confessions

chatlak

- Yazar -

  1. toplam entry 162
  2. takipçi 1
  3. puan 47310

yağmur

chatlak
ne zaman eskiyor sevgiler,
ödenen bedellerin acısı geçince mi?
yağmur yağıyor. mutfak camındayım. nasıl üşüdüğümü
bilemezsin. menekşelerim çiçek vermiyor artık anne.
söylediğin gibi hep dibinden su verdim ama…

şimdi telefon açsam sana, sesini duymak da yetmiyor ki.
hep aynı cümleler; “babamlar nasıl, ilacını aldın mı?”
nedenini bilmediğim bir ağlamak var içimde.
bir yerlere sığdıramıyorum yüreğimi. bazen mutfakta
dalıp giderdin yemek yaparken, tahta kaşıkla
tencerenin başında öylece ne düşünürdün acaba?
özlemek çok fena anne. anlamak seni; daha da fena…

omuzlarım ağrıyarak uyanıyorum sabahları.
benim kızımın omuzlarımı ovmasına daha çok var.
gittikçe sana mı benziyorum ben, ya da
“annenin kaderi kıza” dedikleri doğru mu?
“baban eskitir her şeyi kızım” demiştin bir kez,
anlamamışım meğer, eskiyormuş anneciğim.
omzunu ovacak kalmıyormuş meğer aynı evin içinde.
şimdi duysan bunları ne üzülürsün; mutsuz mu kızım diye,
çoktan kendinden vazgeçmiş bir sesle. mutsuz değilim de anne,
yağmura ve mutfağımdaki kedere çare bulamıyorum.

evimi topluyor, toz alıyor, patlıcan kızartıyor,
televizyon seyrediyor, akşam çalan kapıyı açıyorum,
açtığımı gören olmuyor.
pişirdiğim yeniyor da, güzel olmuş denmiyor.
çay demleniyor, demleniyor, demleniyor…

kederim mutfağımın her yerine yerleşiyor.
ah nasıl eskiyor her şey anne, nasıl eskiyor.
eskilerimi de atmaya kıyamıyorum. seni çok özlüyorum.
bana yasakladığın bahçeler, sana da mı uzaktı hep?
gidemeyişine ağladın mı sende? ne zaman eskiyor sevgiler?
ödenen bedellerin acısı geçince mi? işte böyle,
kalbimde bir acı. şarkılar seni söyler.

seni seviyordum

chatlak
sana uzak kentlerden birinde zamanın bir yerinde seni ve senli günleri anımsattı akşam güneşi...

onca zamanın üstünde eskimeyen bir düşüncesin şimdi

insan hergün anımsar mı aynı gözleri

seni seviyordum ve senin haberin yoktu

saçlarını izliyordum uzaktan, kulağının arkasına düşüşü ve burnun, herkesten başkaydı işte...

güldüğü zaman yukarıya bakardı;

yukarı kalkan başın ve gülen gözlerin vardı...

ne güzeldiler sen bilmiyordun...

ben seni seviyordum...

kalbime sığmıyordu aklımdan geçenler

duvarlara, vitrin camlarına, kaldırımlara çarpıyordu

geri dönüyordu, çoğalarak

senin sesini duyduğum masalarda erteliyordum herşeyi, herseyi erteleyişim oluyordun

kalp ağrısı oluyordun,

birlikte soluduğumuz sokak isimleri oluyordun,

mevsimler değişiyor ve büyüyorduk,

dönemeçler geçiyor, köprüler göze alıyorduk ve bazen tekin olmayan suların üzerinden atlıyorduk

cesurduk...

ufuk çizgisi maviydi, gün batımı hep turuncu ve kırmızıydı bütün karanfiller...

ben seni seviyordum sen bilmiyordun...

sevinçlerim oluyordun arasıra sen hiç bilmiyordun

sonra herhangi biri oldun, bütün sevinçlerim bittikten sonra

yağmurlar yağdı, serin haziran akşamları

derken bir gün uzaktan gördüm seni...

saçların bana inat başın herseye meydan okuyarak işte yine aynı

kalbimi acıttı her zamanki gibi...

değiştik sanıyordum ve sen yine bilmiyordun

şimdi bunları anlatsa sana birileri kim bilir yada boşver bilme en iyisi...



bekleyis

chatlak
sayısını unuttuğum günlerce bekleyişten
ben yorgunum
rıhtım taşlari yorgun
ardarda geçen gemiler durmuyor bu limanda
duranlardan sen çıkmıyorsun.

bil ki katıksız sancılara razıyım
yokluğun olmasa bil ki bir avuç biber gözlerime serpilen ellerimde soğumadı ellerinin izleri
durup şiirler yaziyorum yoluna.

içimde sıkıntının en dayanılmaz şekli
kaçıncı kere saatleri susturuyorum
bensiz çözülüp,
sensiz bağlanması yok mu balatların
tükeniyorum.

tenindeki kutsal mum

chatlak
en ayıp sözcüklerle soyardım bedenini, düşlerimin teriyle kirletir, en sabırsız, en iştahlı, en yabancı yanımla girer, arzularımın kanıyla kirletirdim onu. oysa kötülendikçe, kirlendikçe yüreğinden ışımaya başlayan hissettiğim en kırılgan bedendi seninkisi.

hayallerini yak evi isit

chatlak
..artık biliyorsun çarpınca duvara ne kadar acıyacağını kalbinin.
arkadaşların çok uzaklara gitti, sevmeden seviştiler özgürlük adına.
kaptırmadan kendilerini hiçbir şeye, bütün hazları tattılar.
sense evinde kaldın, acıları gömme töreninde.
katı kuralların vardı, tutucuydun onlara göre.

