confessions

aysemayse

- Yazar -

  1. toplam entry 1944
  2. takipçi 1
  3. puan 30339

yapılmış en aptalca dalgınlıklar

aysemayse
kendisinden hoşlanan iki kişi de aynı isme sahiptir. bir de en yakın arkadaşın ismi bu iki kişinin ismine çok benzemektedir. bu iki kişiden bir tanesi kendisinden pek hoşlaşılmayan, çok ısrarlı birisidir fakat aynı meslek grubuna ait ve sürekli karşılaşılan biri olduğu için sürekli kibarca geçiştirilir. her gün yemeğe, kahveye, buluşmaya davet eder ki en sonunda kendisinden kurtulmak için evet denir. diğeri ise olumlu bakılan ve kendisinden hoşlanılan bir kişidir. her neyse efendim, en yakın arkadaşa " offf bu bilmem ne yine mesaj attı, artık kendisinden kurtulmak için buluşacağım. hala anlamadı mı acaba aptal" tarzında aslında hiç de huyum olmayan ama artık sinirlerin en son noktaya ulaştığı anda atılan bir mesaj olduğu için bir kaç hakaret kelimesinin daha ekli olduğu bir mesaj atılır. akşam en iyi arkadaş buluşmak için arar ve "ya mesaj atmıştım ama gelmedi mi ben bugün şeyle buluşacağım" der ve konu kapanır. aradan bir aydan uzun bir süre geçer, hoşlanılan kişi hiç aramaz olur, msn de hergün online olan kişi bir türlü online olmaz ve atılan mesaja da cevap vermez. noluyor acaba diye düşünülürken, en yakın arkadaş telefonumu kullanmak için ister ve acı haber gelir. -ayşemayşe ben senin telefonunda gönderilen mesajlarıma bakarken bir şey farkettim, dayanamadım meraktan okudum çünkü bir gariplik vardı, sen o bana ulaşmayan mesajı zaten bana atmamışsın. aradan yıllar geçer, başka birine aşık olnur, yanlış mesaj atılanla karşılaşılır, hiç bir şey olmamış gibi arkadaş olmaya devam edilir. en sonunda da "aman iyi ki olmamış, iyi ki o aptalca dalgınlığı yapmışım" denilir.

bülent tahiroğlu

aysemayse
eskiden marmara üniversitesi, öğretim üyesi ve aynı zamanda dekanı olup, derslerime de girmiş roma hukukçusu. genelde senenin ilk derslerine cübbesiyle girmesiyle ünlüdür. kendisi hakkında anlatılan bir çok hikaye ve anı mevcuttur. benim şahit olduklarım ise şunlardır;

derste gözüne kestirdiği bir öğrenciyi aniden kaldırır ve "12 levha kanunu kaç levhada oluşur söyle bakayım?" der. kaldırılan öğrenci yaşadığı şoktan ve korkudan bu soruyu cevaplayamaz. kaldı ki, o an sınıftaki herkesin korkudan beyni durmuştur, kitaplardan 12 levha kanunu nun kaç levhadan oluştuğunu arayanlar mı dersiniz, arkadaşına soranlar mı, parmak hesabı yapanlar mı.. tabi kurbanımız soruyu cevaplayamaz.bülent tahiroğlu da cevabı verir;
-12 levha demedik mi? burada bir hakaret sözü de geçiyordu gerizekalı gibi ama orasını hatırlayamadığım için kendisi hakkında yalan yanlış bir şey anlatmak istemem.

ayrıca kendisinin, soru sormak için kaldırdığı, sonra lafa dalıp unuttuğu, en sonunda da sen neden ayakta dikelip duruyosun, çabuk otur yerine deyip, kızıp oturttuğu yakın tanıdıklarım da vardır.

manisa

aysemayse
delileriyle en iyi anlaşan ilimizdir. her manisalı için deli denmesinin sebebi belki de bu delilerle kurulabilinen derin bağdır. şöyle ki efendim; her mahallenin en az 2 tane delisi olur ve mahalleli bu delilere her türlü yardımı yapar, onu aileden birisi kabul eder,şakalaşır, mahalle esnafı sonsuz kredi açar, muhabbet eder ve laflarını ilginç bir şekilde kaale alır. bir kere mahallemize gelen yabancı bir deliye, gösterilen itimamı şöyle anlatayım. komşunun kullanılmayan küçük berber dükkanı hemen kendisine tahsis edildi. bir yatak,masa sandalye etraftan toplandı. hergün bir hane kendisine yemek götürdü. bakkaldan her istediğini alma hakkı verildi kendisine. sonra 1 sene sonra kendisi ortadan kayboldu. mahalleli, acaba öldü mü kaldı mı diye merak ederken, haberi geldi, başka bir mahallede, başka bir mahalleli tarafından boşboş dolaşırken bulunmuş, kendisine bir yer ayarlanmış, yemek içmekse bedava.
yani manisa tarzanı için kesinlikle deli demiyorum. zira her manisalı gencin, elinde aile bireylerinin tarzanla oturup kalkarken fotoğrafları vardır, sonsuz bir saygı ve sevgiyle bahsedilen, onun ne kadar akıllı,bilgili, kültürlü bir adam olduğunu anlatan hikayeler duymuşlardır ailelerinden ama, ya ahmet bedevi yanlışlıkla başka bir şehire düşmüş olsaydı ne olacaktı?? belki gitmiştir de manisa’da tutunabildiği için burada kalmıştır bilinmez, hangi yöre halkı yaz kış şortla dolaşan, saçlı sakallı, hadi kendi memeleketinden çıksa doğma büyüme neyse de, başka diyarlardan gelmiş bir adamı bu kadar kendinden kabul eder, içselleştirir, sever, saygı duyar. onu ilin ileri gelenleriyle,şortuyla sakalıyla, siyasi, kültürel gezilere şehrimizin önemli bir şahsiyeti, ileri geleni olarak taşır, askerine tekmil verdirtir. bir de manisalılara son zamanlarda bağnaz diyorlar. hayır efendim eskiden böyle değildi, bizi sizler delirttiniz diyen şehirdir manisa.

ingiliz kemal

aysemayse
vikipedi’den alıntıdır.
kendisine yunan ordusu karargahına girip gerekli bilgileri toplama görevi verilerek ve rodos’a gider. burada kendini amerikalı gazeteci olarak tanıttı. kumardan hileyle kazandığı 45 bin frank ile kendi deyimiyle izmir’deki vatan görevine başlar. ahmet esat bey’in izmir’deki hayatı bonkör bir amerikalı gibi geçmiş; kısa sürede gece hayatının aranan siması olan ahmet esat bey, üst düzey yunan subaylarıyla da samimiyetini arttırmış; hatta onların en gizli toplantılarına dahi katılmış, aldığı bilgileri izmir’deki kendisi gibi görevli bulunan uşaklı alaattin tiritoğlu vasıtasıyla antalya mutasarrıfı aşir bey’e aktarmıştı.ancak bir süre sonra ihbar sonucu yakalanmıştı. fakat o bu tutukluluk dönemi sırasında hiçbir şekilde türkçe konuşmayarak kimliğinin meçhul kalmasını sağlamıştı. hatta yunanlı hakimler bile onun amerikalı olduğuna kanaat getirmişlerdi. bilahare yunanistan’a nakledilmişti. ama o atina’daki hapishaneden de kaçmayı başarmış ve el becerileri konusunda mahir biri olduğundan caddede avare avare dolaşan birisinden çarptığı parayla bir fransız şilebine kaçak olarak binip izmir’e gelmişti.

das weisse band

aysemayse
2009 yapımı michael haneke filmidir. açıkçası sonunun seyirciye bırakıldığı filmleri çok sevmesem de faşizmin ortaya çıkışında okulda ve ailede verilen eğitimin rolünün filmde anlatıldığı gibi olup olmadığı konusunda şüpheler duysam da ki bir yere kadar katılıyorum, çok beğendiğim bir film. haneke seyirciyi huzursuz etmeyi yine başarmış, en başından en sonuna kadar bir gerilimle izliyorsunuz filmi. baş kaldıranı sevmeli miyim nefret mi etmeliyim, itaat edene acımalı mıyım, tebrik mi etmeli ya da ondan da mı nefret etmeliyim? peki bu başkaldıran çocuklar nazizm sırasındaki otoriteye neden baş kaldırmadılar, nefretleri bir intikama mı dönüştü de otorite onlar olup, yumuşak başlıları kendilerine itaat ettirdiler, çocuklar masum mudurlar gibi bir çok soruyu aklınıza film boyunca kazıyıp farkında olmadan düşğünmenizi sağlıyor, pişmalıkla dolu o suçluluk duygusunu siz de hissediyorsunuz ya da siz de intikam almasını istiyorsunuz çocuğun, içinizdeki otoritede, cezalandırma isteği de kötü de birden ortaya çıkıyor ve o anda sizin de aslında çok da masum olmadığınızı farkediyorsunuz.
69 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol