sesinin yanı sıra,enteresan gülümsemesi,dazlak kafası ve illaki itiraflarıyla şarkılarını dinlemenin daha keyifli geldiği hatun.
(bkz: you made me the thief of your heart)la aşmış kişilik.
kasılı anlamına gelmektedir.hamilelik süresince, doğumda yada sonrasında gelişen beynin hareket kontrolunu belirleyen bölgelerinde hasar oluşması sonucunda ortaya çıkan zeka yada zihinsel özürle alakası olmayan rahatsızlıktır.
yaralı yanlarımı kuşanıyorum
çırılçıplak ve erkek
uykuların kadar uyanık ve yenik
şiirler kadar
içtikçe
cam kırıklarına basıyorum hayatımın
yeniliyorum
galip gelen yerlerimi seninle
öncekiler gibi sıradan
gidenler gibi kızgın
kırgın tarihinden
savaşların başlangıç ve bitişlerini
imzalı imzasız antlaşmaları
kan renginde verilen sözleri hatırlıyorum
uğursuz haziranlarını
meydanlarda çürüyen ölülerin
yetiş diyorum yeniliyorum
galip gelen yerlerimi
ölü sevişmelerden devşiriyorum
içine boşaldığım sabahları
sancı diyorum sancı
köpeklere kızıyorum nedensiz
yeniliyorum
galip gelen yerlerimi
önsözlerini ezberliyorum okumadığım kitaların
kahramanlar adam gibi ölsün istiyorum
sozsözü intiharla yazılan romanlarda
herkes için mutsuz sonlarım var
yar yeniliyorum
iyileştirmiyor beni
yarım kalmış uykular
durup dururken yabancı dillere çevriliyor
en sevdiğim şarkılar
yineliyorum yar
yeniliyorum
galip sandığım yerlerimden
yeniliyorum yar
yenildikçe
yenileniyor aramızdaki duvar..
yılmaz erdoğan
(bkz: uyuruyanık)
türkü,şiir illaki dost...
sözlük yazarlarının evlenmesi
sözlükteki bayanların kuma endişesi
sözlük yazarlarının boşanması
anne terliği
sözlükteki bayanların kuma endişesi
sözlük yazarlarının boşanması
anne terliği
evlenmeleri kadar doğal olduğunu düşündüğüm hadisedir.sözlüğe zararı olmaz en fazla biri kendi isteği ile bilgi sözlük airlinesten tek gidiş biletini alır. sen sağ ben selamet şeklinde gider.
kimler var
zülfü livaneli
mustafa sandal
yıldız tilbe
emel sayın
ilhan irem
fahir atakoğlu
nazan öncel
seden gürel
özdemir erdoğan
başka
ışın karaca
levent yüksel
sezen aksu
zülfü livaneli
mustafa sandal
yıldız tilbe
emel sayın
ilhan irem
fahir atakoğlu
nazan öncel
seden gürel
özdemir erdoğan
başka
ışın karaca
levent yüksel
sezen aksu
yokluğun...
acıtır salkım saçak yalnızlıklara düşer yürek kanar...
düşe benzer seni sevmek...
düşlemeye aynı yolu ,aynı hayatı ,aynı geceyi ,aynı sabahı...
seni sevmek yokluklarına inat hayatın ,haykırmaya benzer seviyorum diye...
hayatımın eksik kalan parçası,hırçınlığına vurulduğum,ağlarsak beraber ağlarız diyenim,umudum gece vakti,herşeyim....
acıtır salkım saçak yalnızlıklara düşer yürek kanar...
düşe benzer seni sevmek...
düşlemeye aynı yolu ,aynı hayatı ,aynı geceyi ,aynı sabahı...
seni sevmek yokluklarına inat hayatın ,haykırmaya benzer seviyorum diye...
hayatımın eksik kalan parçası,hırçınlığına vurulduğum,ağlarsak beraber ağlarız diyenim,umudum gece vakti,herşeyim....
kaynaklar ırmakla karışır
ve ırmaklar okyanusla,
cennetin rüzgarları karışır hep
tatlı bir duyguyla;
hiçbir şey tek değildir dünyada;
her şey tanrısal bir yasayla
bir ruhta karşılaşır ve karışır-
benimki seninkiyle neden olmasın?
bir dağın cenneti öpüşüne bak
ve birbiriyle kucaklaşan dalgalara;
kardeş çiçek bağışlanmaz
kardeşi onu hoş gördüyse:
ve günışığı kucaklar toprağı,
ve ayışığı öper denizi –
ne değeri var tüm bu öpüşlerin,
sen beni öpmedikçe?
percy bysshe shelley
ve ırmaklar okyanusla,
cennetin rüzgarları karışır hep
tatlı bir duyguyla;
hiçbir şey tek değildir dünyada;
her şey tanrısal bir yasayla
bir ruhta karşılaşır ve karışır-
benimki seninkiyle neden olmasın?
bir dağın cenneti öpüşüne bak
ve birbiriyle kucaklaşan dalgalara;
kardeş çiçek bağışlanmaz
kardeşi onu hoş gördüyse:
ve günışığı kucaklar toprağı,
ve ayışığı öper denizi –
ne değeri var tüm bu öpüşlerin,
sen beni öpmedikçe?
percy bysshe shelley
(bkz: aşkın felsefesi)
ateistlikle ilgili yazdığı bir makaleden dolayı oxford üniversitesinden atılan ve frankestein’ın yazarı ile evlenmiş olan ingiliz şair.
(bkz: elsaya siirler )
sana büyük bir sır söyleyeceğim zaman sensin
zaman kadındır ister ki
hep okşansın diz çökülsün hep
dökülmesi gereken bir giysi gibi ayaklarına
bir taranmış
bir upuzun saç gibi zaman
soluğun buğulandırıp sildiği ayna gibi
zaman sensin uyuyan sen şafakta ben uykusuz seni beklerken
sensin gırtlağıma dalan bir bıçak gibi
ah bu söyleyemediğim işkencesi hiç geçmeyen zamanın
bu durdurulmuş zamanın işkencesi mavi çanaklarda kan gibi
bu göz susuzluğundan sen yürürken odada
bense bilirim büyüyü bozmamak gerektiğini
daha beter seni kaçak
seni yabancı bilmekten
aklın ayrı bir yerde gönlün ayrı bir yüzyılda kalmaktan
tanrım ne ağırdır sözcükler asıl demek istediğim bu
hazzın ötesinde sevgim hiçbir zararın erişemeyeceği yerde bugün sevgim
sen ki benim saat-şakağımda vurursun
boğulurum soluk alıp vermesen
tenimde bir duraksar ve yerleşir adımın
sana büyük bir sır söyleyeceğim her söz
dudağımda bir dilenen zavallı
acınacak birşey ellerin için kararan birşey bakışının altında
işte bu yüzdendir sık sık seni seviyorum deyişim
boynuna takabileceğin bir tümcenin o parlakca kalp kristali
kaba konuşmamdan gücenme benim bu konuşma
ateşte şu tatsız cızırtıyı çıkaran sudur o kadar
sana büyük bir sır söyleyeceğim bilmem ben
sana benzeyen zamandan söz açmayı
bilmem senden söz açmayı bilir görünürüm
tıpkı uzun bir süre garda
el sallayanlar gibi gittikten sonra trenler
bilekleri sönerken yeni ağırlığından gözyaşlarının
sana büyük bir sır söyleyeceğim korkuyorum senden
korkuyorum yanın sıra gidenden pencerelere doğru akşam üzeri
el kol oynatışından söylenmeyen sözlerden
korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan korkuyorum senden
sana büyük bir sır söyleyeceğim kapat kapıları
ölmek daha kolaydır sevmekten
bundandır işte benim yaşamaya katlanmam
sevgilim.
louis aragon
zaman kadındır ister ki
hep okşansın diz çökülsün hep
dökülmesi gereken bir giysi gibi ayaklarına
bir taranmış
bir upuzun saç gibi zaman
soluğun buğulandırıp sildiği ayna gibi
zaman sensin uyuyan sen şafakta ben uykusuz seni beklerken
sensin gırtlağıma dalan bir bıçak gibi
ah bu söyleyemediğim işkencesi hiç geçmeyen zamanın
bu durdurulmuş zamanın işkencesi mavi çanaklarda kan gibi
bu göz susuzluğundan sen yürürken odada
bense bilirim büyüyü bozmamak gerektiğini
daha beter seni kaçak
seni yabancı bilmekten
aklın ayrı bir yerde gönlün ayrı bir yüzyılda kalmaktan
tanrım ne ağırdır sözcükler asıl demek istediğim bu
hazzın ötesinde sevgim hiçbir zararın erişemeyeceği yerde bugün sevgim
sen ki benim saat-şakağımda vurursun
boğulurum soluk alıp vermesen
tenimde bir duraksar ve yerleşir adımın
sana büyük bir sır söyleyeceğim her söz
dudağımda bir dilenen zavallı
acınacak birşey ellerin için kararan birşey bakışının altında
işte bu yüzdendir sık sık seni seviyorum deyişim
boynuna takabileceğin bir tümcenin o parlakca kalp kristali
kaba konuşmamdan gücenme benim bu konuşma
ateşte şu tatsız cızırtıyı çıkaran sudur o kadar
sana büyük bir sır söyleyeceğim bilmem ben
sana benzeyen zamandan söz açmayı
bilmem senden söz açmayı bilir görünürüm
tıpkı uzun bir süre garda
el sallayanlar gibi gittikten sonra trenler
bilekleri sönerken yeni ağırlığından gözyaşlarının
sana büyük bir sır söyleyeceğim korkuyorum senden
korkuyorum yanın sıra gidenden pencerelere doğru akşam üzeri
el kol oynatışından söylenmeyen sözlerden
korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan korkuyorum senden
sana büyük bir sır söyleyeceğim kapat kapıları
ölmek daha kolaydır sevmekten
bundandır işte benim yaşamaya katlanmam
sevgilim.
louis aragon
sen ey o çiçekler ey o değişmeler ayı
bulutsuz geçen mayıs bıçaklanmış haziran
bir daha artık ne o gülleri ne o leylakları
bir daha o ilk yazı unutamam hiçbir zaman
o korkunç kuruntuyu unutamam bir daha
alayı çığlığı kalabalığı güneşi
aşk arabalarını belçika hediyelerini
havayı o arı uğultulu yolu sonra da
o sakınmasız utkuyu kavgaları aşan
öpüşmenin kızıla döndürdüğü o kanı
çılgın halkın leylaklarla donattığı
o ölüme gidenleri unutamam artık dünyada
kutsal o eski zaman betiklerine çalan
fransa bahçelerini unutamam bir daha
o akşamları büyüsünü o sessizliğin
gülleri yol boyunca ki gülleri sonra da
o bozgun yeline karşı duran çiçekleri
alaycı topları o bisikletleri şaşkın
korkunun kanadı üstünden geçen erleri
o perişan kılıklarını konaklıyanların
ama neden bilmem bu benzetme kasırgası
durmadan hep aynı noktaya getirir beni
saint-marth bir general kara bir dal yığını
orman yanında bir köşk normandiya biçimi
işte tıs yok düşman karanlıkta dinleniyor
birden bize paris düştü diyorlar bu akşam
dünyada ne o yitirdiğimiz aşkı bir daha
ne o gülleri ne de o leylakları unutamam
flandres leylaklarını demetlerini ilk günün
o tatlı izini yanakları söndüren ölümün
sonra sizi kaçışın gülleri taze güller sizi
yangın rengine çalan anjou gülleri sizi
louis aragon
bulutsuz geçen mayıs bıçaklanmış haziran
bir daha artık ne o gülleri ne o leylakları
bir daha o ilk yazı unutamam hiçbir zaman
o korkunç kuruntuyu unutamam bir daha
alayı çığlığı kalabalığı güneşi
aşk arabalarını belçika hediyelerini
havayı o arı uğultulu yolu sonra da
o sakınmasız utkuyu kavgaları aşan
öpüşmenin kızıla döndürdüğü o kanı
çılgın halkın leylaklarla donattığı
o ölüme gidenleri unutamam artık dünyada
kutsal o eski zaman betiklerine çalan
fransa bahçelerini unutamam bir daha
o akşamları büyüsünü o sessizliğin
gülleri yol boyunca ki gülleri sonra da
o bozgun yeline karşı duran çiçekleri
alaycı topları o bisikletleri şaşkın
korkunun kanadı üstünden geçen erleri
o perişan kılıklarını konaklıyanların
ama neden bilmem bu benzetme kasırgası
durmadan hep aynı noktaya getirir beni
saint-marth bir general kara bir dal yığını
orman yanında bir köşk normandiya biçimi
işte tıs yok düşman karanlıkta dinleniyor
birden bize paris düştü diyorlar bu akşam
dünyada ne o yitirdiğimiz aşkı bir daha
ne o gülleri ne de o leylakları unutamam
flandres leylaklarını demetlerini ilk günün
o tatlı izini yanakları söndüren ölümün
sonra sizi kaçışın gülleri taze güller sizi
yangın rengine çalan anjou gülleri sizi
louis aragon
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?