yanlış anlaşılmaktansa hiç anlaşılmamayı yeğleyen bilgiç haykrışıdır.
düşünme özürlü, genelde diyalektikten anlamayan, ironi fukarası , matematiksel notasyondan çakmayan bilgiç hareketidir.(bkz: verdiğiniz oyları geri alın)
iştah kapatıcı bir durum olması sanırım yanlış anlaşılmıştır. zira kürt kelimesinin hala türkçede bir anlama gelmiyor olması can sıkıntısı sebebidir. işte bu yüzden bu kelimeye karşı nefret duyan zatı muhteremlere karşı alınan bir tepkidir.
iştah kapatıcı bir özelliği olmakla beraber bilgiçlerin ilham kaynağını kötü etkilediğini düşündüğüm durumdur. olmaması evladır. yerinde bir davranıştır.
saddam döneminde biriktirdiği potansiyeli kontrolsüz olarak dışa vurmuş olabileceğini düşündüğün bir durumdur. bu kontrolsüz kinematik bölge halklarının diyaloğuna gerçekten olumsuz etki etmektedir.
evet... islam ekonomiyi tek elden çıkarıp topluma mal ederek ekonomiye farklı bir vizyon kazandırmıştır. islamda ekonomi genelde (bkz: iktisat) adıyla anılır. tekelleşen mevcut piyasa değerlerini zekat sadaka gibi kavramlarla zenginden halka doğru akıtıp böylelikle kominist rejimlerde ki gibi zengini fakirleştirmemek kaydıyla fakiri üst seviyelere taşıma amaçlı bir iktisadi kuruma sahiptir. kurum dendiğine bakılmasın islamın her müessesi gibi iktisadi yönüde gayet vicdani esaslara göre şekillenir.
kişisel sorunların yanı sıra çok çerçeveli bir din olarak islam aslında sosyo ekonomik sorunlara da çok ciddi çözümler getirmiştir.
(bkz: vergide kaçakçılık)
ilham kabızlığı çeken yetersiz bilgiç zihinlerinin sağdan soldan ortadan çalıp çırparak buraya getirdikleri hede hödö..
ilk müslümanlardan, sahâbî ebû zerr, benû gifâr kabilesine mensub olup dogum tarihi bilinmemektedir. h. 31 (m. 651/652) yilinda mekke ile medine arasinda bir yer olan er-rebezede vefât etmistir.
ebû zerr (r.a)in ismi ve babasinin adi hakkinda kaynaklarda çesitli isimler zikredilmektedir. bazi eserlerde isminin cündüb b. cenâde b. seken, bazi eserlerde seken b. cenâde b. kavs b. bevaz b. ömer olarak zikredilmektedir. bazi eserlerde ise cündüb b. cenâde b. kays b. beyaz b. amr olarak zikredilmektedir. bu sonuncusunun daha dogru olmasi muhtemeldir. zira annesinin künyesi ümmü cündübdür (ibnül-esir, üsdül-gâbe, vl, 99-101).
hz. cündüb b. cenâdenin künyesi ebu zerrdir. islâm tarihinde isminden ziyade bu künyesi ile meshur olup bununla anilmaktadir. lâkabi ise mesîhul-islâmdir. bu lâkabi ona hz. muhammed (s.a.s) bizzat vermistir. ebû zerr el-gifârînin kabilesi ve ailesi genellikle câhiliye devrinde yol kesmek, kervanlari soymak ve eskiyalik yapmakla taninirdi. ebû zerr, cesareti ve atilganligi ile o kadar büyük bir söhret yapmisti ki, ismini duyan, oldugu yerde korkudan titrerdi.
genç yastaki ebû zerr hazretleri bir gün, birdenbire degiserek meslegini birakip haniflerden oldu. islâmin henüz zuhur etmedigi bir zamanda allah yolunu tuttu. öyle ki, etrafindakilere, "allahtan baskasina ibâdet edilmez. putlara tapmayiniz, onlardan hiçbir sey istemeyiniz!" demeye basladi. böylece hak yolunu bulmus ve lebbeyk demisti. bu husustaki ifadesine göre, müslüman olmadan üç yil evveline kadar kendine mahsus bir sekilde allaha ibâdet ettigini ifade etmistir.
ebû zerr (r.a.), islâm daha duyulmadan hakkin dâvetine cevap veren ve ruhen iman eden büyük sahâbîlerden biridir.
ebû zerr hazretlerinin islâm ile müserref olmasi basli basina bir olaydir. söyle ki: .
-bir gün, gifârogullari kabilesine mensub bir kisi, mekkeden kendi kabilesine döndügünde dogru ebû zerre gitti ve mekkede bir zatin zuhur edip kendisinin peygamber oldugunu iddia ederek insanlari yeni bir dine dâvet ettigini ve cenâb-i hakkin vahdâniyeti hakkinda halka talimatta bulundugunu haber verdi. ve bu isi tahkik etmesini ilâve etti. kabiledasinin vermis oldugu bilgileri dikkatle dinleyen hz. ebû zerr, karsisindakinin sözleri bittikten sonra:
"cenâb-i hakka yemin ederim ki, bu zat, iyilikleri ögrenmeleri ve kötülüklerden sakinmalari için halka nasihatler yapmaktadir" dedi.
bu konusmadan kisa bir süre sonra ebû zerr mekkeye gitti. bu sirada hz. muhammedin mekkedeki durumu çok kritik oldugundan, ashabi onu büyük bir titizlikle koruyor ve bulundugu yeri hiç kimseye açiklamiyorlardi. ebû zerr hz. peygamberi kime sorduysa bir cevap alamadi. çaresiz kâbeye gitti. zemzem suyundan içerek biraz rahatladi. tekrar hz. peygamberi aramaya çikti. yine kimseden bir cevap alamadi. bu arada tesadüfen karsisina çikan hz. aliye sordu ise de yine bir cevap alamadi. birkaç gün böyle geçti.
nihâyet kendisinin rasûlullahin nübüvvetini ve onu aradigi hususu rasûlullaha bildirilince önce sekli semâili ve durumu tetkik edildi. sonra zararsiz bir kimse oldugu anlasilinca hz. ali vasitasiyla hz. peygambere götürüldü. rasûlullah ile yaptigi kisa bir konusma ve görüsmeden sonra kelime-i sehâdet getirerek islâma girdi. artik bu günden itibaren bütün kuvvet ve kudretiyle bütün ask ve sevkiyle, bütün cesaret ve secâatiyle islâmi yaymaya ve ögretmeye basladi. ebû zerr (r.a.) kardesi uneys (veya enisin) de islâma girmesini sagladi. kabilesinde de islâma dâvet faâliyetlerine giristi ve birçogu onun eliyle müslüman oldu. hz. peygamberin medineye hicretinden sonra meydana gelen bedir, uhud, hendek ve diger gazvelere katildi. tebük gazvesinde islâm ordusu hazirlandigi zaman ebû zerr gecikmis; devesinin bitkinligine ragmen rasûlullahin ardindan yürüyerek tebük seferine katilmisti. mekke fethi sirasinda kendi kabilesinin sancaktarligini yapmistir. ebû zerr (r.a.) tabiaten fakir, zâhid ve inzivâyi seven bir sahâbî idi. dünyaya hiç deger vermezdi. bundan dolayi hz. peygamber (s.a.s.) kendisine mesîhul-islâm lâkabini takmisti. nitekim ebû zerr (r.a.), rasûlullahin irtihâlinden sonra bu lâkaba uygun olarak dünya ile alâkasini tamamen keserek inzivâya çekildi. medinenin bagi bahçesi onun için bir harabeden baska birsey degildi. hele hz. ebû bekir (r.a.) de vefât edince ebû zerr (r.a.) tamamen içine kapandi. yüregindeki acilara tahammül edemez hale geldi. medineden ayrilip sama yerlesti.
hz. osman (r.a.) devrinde fetih hareketleri oldukça genislemis ve bu yüzden fethedilen bölgelerin gelenekleri de islâma etki etmeye baslamisti. bunun neticesi olarak emirler, sâdelikten ayrilarak dünyevî bir yasantinin içerisine girmislerdi. saraylar, köskler, konaklar yapilmaya. hizmetçiler tutularak isler onlara gördürülmeye baslanmisti. rasûlullahin, hz. ebû bekir ve hz. ömer devrinin sâdeligi unutulmustu. bu sâdeligi unutmayanlardan birisi de ebû zerr (r.a.) idi. o, sâde yasayisini sürdürmekte isrâr ediyordu. mal ve servet biriktirme hirsi yoktu. debdebeli bir hayat tarzini seçenlere gereken ikazlari yapiyor; bu durumun onlara kötülükten baska birsey vermeyecegini, bir gün bunlarin hesabinin sorulacagini söylüyordu. ve sik sik delil olarak: "altin ve gümüs depo edip allah yolunda sarfetmeyenlere elim azabi müjdele..." meâlindeki âyeti okuyordu. hz. muâviye ve emirlerinin yasantilarini sürekli elestiriyordu. bu yüzden samda fesat çikardigi iddiasiyla ebû zerr (r.a.), hz. osman (r.a.)a sikâyet edildi. hz. osman, ebû zerri medineye çagirdi. hz. ebû zerr medineye geldikten sonra hz. osmana, "benim dünya malina ve dünya metama ihtiyacim yoktur!" diye haber gönderdi. hz. ebû zerrin medineye gelisi halk üzerinde büyük bir tesir ve hayret icra etti. fakat ebû zerr, medinede fazla kalmayarak mekke civarinda bulunan rebeze mevkiine giderek oraya yerlesti. onun bu hareketini hz. osman da tasvib etti. hz. osman ona birkaç koyun ve bir deve verip bunlarla geçimini saglamasini söyledi.
medinede âsiler hz. osman aleyhine faâliyetlerde bulunduklari zaman ebû zerri bu ise karistirmak istedilerse de bir kenara çekilip âsilere bu firsati vermedi. ebû zerr, rebezede çok sikintili günler geçirdi. evi harab olmus, sirtinda elbise kalmamisti. ailesi elbiseden bahsettikçe, o "bana elbise degil, kefen lâzim" diyordu. nihâyet hastalandi. ölecegini anlayan esi, kefeni dahi olmadigini söyleyerek ne yapacagini ve kendisini nasil defnedecegini hem düsünüyor ve hem de ebû zerre düsüncesini açikliyordu. o ise yattigi hasta yatagindan biraz dogrularak esine, üzülmemesini, mekke tarafindan bir kâfile gelmedikçe ölmeyecegini, zira bu kâfile ile gelen bir gencin kendisine kefen getirecegini anlatip arada sirada hanimina "bak bakalim, ufukta toz bulutu görüyor musun" diyordu.
nihâyet h. 31 (m. 651-652) yilinda bir gün ufukta bir kervan gözüktü. kervan konakladiktan kisa bir süre sonra hz. ebû zerr dâr-i bekâya göçtü. ensârdan bir genç gelip onu kefenledi ve cenaze namazini kildirarak rebezeye defnetti (hayreddin zirikli, el-alâm, ii, 140).
uzun boylu, esmer, genis omuzlu ve saçlari beyazlasmis haliyle hz. ebû zerr bir âbide gibi idi. vefâtinda geriye harab bir ev ile üç koyun ve birkaç keçiden baska birsey birakmadi.
ebû zerr (r.a.), ashâb tarafindan "ilim deryasi" sifatiyla vasiflandirilmisti. çünkü bilgi edinmek için hz. peygambere sik sik sorular sorardi. 0man, ihsan, emir, nehy, iyilik ve kötülük hakkinda ne varsa hepsini rasûlullaha sorarak ögrenmisti. her hareket ve isinde resûl-i ekreme tâbi oldugunu gösterirdi. gayet kanaatkâr olup basit ve sâde yasardi. âbid, zâhid idi. hakki söylemekten çekinmez ve korkmaz idi. ebû musa el-esâriyi ise yasayisindan dolayi çok severdi ve ona, "sen, benim kardesimsin" derdi.
ebû zerr (r.a.), yaratilistan hak sever bir sahâbî idi. ümmet arasinda meydana gelen fitne ve fesatlara karismaktan son derece sakinirdi. hz. osmana muhâlif olmasina ragmen, etrafin sikistirmasina mukâbil bitaraf kalmistir. hz. osmana ve hz. muâviyeye muhâlif olarak taninirdi. fakat bütün bu muhâlefetlerine ragmen onlara karsi gelmedi. kendisine arzu etmedigi birsey teklif edildigi zaman, zâhidlere mahsus bir edâ ile ve güler yüzle, hos sohbetligini de ileri sürerek reddederdi. ebû zerr, pek az sayida fetvâ vermistir. zira bu hususta çok titiz davranirdi. ancak hakli bir meselede halifeye karsi gelmekten çekinmezdi. hz. ebû zerrin oglu, sagliginda vefât etmisti. geriye yalniz bir esi ve bir kizi kalmisti (m. asim köksal, islâm tarihi, mekke devri, s.177-180).
kaynak: samil islam ansiklopedisi
http://www.enfal.de/ecdad55.htm
ebû zerr (r.a)in ismi ve babasinin adi hakkinda kaynaklarda çesitli isimler zikredilmektedir. bazi eserlerde isminin cündüb b. cenâde b. seken, bazi eserlerde seken b. cenâde b. kavs b. bevaz b. ömer olarak zikredilmektedir. bazi eserlerde ise cündüb b. cenâde b. kays b. beyaz b. amr olarak zikredilmektedir. bu sonuncusunun daha dogru olmasi muhtemeldir. zira annesinin künyesi ümmü cündübdür (ibnül-esir, üsdül-gâbe, vl, 99-101).
hz. cündüb b. cenâdenin künyesi ebu zerrdir. islâm tarihinde isminden ziyade bu künyesi ile meshur olup bununla anilmaktadir. lâkabi ise mesîhul-islâmdir. bu lâkabi ona hz. muhammed (s.a.s) bizzat vermistir. ebû zerr el-gifârînin kabilesi ve ailesi genellikle câhiliye devrinde yol kesmek, kervanlari soymak ve eskiyalik yapmakla taninirdi. ebû zerr, cesareti ve atilganligi ile o kadar büyük bir söhret yapmisti ki, ismini duyan, oldugu yerde korkudan titrerdi.
genç yastaki ebû zerr hazretleri bir gün, birdenbire degiserek meslegini birakip haniflerden oldu. islâmin henüz zuhur etmedigi bir zamanda allah yolunu tuttu. öyle ki, etrafindakilere, "allahtan baskasina ibâdet edilmez. putlara tapmayiniz, onlardan hiçbir sey istemeyiniz!" demeye basladi. böylece hak yolunu bulmus ve lebbeyk demisti. bu husustaki ifadesine göre, müslüman olmadan üç yil evveline kadar kendine mahsus bir sekilde allaha ibâdet ettigini ifade etmistir.
ebû zerr (r.a.), islâm daha duyulmadan hakkin dâvetine cevap veren ve ruhen iman eden büyük sahâbîlerden biridir.
ebû zerr hazretlerinin islâm ile müserref olmasi basli basina bir olaydir. söyle ki: .
-bir gün, gifârogullari kabilesine mensub bir kisi, mekkeden kendi kabilesine döndügünde dogru ebû zerre gitti ve mekkede bir zatin zuhur edip kendisinin peygamber oldugunu iddia ederek insanlari yeni bir dine dâvet ettigini ve cenâb-i hakkin vahdâniyeti hakkinda halka talimatta bulundugunu haber verdi. ve bu isi tahkik etmesini ilâve etti. kabiledasinin vermis oldugu bilgileri dikkatle dinleyen hz. ebû zerr, karsisindakinin sözleri bittikten sonra:
"cenâb-i hakka yemin ederim ki, bu zat, iyilikleri ögrenmeleri ve kötülüklerden sakinmalari için halka nasihatler yapmaktadir" dedi.
bu konusmadan kisa bir süre sonra ebû zerr mekkeye gitti. bu sirada hz. muhammedin mekkedeki durumu çok kritik oldugundan, ashabi onu büyük bir titizlikle koruyor ve bulundugu yeri hiç kimseye açiklamiyorlardi. ebû zerr hz. peygamberi kime sorduysa bir cevap alamadi. çaresiz kâbeye gitti. zemzem suyundan içerek biraz rahatladi. tekrar hz. peygamberi aramaya çikti. yine kimseden bir cevap alamadi. bu arada tesadüfen karsisina çikan hz. aliye sordu ise de yine bir cevap alamadi. birkaç gün böyle geçti.
nihâyet kendisinin rasûlullahin nübüvvetini ve onu aradigi hususu rasûlullaha bildirilince önce sekli semâili ve durumu tetkik edildi. sonra zararsiz bir kimse oldugu anlasilinca hz. ali vasitasiyla hz. peygambere götürüldü. rasûlullah ile yaptigi kisa bir konusma ve görüsmeden sonra kelime-i sehâdet getirerek islâma girdi. artik bu günden itibaren bütün kuvvet ve kudretiyle bütün ask ve sevkiyle, bütün cesaret ve secâatiyle islâmi yaymaya ve ögretmeye basladi. ebû zerr (r.a.) kardesi uneys (veya enisin) de islâma girmesini sagladi. kabilesinde de islâma dâvet faâliyetlerine giristi ve birçogu onun eliyle müslüman oldu. hz. peygamberin medineye hicretinden sonra meydana gelen bedir, uhud, hendek ve diger gazvelere katildi. tebük gazvesinde islâm ordusu hazirlandigi zaman ebû zerr gecikmis; devesinin bitkinligine ragmen rasûlullahin ardindan yürüyerek tebük seferine katilmisti. mekke fethi sirasinda kendi kabilesinin sancaktarligini yapmistir. ebû zerr (r.a.) tabiaten fakir, zâhid ve inzivâyi seven bir sahâbî idi. dünyaya hiç deger vermezdi. bundan dolayi hz. peygamber (s.a.s.) kendisine mesîhul-islâm lâkabini takmisti. nitekim ebû zerr (r.a.), rasûlullahin irtihâlinden sonra bu lâkaba uygun olarak dünya ile alâkasini tamamen keserek inzivâya çekildi. medinenin bagi bahçesi onun için bir harabeden baska birsey degildi. hele hz. ebû bekir (r.a.) de vefât edince ebû zerr (r.a.) tamamen içine kapandi. yüregindeki acilara tahammül edemez hale geldi. medineden ayrilip sama yerlesti.
hz. osman (r.a.) devrinde fetih hareketleri oldukça genislemis ve bu yüzden fethedilen bölgelerin gelenekleri de islâma etki etmeye baslamisti. bunun neticesi olarak emirler, sâdelikten ayrilarak dünyevî bir yasantinin içerisine girmislerdi. saraylar, köskler, konaklar yapilmaya. hizmetçiler tutularak isler onlara gördürülmeye baslanmisti. rasûlullahin, hz. ebû bekir ve hz. ömer devrinin sâdeligi unutulmustu. bu sâdeligi unutmayanlardan birisi de ebû zerr (r.a.) idi. o, sâde yasayisini sürdürmekte isrâr ediyordu. mal ve servet biriktirme hirsi yoktu. debdebeli bir hayat tarzini seçenlere gereken ikazlari yapiyor; bu durumun onlara kötülükten baska birsey vermeyecegini, bir gün bunlarin hesabinin sorulacagini söylüyordu. ve sik sik delil olarak: "altin ve gümüs depo edip allah yolunda sarfetmeyenlere elim azabi müjdele..." meâlindeki âyeti okuyordu. hz. muâviye ve emirlerinin yasantilarini sürekli elestiriyordu. bu yüzden samda fesat çikardigi iddiasiyla ebû zerr (r.a.), hz. osman (r.a.)a sikâyet edildi. hz. osman, ebû zerri medineye çagirdi. hz. ebû zerr medineye geldikten sonra hz. osmana, "benim dünya malina ve dünya metama ihtiyacim yoktur!" diye haber gönderdi. hz. ebû zerrin medineye gelisi halk üzerinde büyük bir tesir ve hayret icra etti. fakat ebû zerr, medinede fazla kalmayarak mekke civarinda bulunan rebeze mevkiine giderek oraya yerlesti. onun bu hareketini hz. osman da tasvib etti. hz. osman ona birkaç koyun ve bir deve verip bunlarla geçimini saglamasini söyledi.
medinede âsiler hz. osman aleyhine faâliyetlerde bulunduklari zaman ebû zerri bu ise karistirmak istedilerse de bir kenara çekilip âsilere bu firsati vermedi. ebû zerr, rebezede çok sikintili günler geçirdi. evi harab olmus, sirtinda elbise kalmamisti. ailesi elbiseden bahsettikçe, o "bana elbise degil, kefen lâzim" diyordu. nihâyet hastalandi. ölecegini anlayan esi, kefeni dahi olmadigini söyleyerek ne yapacagini ve kendisini nasil defnedecegini hem düsünüyor ve hem de ebû zerre düsüncesini açikliyordu. o ise yattigi hasta yatagindan biraz dogrularak esine, üzülmemesini, mekke tarafindan bir kâfile gelmedikçe ölmeyecegini, zira bu kâfile ile gelen bir gencin kendisine kefen getirecegini anlatip arada sirada hanimina "bak bakalim, ufukta toz bulutu görüyor musun" diyordu.
nihâyet h. 31 (m. 651-652) yilinda bir gün ufukta bir kervan gözüktü. kervan konakladiktan kisa bir süre sonra hz. ebû zerr dâr-i bekâya göçtü. ensârdan bir genç gelip onu kefenledi ve cenaze namazini kildirarak rebezeye defnetti (hayreddin zirikli, el-alâm, ii, 140).
uzun boylu, esmer, genis omuzlu ve saçlari beyazlasmis haliyle hz. ebû zerr bir âbide gibi idi. vefâtinda geriye harab bir ev ile üç koyun ve birkaç keçiden baska birsey birakmadi.
ebû zerr (r.a.), ashâb tarafindan "ilim deryasi" sifatiyla vasiflandirilmisti. çünkü bilgi edinmek için hz. peygambere sik sik sorular sorardi. 0man, ihsan, emir, nehy, iyilik ve kötülük hakkinda ne varsa hepsini rasûlullaha sorarak ögrenmisti. her hareket ve isinde resûl-i ekreme tâbi oldugunu gösterirdi. gayet kanaatkâr olup basit ve sâde yasardi. âbid, zâhid idi. hakki söylemekten çekinmez ve korkmaz idi. ebû musa el-esâriyi ise yasayisindan dolayi çok severdi ve ona, "sen, benim kardesimsin" derdi.
ebû zerr (r.a.), yaratilistan hak sever bir sahâbî idi. ümmet arasinda meydana gelen fitne ve fesatlara karismaktan son derece sakinirdi. hz. osmana muhâlif olmasina ragmen, etrafin sikistirmasina mukâbil bitaraf kalmistir. hz. osmana ve hz. muâviyeye muhâlif olarak taninirdi. fakat bütün bu muhâlefetlerine ragmen onlara karsi gelmedi. kendisine arzu etmedigi birsey teklif edildigi zaman, zâhidlere mahsus bir edâ ile ve güler yüzle, hos sohbetligini de ileri sürerek reddederdi. ebû zerr, pek az sayida fetvâ vermistir. zira bu hususta çok titiz davranirdi. ancak hakli bir meselede halifeye karsi gelmekten çekinmezdi. hz. ebû zerrin oglu, sagliginda vefât etmisti. geriye yalniz bir esi ve bir kizi kalmisti (m. asim köksal, islâm tarihi, mekke devri, s.177-180).
kaynak: samil islam ansiklopedisi
http://www.enfal.de/ecdad55.htm
ismi gibi değil... biliyorum tadından yenmez olduğunu maalesef öteki olmak ağır bir şey...
kendisinin istifasını corc buş ilan etmiştir.
derman aradım derdime
derdim bana derman imiş
burhan aradım aslıma
aslım bana burhan imiş... dizelerinde ki asıl ben.
derdim bana derman imiş
burhan aradım aslıma
aslım bana burhan imiş... dizelerinde ki asıl ben.
serengeti aslanı diye bişey yoktur. önermesiyle ilişik bir bir durum.
kimilerine göre medenileşme. medeni hali hakkında en ufak fikri olmayanlara göre ise göte başa piercing takma düşük bel zamazingo giyme şalvar giyeni yerme mini etekliye laik başını örtene yobaz halk için halka rağmen diyene terörist dedirten yönelim eğilim.
azrail titreşim gönderdi!!! uyarısının bolca geçme ihtimaliin yüksek olduğu msn çeşidi.
bakan uyuma istifa et sözünün sahibi bu sözü ettikten sonra devlet sanatçılığından atılmıştır kendisi.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?