..bütün yalnış ilişkiler seni yurduna getirdi.
artık biliyorsun yere düşünce ne kadar acıyacağını kalbinin.
sevgim seni yurduna getirdi.

müsaitseniz size aşık olabilir miyim

chatlak
"söz mü? ne sözü?..

(bir aşk anını sonuna kadar yaşayabilmek içindi fısıldanan herşey ve daha önce başkasına verilmiş bir sözü bozmaktı sevişirken sana verilen sözler)

gitme! inan bana... bu defa söz!"

işte şiir burada. bir aşktan diğerine gitmeden önce sormak lazım. değer mi acaba bozacağın söze? erkekler için önemi fazla yok. onu sonra düşünür. pişman olursa çok zırlar, dövünür.

kadınlar arkasına dönüp bakmaz. kadın sözünü bozmuşsa, bilin ki buna değmiştir.

hüzünbaz sevişmeler

chatlak
hüzün astılar yüzüne senin.. bugün.. burada..
bana, ıslık çalmayı hala ğrenemediğini, bu yüzden komutandan azar işittiğini söyledin. hani o dudaklarını acemice öne uzattığın an vardı ya.. işte belki de o an yüzünden, bugün, burada.. neyse korkma ciğerim. bunların hiçbirinden sözetmeyeceğim onlara.. bir tek sevdamızı bırakacağız onlara gerekçe olarak.

kim bilebilrdi ki ciğerim, yaşamındaki ilk sevişmenin böyle olacağını? kaldır başını ciğerim. biz utanılacak birşey..yaptık belki ama bu çağda yaşamaktan daha utanç verici değil.

gün ağarınca, demiştin, sen başka yere, ben başka yere... belki de bu sözü söylemeseydin, sabahın gelişinin ayrılık olacağını hatırlatmasaydın ve çakmasaydın gözlerini gözlerime... kendimden utanmıştım çünkü o an, seni bir daha görememe ihtimali herşeyden daha önemliydi... en aptal şarkılardaki yalnızlık bu. önce saçlarına dokundum... ve kanımdan daha sıcaktı, gözlerinden akıttığın yaşlar...
"sarıldık birbirimize.."

bin yıllık hasretle sarıldım sana... öylesine sıcak, öylesine korkutucu... sımsıkı sarılmışken... ne bitmez bir sarılmaydı... öyle yorulana dek. zaman, duruşumuzdan sıkılana, kollarımız, yüreğimiz yorulana kadar... hiç konuşmadan nefes almadan... yalnızca yutkunduk... öyle gürültülü bir yutkunmaydı ki, avaz avaz bağırdık sanki... önce ben... önce sen... ve alnın alnıma dayalı öylece kaldık. kaç yıl? kaç saniye? kaldırdım başını... korkma, onlara öpüşmeyi bilmediğini söylemeyeceğim.

bak yine yağmur... bu ağacın altında çay içmiştik geçen hafta... sen yoktun... kaldır başını ciğerim! gözlerini bağlamak istiyor arkadaşlar! benimkini de bağlayın. sizi böyle görmek istemem. kaldır başını ciğerim. kaldır başını. biz utanılacak birşey yapmadık. halkımız için savaştık, birbirimiz için ölüyoruz, hepsi bu...
kaldır başını sevgilim, arkadaşlar ateş etmek istiyor!

drl

chatlak
"eğer gidersen, beni bırakıp gidersen dönene değin kıpırdamayacağım. senin aşkının dışında hiçbir şey , ama hiçbir şey beni hareket ettiremez. burada hiç kıpırdamadan seni bekleyeceğim. sense beklenmenin içe çeken enerjisiyle hep benim durduğum merkezin etrafında döneceksin. yaptığın, yaptığını sandığın tüm eylemler benim hareketsiz, durağan ve taş gibi duruşumun etrafında gerçekleşecek. benim merkezini oluşturduğum bu daireden asla kurtulamayacaksın." dedi kadın ve öylece durdu sanki aşktan yapılmış bir heykelmişçesine ya da bir heykel aşk olmuşçasına...

ruhu yukarı doğru hareket edene kadar hiç kıpırdamadı kadın gerçekten de. ve fakat ruhu kanatlandıkça merkezini oluşturduğu daire de yukarılara tırmandı ve adam da daireyle birlikte...

cem mumcu
5 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol