haydarpaşa garı

1 /
melankomik
geceyarısı haydarpaşa ya ulaşan son trenin, son vagonunun, son koltuğunda uyuyarak geçirilen bir kaç saatlik yolculuğun ardından trenden inersiniz. garın çıkışına doğru yürümeye başlarsınız, bir elde telefon mesaj yazmaya çalışırken diğer else hareket edemeyecek hale gelmiş ayağı kaldırıp indirmeye çalışır bir halde kadıköy e giden yola çıkarsınız.sevdiğinizin kokusu hala üstünüzdedir. yüzünüzde buruk bir gülümseme,tarifsiz duygular içerisinde dolmuş duraklarına doğru yürümeye başlarsınız. bakmaya doyamayacağınız, öpmeye kıyamayacağınız o masum yüz bir kaç saat önce ellerinizin arasındayken şimdi sizden çok uzakta, hiç görmediğiniz bir yerde, gözleri kapalı, mutlu mu.."şimdi uyumuş olmalı" diye düşünürsünüz, "gidince arayayım"...
dolmuşa binip oturursunuz, o gün birlikte girdiğiniz sinemanın biletini çıkarırısınız cebinizden, sımsıkı tutarsınız omzunuza yaslanışı gelir aklınıza, sanki yanınızdaymış gibi tekrar, huzurla dolar yine içiniz... o gün birlikte çektiğiniz fotoğraflara bakarsınız bir süre... sonra gözlerinizi kapattığınızda gözünüzün önüne gelen ilk şey yine, trenden inerken onu son kez öpüşünüzdür, ve o anki gülümseyişi. birbirini sımsıkı tutmuş olan eller tren biraz daha hızlanınca ayrılmak zorunda kalır. atlamak istersiniz oradan, sarılmak ona, bir daha ayrılmamacasına. tren daha da hızlanır, pencereden bakakalırsınız öyle, ellerini birleştirmiş, boynu bükük, yüzündeki o zoraki gülümseme tekrar, tekrar aklınıza kazınır... ve gecenin karanlığında yavaş yavaş küçülür, küçülür ve kaybolur onun hayal meyal silüeti. kalmıştır orada artık bir parçanız... sonra içeri geçip oturursunuz. gözünüzü kapattığınızda o gün yaşadığıınız herşey bir bir geçer gözünüzün önünden. hayatınızın en kısa günlerinden biri daha bitmiştir ve önünüzde koskoca bir hafta vardır onu daha çok özlemek için... o eve girip size haber verene kadar beklersiniz, sonra yorgun bedeniniz uykuya dalar... yine birliktesinizdir uyanana kadar, rüyalarda , özgürce hem de ... gerçeği rüyasından daha güzel olan bir şeyin rüyasını görmek nasıl bir duyguysa işte...

...geceyarısı inersiniz haydarpaşa ya. son trenin, son vagonunun, son koltuğunda; sevdiğinizin kokusu hala üstünüzdedir, parmakları hala avucunuzda...
lost kidy
istanbulun simgelerinden olan tren garı idi.özelleştirme ile butik otel haline getirilecektir.bu uygulamaya karsı tepkisel hareketler (istanbuldaki güzel sanatlar fakültesi hoca ve ögrencilerinin 11 kasımda ankaraya gelmesi) olduysada kamuoyunca gündemde hak ettigi yeri bulamamıstır.yazıktır günahtır yakında heryeri özellestireceklerdir zaten.gar gar olarak kalmalıdır.
seyhmerat
haydarpasa garinda
anasinin yaninda
istedim de vermedi
ciban ciksin amunda


diye gereksizin önde gideni ama yinede komik olan anlamsız mı anlamsız bir dörtlüğe ve de bu dörtlükten hareketle türküye konu olmuş mekan.
jean valjean
2008’de tarihi görevini yitirecek olan olağanüstü yapı.satılıp yerine alışveriş merkezi yapılacakmış.evet kimse şaşırmıyor artık bu ülkede, o senin tarihini satıyor nasıl sattırırsın.tarihden büyük başka satılacak ne vardı ki.
armour
yıllardır onca meşakkatli günleri geride bırakıp tarihe meydan okurcasına en ihtişamlı haliyle ve kendine en yakışan yerinde duruyorken birilerinin kıçına batmış. evet.
101. yılında; 2008 yazacakmış mezar taşında. özelleştirmelerden o da nasibini almış. sıra ona da gelmiş sonunda her özelimiz güzelimiz gibi...

yerini ise o çok ihtiyaç duyduğumuz(!) alışveriş merkezlerinden, otellerden biri alacakmış üstelik. 100 yıldır kimbilir kimlere kucak açmış, kimbilir kimler kimbilir kaç köşesine ne anılarını gömüpte tekrar görüşmek üzere ayrılmış bu mükemmel mekandan.
kendimize ettiğimizi kimse edemedi bize. kendi tarihine bu hainliği bu vicdansızlığı hiç bir insan evladı yapmaz
yapamaz da. köyden şehre indiğinde ilk gördüğün yer burası, yıllar geçmiş şimdi adam olmuşsun da satıyosun helal olsun.

biz çoktan birilerine kendi götümüzü satmışız da haberimiz yok.


http://tinyurl.com/3dj3ml
elchi
kimbilir kaç ayrılığa, kaç kavuşmaya ev sahipliği yapmış mekan. istanbul’a ilk kez trenle gidildiyse şayet, akılda yer etmesi kaçınılmazdır. önündeki kırmızılı lokomotif lokum gibi bir his bırakır. etraftaki büfemsi kafelerde son çaylar yudumlanırken, derin sessizliklere tanık olur... o ihtişamlı yapı, istanbul, martılar...
hsynsyh
osmanlının son eserlerinden biridir. inşa tarihi belli değildir, ancak denize bakan cephede bulunan çini panoda 1334 (1915) tarihi geçmektedir. buradan yola çıkılarak yapının yapıyı 1917/18 yıllarında yapılmış olduğu tahmin edilebilir.

üç salondan oluşan yatay dikdörtgen bir plana sahiptir. ortadaki salon yan salonlardan daha yüksek ve iki kat genişliğinde tutulmuştur. deniz tarafına üç sivri kemerle açılır. bunlardan iki yandakiler kapı, ordataki ise kitleden hafif dışarı taşan bir gözetleme bölümüdür. orta salonun önünde, yine kitleden dışarı taşan ve iki yanında birer kapı bulunan sekizgen formlu bir gişe bölümü yer alır. yolcu inişlerine ayrılan yan salonlar orta salondan payelerle ayrılmıştır. bunların kara ve deniz taraflarında birer kapısı bulunur.

yapının dış cephesi çininin yanısıra, taş işçiliği ile de bezenmiştir. ayrıca ön cephede bir vitray çalışması vardır. yapı, kütahyalı mehmet emin usta’nın zengin çini süsleme programına sahiptir. kapı lentolarının üstü, pencere üzerindeki kemerler, kemer aynaları ve alınlıkları, pencere kemer alınlıklarının yan ve üçgen boşlukları çinilerle kaplanmıştır.
enharista
heybeti ve dışarıdan görünen kısmı ile bir tarih barındırmaktadır içine girdiğinizde geniş koridorlar uzun uzun duvarlar karşılar sizi odaları boyasızdır, deniz merdivenlerden inerken ayaklarınıza serilmiş gibidir, koridorlarında koşturan insanları vardır siz oraya tarihi koklamaya gitmişseniz bu oradaki insanlar için sadece şaşkınlık belirtisidir sahip olduğu değerin farkında olmadıklarını düşündürürler.
1 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol