temmuzun ortasında bastırıverir, ben çıkıyorum bile demeden dışarda bulursun kendini. herkes kuytulara, pervazlara kaçışıyordur; gri (5dk içinde siyah) tshirt ve siyah kısa pantolonlu bir kızın sırılsıklam olmasına aldırmadan yürümesini yadırgar, en türk halleriyle (mal mal bakarak) da belli ederler bu yadırgayışlarını. denerler veya belli etmeyi
ama yağmurda yürümektesindir, hedefini ise varana kadar farketmezsin; her şeyini paylaşan moda sahil... yağmurla beraber göz yaşları da özgürdür sanki artık, kulağında space dye vest bitmiş, yerini the last remaining light a bırakmıştır. sahil ıssızdır, moda deniz klübünün ışıklı yolunu geride bırakacakken bekçisi sanki el kol hareketleri yapar, chris cornell kulaklarındayken kimin umrundadır..
zifiri karanlığı bir kaç şimşek deler, playlistteki sonraki şarkıya geçmeden önceki sessizlik gök gürültüsüyle bozulur, ve o bildik piano notaları: 12:5 ten undertow. her cümlesi her zamankinden daha da yakıcı işlerken içine, ruhunun kabukları sıyrılır; yagmura izin verir, yıkanırsın.
eve dönmekte olduğunun farkına denizden uzaklaştığını görünce varırsın, ışıklı sokaklar ve insanlar geri dönmüştür, 4. şarkı bile başlamıştır: comfortably numb. tasvip etmeyen bakışlar ve kafa sallayan teyzelere ragmen sakin, ve epey ıslak girersin içeri.
anneler anlar, seninkisi anlar, "hemen üstünü değiş"eceğini bilir, boşuna darlamaz. müziğini kapatır, teşekkür edersin yağmura, böyle zaman zaman annelik ettiği için.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?