e gelinim olmecen mi len?... sarmeştim de iki yaneceğinden şappudu şuppudu öpüvediydim. amanin misler gibi kokuyo len. ee öpmek falan deyince o gül yüzün gülüyo de mi? seni gavurun piçi seni! emi güzel yavrım, yokluğun köz oluyo yüreğimde.

dün ağşamüstü kırmızı fistanımı geydim de şööle cami duvarına doğru yukarı çıkıyodum. elimi ardıma kodum. bizim zartlak osman pencereyi açmış , ben de şööle oturdum. bir de iradyoyu sonuna kadar açtıttırmış da havaları dinliyon deyyodum. beni görüvedi, ’nineee!’ dedi. ’’eeey!’’ dedim. ’’gel de bi açcık oynayıvee’’ dedi. ’’beni mi deyyon a oğlum’’ dedim. ’’heee’’ dedi. ’’uleeenn ’’dedim, ’’benden geçti gari a yavrım, sen o garını, gıygıdı ibram’ın gızını bi cıscıbıldak soy, köyün delikanlılarını ünle, onların garşısında böyle şakkudu şukkudu bi oynatıve!’’ iyi dememiş miyim len? sen olmayınca yokluğun köz oluyo yüreciğimde. gel gari yavrım. yollara bakıttırma, gözümüzden yaş akıttırma. gel gari yavrım, gel gari! he heey...

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol