anayasanın 66. maddesinde "türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes türktür" denerek, türklük kavramı açık bir şekilde etnik kimlikten bağımsız olarak tanımlanmıştır. yani etnik kimliği ne olursa olsun, ister türk, ister kürt, ister ermeni, ister yahudi, eğer bir kimse türkiye cumhuriyeti nüfus cuzdanına sahipse türk sayılır. ama türklüğe hakaret sebebiyle açılan davalardan görüldüğü gibi, şu ana kadar hiç bir kimseye kürt kökenli bir türk vatandaşına veya ermeni kökenli bir türk vatandaşına hakaretten dava açılmamıştır. bu da pratikte devletin bu etnik kimlikleri türklük kavramı içerisinde görmediğini göstermektedir ve kanımca burada sorun anayasada belirtilen türklük kavramının veya üst kimliğinin türk etnik kimliğine indirgenmesidir.
turkluk vs türkiyelilik
(bkz: ne diyem mahmut mu diyem)
milliyetçi tosuncuklarımızın anlayamadığı alt kimlik-üst kimlik tartışmalarından doğan bir durumdur.kimileri demektedirler ki türklük bir ırk olarak algılanmamalı. türklük aynı vatanda yaşayanları birleştiren bir kavramdır.
türk, kürt, ermeni, laz, çerkez, rum, boşnak, gürcü, abaza, manav, macır,tatar, arnavut, yörük fark etmez.fark etmez ise saydığınız etni siteler arasında yer alan türklüğü nereye yerleştireceksiniz? diye sorarlar insana.tabi olaya türk kökenli bir kişi olarak bakarken milliyetçi duygulardan sıyrılırsanız, at gözlüklerinizi çıkarırsanız anlam verebilirsiniz.örneğin sormak gerekir kulağa hangisi daha doğru ve anlamlı gelmektedir:türkiyeli ermeni mi? türk ermenisi mi? ya da türkiyeli türk mü, türk türkü mü?.buradaki ayarı ve anlamı anlayanların yüzündeki gülümsemeyi hissedebilmekteyiz tabiki.o zaman bu tartışma nereden çıkmaktadır? bu tartışma tam da egemen etni sitenin kendi dar çeperlerinden olaya bakmasıyla ve etkileşim kuramamasıyla alakalı bir durumdur, asimile etme mantığını da unutmamak gerekir.ya da sormak gerekir tcde yaşayan herkes türktür diyenlere: bu ülkenin kuruluşunda türkler sayısal anlamda azınlık olup da başka bir etni sitenin egemenliğinde olsaydı aynı şeyleri savunurmuydunuz? tabi ki yanıtını biliyoruz:hayır.ayrıca osmanlıyı da örnek vererek onların bölünüşünü hazırladı demeye getirmek gerçekten siyaseti anlamamak ve var olan somut durumun somut tahlilini hiç yapamamak anlamına gelmektedir.türkiyelilik bir üst kavramdır ve bölmeyi değil, bütünleştirmeyi amaçlamaktadır.iyi olanın türkiyeliliğe, kötü olanın türklüğe atfedilmesi tabiki doğru birşey değildir; sonuç olarak unutulmaması gereken tüm türkiyeli halkların yaşanılan somut durumdan sorumlu olduğunun hatırlanmasıdır.bu ülkede türk, kürt, ermeni, rum, laz ve sair ne kadar demokratsa bu ülke de o kadar demokrattır, onlar ne kadar özgürlükçüyse bu ülkede o kadar özgürlükçüdür, onlar ne kadar aptalsa bu ülkede o kadar aptaldır .ezcümle nasılki abdde amerikalılık, fransada fransızlık, britanyada birleşik krallık vatandaşı olmak ve benzeri üst kimlikler yaratılmışsa bizde de yapılması gereken, halkı bölücüsünüz deyip bölmeye kalkışmamak, aksine mozaik olduğumuzun farkındalığına yaratabilmektir.
türk, kürt, ermeni, laz, çerkez, rum, boşnak, gürcü, abaza, manav, macır,tatar, arnavut, yörük fark etmez.fark etmez ise saydığınız etni siteler arasında yer alan türklüğü nereye yerleştireceksiniz? diye sorarlar insana.tabi olaya türk kökenli bir kişi olarak bakarken milliyetçi duygulardan sıyrılırsanız, at gözlüklerinizi çıkarırsanız anlam verebilirsiniz.örneğin sormak gerekir kulağa hangisi daha doğru ve anlamlı gelmektedir:türkiyeli ermeni mi? türk ermenisi mi? ya da türkiyeli türk mü, türk türkü mü?.buradaki ayarı ve anlamı anlayanların yüzündeki gülümsemeyi hissedebilmekteyiz tabiki.o zaman bu tartışma nereden çıkmaktadır? bu tartışma tam da egemen etni sitenin kendi dar çeperlerinden olaya bakmasıyla ve etkileşim kuramamasıyla alakalı bir durumdur, asimile etme mantığını da unutmamak gerekir.ya da sormak gerekir tcde yaşayan herkes türktür diyenlere: bu ülkenin kuruluşunda türkler sayısal anlamda azınlık olup da başka bir etni sitenin egemenliğinde olsaydı aynı şeyleri savunurmuydunuz? tabi ki yanıtını biliyoruz:hayır.ayrıca osmanlıyı da örnek vererek onların bölünüşünü hazırladı demeye getirmek gerçekten siyaseti anlamamak ve var olan somut durumun somut tahlilini hiç yapamamak anlamına gelmektedir.türkiyelilik bir üst kavramdır ve bölmeyi değil, bütünleştirmeyi amaçlamaktadır.iyi olanın türkiyeliliğe, kötü olanın türklüğe atfedilmesi tabiki doğru birşey değildir; sonuç olarak unutulmaması gereken tüm türkiyeli halkların yaşanılan somut durumdan sorumlu olduğunun hatırlanmasıdır.bu ülkede türk, kürt, ermeni, rum, laz ve sair ne kadar demokratsa bu ülke de o kadar demokrattır, onlar ne kadar özgürlükçüyse bu ülkede o kadar özgürlükçüdür, onlar ne kadar aptalsa bu ülkede o kadar aptaldır .ezcümle nasılki abdde amerikalılık, fransada fransızlık, britanyada birleşik krallık vatandaşı olmak ve benzeri üst kimlikler yaratılmışsa bizde de yapılması gereken, halkı bölücüsünüz deyip bölmeye kalkışmamak, aksine mozaik olduğumuzun farkındalığına yaratabilmektir.
kürt ırk,ermeni ırk,rum ırk,arap ırk...türk ırk değil?yok yaaa!
kaç tane ermeni türklük kimliği altında olmak istiyor?kaç tane kürt türklük kimliği altında olmak istiyor?...herkes kendi milliyetçiliğini yapıyor.ezilmişlik edebiyatı yapanların fırsatı olduğu takdirde neler yapabilecekleri gün gibi ortada.erzincan başbağlar katliamını unutmadık.
türkiye’de halkları bir arada tutan tek şey güçtür.
osmanlı neden gücünü iyice yitirdiği bir zamanda yıkldı da daha önce yıkılmadı?osmanlı’ya neden en sadık bilinen ermeniler savaş açtı,düşmanlarla işbirliği yaptı,türkleri arkadan vurdu?neden müslüman dediğimiz araplar,arnavutlar osmanlıya karşı düşmanla işbirliği yaptı ve devletlerini kurdu?neden şu:osmanlı gücünü yitirdi ve güç zaafiyeti oluştu.en sadık bilinen,rahat yaşamaları için her türlü kolaylık sağlanan milletler osmanlının gücü yok olunca hemen sırt çevirdiler.
neden bu bahsi geçen milletler daha önce osmanlıya sırt çevirmedi?sopa korkusu,güçten korma nedeni ile...
şimdi türkiye allah korusun bir savaşa girse içte çok sevdiğimiz,saydığımız,üzmek istemediğimiz azınlıklar gerçekten bizimle omuz omuza savaşacak mı?güneydoğuda askeri bir zaafiyetimiz oluşsa, sizce oradaki kürtler kaç gün içinde ayrıldıklarını ilan ederler?3 günden fazla sürer mi acaba?ilginç bir bilgi vereyim.kurtuluş savaşında türkiye’de yaşayan her milletin omuz omuza savaştığı yalanı söylenir.evet kısmi olarak doğrudur.ama sağlıklı bir tespit yapmak istiyorsak,bu savın aslında pek doğru olmadığını kabul etmek zorundayız.
ırak neden bölünüyor?halk müslüman değil mi?kürtler de abd’ye karşı savaşan sünni araplar gibi "sünni" değil mi?o zaman neden bu iki grubun çıkarları uyuşmuyor?neden kürtler abd ile her türlü işbirliği yapıyor da sünni araplar abd’ye karşı savaşıyor?neden saddam döneminde ülke bir bütündü de,şimdi bölünme senaryoları konuşuluyor?ırak’ı da bir arada tutan güç değil miydi?tabiki güçtü.
şu anda fransayı bir arada tutan güç değil mi?abd güçlü olmasa kendi birliğini bile koruyabilir mi?
her milletin çıkarları kendine göredir.bazen milletler bazı milletlerle ortak çıkarlara sahip olabilirler,bazen karşı olur çıkarlar.çıkarlar ortak olunca barış rüzgarları eser.ortak olmayınca savaş çıkar.
neden savaşlar bitmez?neden?çünkü milletlerin çıkarları her zaman uyuşmaz.bu çıkar uyuşmazlığı savaşı doğurur.
savaş karşıtları neden gerçekçi olmak istemez?çıkar dene şeye neden dikkat kesilmek istemezler?neden dost gibi görünen ülkelerin sadece çıkar için ortak hareket ettiklerini düşünmezler?
demek istediğim şu:hiç kimse hiç kimsenin kara kaşına,kara gözüne sevdalı değil.milletler için konuşuyorum.en sadık bilinenler bile günü geldiğinde yapacağını yapıyor.insan denen canlının genlerinde kendinden olanı savunma diye birşey vardır.her insan,istisnalar vardır tabi,kendi milletinin çıkarlarını düşünür öncelikle.gerçi bunu şöyle de genelleyebiliriz:her canlı kendi türünde olanların çıkarlarını düşünür öncelikle.
yeryüzünde onlarca millet var.tarih boyunca her zaman bu milletlerin çıkarları uyuşmadı.savaşlar çıktı.eski dostlar birbirini yedi.eski düşmanlar kardeş oldu.ama çıkarlar her zaman önce geldi.
bize dost gibi görünenler çok çok büyük oranda çıkarlarına uyduğu için dost görünmektedir.yoksa esasında hiç bir millet başka bir milletin sonsuz olarak dostu olamaz.
türkiye’yi ayakta tutmak için yapılması gerekenler bellidir.bu ülke bu güne kadar türk kimliğine sahipti,gücünü büyük oranda türklerden alıyordu.eğer daha fazla yaşatılacaksa türklük’e sahip çıkılmalıdır.yoksa herkese gül dağıtalım derken ülkeyi kendi elimizle dağıtırız.türkiyelilik denen şey osmanlılık gibi birşeydir.umarım şartlar oluşmadan gerçek olmadığı anlaşılır.aklı çalışanlar için osmanlılığın tutmadığı gerçek bir göstergedir.her aklı başında olan türkiyeliliğin tutmayacağını bilir.
kaç tane ermeni türklük kimliği altında olmak istiyor?kaç tane kürt türklük kimliği altında olmak istiyor?...herkes kendi milliyetçiliğini yapıyor.ezilmişlik edebiyatı yapanların fırsatı olduğu takdirde neler yapabilecekleri gün gibi ortada.erzincan başbağlar katliamını unutmadık.
türkiye’de halkları bir arada tutan tek şey güçtür.
osmanlı neden gücünü iyice yitirdiği bir zamanda yıkldı da daha önce yıkılmadı?osmanlı’ya neden en sadık bilinen ermeniler savaş açtı,düşmanlarla işbirliği yaptı,türkleri arkadan vurdu?neden müslüman dediğimiz araplar,arnavutlar osmanlıya karşı düşmanla işbirliği yaptı ve devletlerini kurdu?neden şu:osmanlı gücünü yitirdi ve güç zaafiyeti oluştu.en sadık bilinen,rahat yaşamaları için her türlü kolaylık sağlanan milletler osmanlının gücü yok olunca hemen sırt çevirdiler.
neden bu bahsi geçen milletler daha önce osmanlıya sırt çevirmedi?sopa korkusu,güçten korma nedeni ile...
şimdi türkiye allah korusun bir savaşa girse içte çok sevdiğimiz,saydığımız,üzmek istemediğimiz azınlıklar gerçekten bizimle omuz omuza savaşacak mı?güneydoğuda askeri bir zaafiyetimiz oluşsa, sizce oradaki kürtler kaç gün içinde ayrıldıklarını ilan ederler?3 günden fazla sürer mi acaba?ilginç bir bilgi vereyim.kurtuluş savaşında türkiye’de yaşayan her milletin omuz omuza savaştığı yalanı söylenir.evet kısmi olarak doğrudur.ama sağlıklı bir tespit yapmak istiyorsak,bu savın aslında pek doğru olmadığını kabul etmek zorundayız.
ırak neden bölünüyor?halk müslüman değil mi?kürtler de abd’ye karşı savaşan sünni araplar gibi "sünni" değil mi?o zaman neden bu iki grubun çıkarları uyuşmuyor?neden kürtler abd ile her türlü işbirliği yapıyor da sünni araplar abd’ye karşı savaşıyor?neden saddam döneminde ülke bir bütündü de,şimdi bölünme senaryoları konuşuluyor?ırak’ı da bir arada tutan güç değil miydi?tabiki güçtü.
şu anda fransayı bir arada tutan güç değil mi?abd güçlü olmasa kendi birliğini bile koruyabilir mi?
her milletin çıkarları kendine göredir.bazen milletler bazı milletlerle ortak çıkarlara sahip olabilirler,bazen karşı olur çıkarlar.çıkarlar ortak olunca barış rüzgarları eser.ortak olmayınca savaş çıkar.
neden savaşlar bitmez?neden?çünkü milletlerin çıkarları her zaman uyuşmaz.bu çıkar uyuşmazlığı savaşı doğurur.
savaş karşıtları neden gerçekçi olmak istemez?çıkar dene şeye neden dikkat kesilmek istemezler?neden dost gibi görünen ülkelerin sadece çıkar için ortak hareket ettiklerini düşünmezler?
demek istediğim şu:hiç kimse hiç kimsenin kara kaşına,kara gözüne sevdalı değil.milletler için konuşuyorum.en sadık bilinenler bile günü geldiğinde yapacağını yapıyor.insan denen canlının genlerinde kendinden olanı savunma diye birşey vardır.her insan,istisnalar vardır tabi,kendi milletinin çıkarlarını düşünür öncelikle.gerçi bunu şöyle de genelleyebiliriz:her canlı kendi türünde olanların çıkarlarını düşünür öncelikle.
yeryüzünde onlarca millet var.tarih boyunca her zaman bu milletlerin çıkarları uyuşmadı.savaşlar çıktı.eski dostlar birbirini yedi.eski düşmanlar kardeş oldu.ama çıkarlar her zaman önce geldi.
bize dost gibi görünenler çok çok büyük oranda çıkarlarına uyduğu için dost görünmektedir.yoksa esasında hiç bir millet başka bir milletin sonsuz olarak dostu olamaz.
türkiye’yi ayakta tutmak için yapılması gerekenler bellidir.bu ülke bu güne kadar türk kimliğine sahipti,gücünü büyük oranda türklerden alıyordu.eğer daha fazla yaşatılacaksa türklük’e sahip çıkılmalıdır.yoksa herkese gül dağıtalım derken ülkeyi kendi elimizle dağıtırız.türkiyelilik denen şey osmanlılık gibi birşeydir.umarım şartlar oluşmadan gerçek olmadığı anlaşılır.aklı çalışanlar için osmanlılığın tutmadığı gerçek bir göstergedir.her aklı başında olan türkiyeliliğin tutmayacağını bilir.
türklük bir ırk olarak algılanmamalı. türklük aynı vatanda yaşayanları birleştiren bir kavramdır.
türk, kürt, ermeni, laz, çerkez, rum, boşnak, gürcü, abaza, manav, macır,tatar, arnavut, yörük fark etmez. hiç biri üstün değil diğerinden..
türklük türkiyelilik
"biz farklılıklarımızla varız, birbirimize atalarımızla bağlıyız, biz aynı tanrının çocuklarıyız, biz vatan kardeşiyiz, biz anadolunun evlatlarıyız" demektir.
türk, kürt, ermeni, laz, çerkez, rum, boşnak, gürcü, abaza, manav, macır,tatar, arnavut, yörük fark etmez. hiç biri üstün değil diğerinden..
türklük türkiyelilik
"biz farklılıklarımızla varız, birbirimize atalarımızla bağlıyız, biz aynı tanrının çocuklarıyız, biz vatan kardeşiyiz, biz anadolunun evlatlarıyız" demektir.
anayasa tanımı gereği, dil, din, ırk gözetmeksizin herkes türk vatandaşıdır. bu durumda türk vatandaşlığı ile türkiyelilik kavramı örtüşmektedir.
türkiyelilik kavramı kullanılması isteğinin altında bir art niyet aranmamalıdır. nitekim bazı bölücü zihniyet, ben türküm sen bilmemnesin diyerek, türk vatandaşlığı kavramını sahiplenmektedir, bu durumda da türkiyelilik gibi kavramların ortaya çıkması olağandır.
türkiyelilik kavramı kullanılması isteğinin altında bir art niyet aranmamalıdır. nitekim bazı bölücü zihniyet, ben türküm sen bilmemnesin diyerek, türk vatandaşlığı kavramını sahiplenmektedir, bu durumda da türkiyelilik gibi kavramların ortaya çıkması olağandır.
günlük hayatta türk denilerek neyin kastedildiğini üç maymunu oynamayan her samimi insan rahatlıkla anlayabilir. bu nedenle atatürk ün, ne mutlu türküm diyene demesi insanların da bunu böyle algılamasına yetmiyor ne yazık ki. buna karşılık türkiyeli tanımı ülkeselliğe özgü olduğu için daha kapsayıcıdır. kestirmeden, öğretici olması için şu yazıyı okumanın önemli olduğunu düşünüyorum:
“türklük” ve “türkiyelilik”
baskın oran
yemekten sonra, her geceki durumumuz. ben yan dönmüş vaziyette bilgisayarın başındayım, feyhan televizyonun. tam kulaklığı takacak ki dikkatim dağılmasın, son bir cümle duydum: “türkiye’yi bir türk’ün temsil etmesi gerektiğine inanıyorum!”. bu cümle, değişik isimli bir kadın yarışmacıya yöneltiliyor.
yönelten, “bizi biri gözetliyor”un kesintisiz devamı niteliğindeki “popstar” yarışmasının, sonradan öğrendiğim kadarıyla, “yarışmacılardan daha popüler” bir jüri üyesi. adı: armağan çağlayan. erkek. 22 kasım tarihli milliyet’deki röportajından okuduğum kadarıyla hukuk mezunu, kibariye ve mahsun kırmızıgül dinliyor, muazzez tahsin berkant ve kerime nadir okuyor. uzun sarı saçlı fotoğrafı sempatik. “televizyonun gücünü görüyorsunuz. hiçbir şey değildim, bir gecede çok şey oldum” diyor.
bana, rahmetli hocamız prof. mıhçıoğlu’nun bir dipnotunu hatırlattı: “negatif statü, statüsüzlükten iyidir”. ama konumuza dönelim; işimiz uzun. “türklük ve türkiyelilik”, 3-5 aralık 2003’te yapılan 8. ulusal sosyal bilimler kongresinde verdiğim bildirinin adı. k.nadir okuduğuna göre, armağan kardeşim agos da okuyordur; kendisi için özetliyorum.
* * *
önce, kullanacağım terimlerin tanımı. üst kimlik: devletin vatandaşına biçtiği kimlik. alt kimlik: bireyin içinde doğduğu (objektif) veya kendine biçtiği (sübjektif) kimlik. asimilasyon: alt kimliğin sıfırlanarak bireyin üst kimlik içinde erimesi/eritilmesi. millet’in teritoryal (topraksal) tanımı: aynı sınırlar içindeki yurttaşlar. millet’in kan’sal tanımı: “aynı kandan” (etnik gruptan) gelen yurttaşlar.
üst-alt kimlik ilişkisi açısından, devlet ile yurttaş arasında üç temel ilişki düşünülebilir:
1) yurttaş, objektif alt kimliğini terk edip, sübjektif kimlik olarak üst kimliği benimseyebilir. bunun adı “gönüllü asimilasyon”dur. sonuç: devletle sorun çıkmaz. devlet bu durumu sever.
2) yurttaş, alt kimliğini koruyup, üst kimliği ret edebilir. sonuç: çatışma çıkar. devlet katliama kadar, yurttaş ise teröre başvurmaktan bağımsız devlet kurmaya kadar gidebilir.
3) yurttaş, kendi alt kimliğini koruyup, üst kimliği kabul edebilir. sonuç: çatışma çıkıp çıkmayacağı devletin tutumuna bağlıdır. eğer devlet, milletini teritoryal olarak tanımlıyorsa sorun çıkmaz. kan (etnik) olarak tanımlıyorsa, çıkabilir.
* * *
osmanlı imparatorluğunda 72,5 alt kimlik vardı: türk, kürt, gürcü, rum, ermeni, laz, musevi, çerkez, vb. bunların üst kimliği, herbirinin alt kimliğinden farklı idi: osmanlılık. türkiye cumhuriyeti de aynı etnik ve dinsel tabloyu miras aldı. bunların üst kimliği ise, içlerinden en güçlüsünün alt kimliğiyle aynı oldu: türklük.
bu durum, bu haliyle, sorun çıkarmaya çok uygundu, çünkü diğer alt kimlikleri dışlamaya çok müsaitti. ama, kesin durum, “türk”ün hangi anlama geldiğine bağlı olacaktı.
1982 anayasasının 66. maddesi “türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes türktür” diyor. ama türk en azından iki çok farklı anlam taşıyor: 1) vatandaşlık bağıyla bağlı herkes; 2) orta asya kökenli bir soy. birincide yurttaşın hangi etnik/dinsel kökenden geldiği tamamen önemsiz (ve sorun çıkmaz), ikincide fevkalade önemli (ve sorun çıkar). hangisinin geçerli olduğunu, konferansta verdiğim örneklerden bazılarıyla anlatayım.
hiçbirimiz, “sünni müslüman” olmayana “türk” demiyoruz. hürriyet gazetesi, sol üst köşesinde hâlâ “türkiye türklerindir” diye ilan ediyor. ama önemli olan, devletin ne dediğidir:
1940’lara kadar bu ülkede gayrimüslimler normal nüfus kütüğüne değil, “ecanip [ecnebiler] defteri”ne kaydedildiler. 1950’lere kadar askerî okullara girmenin şartı “öz türk irkından olmak”tı ve çerkesler vb. alınmadılar. 1991’e kadar uygulanan 1988 tarihli sabotajlara karşı koruma yönetmeliği, “memleket içindeki yerli yabancılar (türk tebalı) ve yabancı ırktan olanlar”ı potansiyel terörcü sayıyordu. halen yürürlükte olan 625 sayılı özel öğretim kurumları kanununun 24/1 maddesi, azınlık okullarındaki müdür başyardımcısının “türk asıllı ve tc uyruklu” olmasını öngörüyor. gayrimüslim vakıflarının mal edinmesini önleyen 1936 beyannamesi uygulaması 03.08.2002’de üçüncü uyum paketiyle kaldırıldı ama, şubat 2003’te maliye bakanlığı bir gayrimüslim vakfının tapusunu iptal ettirmek isterken, devlet şemasında olmayan “azınlık tali komisyonu” kararını mahkemeye gerekçe diye sunuyor.
bir de, bağımsız türk mahkemelerinin kararlarına bakalım: yargıtay hukuk genel kurulu, 08.05.1974 tarihli kararında istanbul balıklı rum hastanesi vakfı yöneticilerini “türk olmayan” saydı. istanbul 2 numaralı idare mahkemesi, 17.04.1996 tarihli kararında bir rum vatandaş için “yabancı uyruklu tc vatandaşı” terimini kullandı. danıştay 12. dairesi, bu kararı 24.12.1997’de oybirliğiyle onayladı.
demek ki, armağan kardeşimin dedikleri türkiye devletiyle ahenk halinde. demek ki, “türklük” biçimindeki üst kimlik etnik ve dinsel olarak “türk” olmayanları içine almıyor. bu durumda, bütün yurttaşları kucaklayacak bir üst kimlik yerine “türklük” üst kimliğini kullanmaya devam etmek, bu ülkede etnik ve dinsel bölücülük değil mi? teritoryal tanıma gidip “türkiyelilik” üst kimliğini devreye sokmadıkça, çok tehlikeli bir yanlışlık içinde yuvarlanmıyor muyuz? kürtlerle çıkan sorunun felsefi kökeni burada değil mi?
bırakın felsefeyi, pratik olarak söyleyin: buradan gitmiş ve fransa’da yaşamakta olan bir tc vatandaşı alt kimliğini kürt olarak hissediyorsa, siz onu tanıştırırken ne diyeceksiniz? kürt mü, türk mü, türkiyeli mi? hangisi uygun geldi?
yerim olsaydı, tartışmaları da yazardım. “ne mutlu türk’üm diyene”nin o dönem (1933) için çok ileri olduğunu, bugün ise çok geri kaldığını söylediğimi aktarırdım. mustafa kemal’in “türkiyeli” yerine “türk” demesinin a) jön türk geleneği, b) 1930’ların uluslararası ortamı, c) türk’ün yüzyıllık iç ve dış aşağılanmışlığını gidermek gibi üç çok önemli etkenden kaynaklandığını anlatırdım. bir soruya verdiğim cevapta, fransa’da frank diye bir alt kimliğin olmadığını, bu nedenle “fransız” teriminin teritoryal üst kimlik olduğunu izah ettiğimi aktarırdım. iran’ı, belçika’yı, abd’yi, ispanya’yı örnek verirdim. yersizliğin gözü kör olsun. eğer isterseniz bir münasip tarihte gelir size de anlatırım. nasılsa bedava.
kaynak:http://www.baskinoran.com/
“türklük” ve “türkiyelilik”
baskın oran
yemekten sonra, her geceki durumumuz. ben yan dönmüş vaziyette bilgisayarın başındayım, feyhan televizyonun. tam kulaklığı takacak ki dikkatim dağılmasın, son bir cümle duydum: “türkiye’yi bir türk’ün temsil etmesi gerektiğine inanıyorum!”. bu cümle, değişik isimli bir kadın yarışmacıya yöneltiliyor.
yönelten, “bizi biri gözetliyor”un kesintisiz devamı niteliğindeki “popstar” yarışmasının, sonradan öğrendiğim kadarıyla, “yarışmacılardan daha popüler” bir jüri üyesi. adı: armağan çağlayan. erkek. 22 kasım tarihli milliyet’deki röportajından okuduğum kadarıyla hukuk mezunu, kibariye ve mahsun kırmızıgül dinliyor, muazzez tahsin berkant ve kerime nadir okuyor. uzun sarı saçlı fotoğrafı sempatik. “televizyonun gücünü görüyorsunuz. hiçbir şey değildim, bir gecede çok şey oldum” diyor.
bana, rahmetli hocamız prof. mıhçıoğlu’nun bir dipnotunu hatırlattı: “negatif statü, statüsüzlükten iyidir”. ama konumuza dönelim; işimiz uzun. “türklük ve türkiyelilik”, 3-5 aralık 2003’te yapılan 8. ulusal sosyal bilimler kongresinde verdiğim bildirinin adı. k.nadir okuduğuna göre, armağan kardeşim agos da okuyordur; kendisi için özetliyorum.
* * *
önce, kullanacağım terimlerin tanımı. üst kimlik: devletin vatandaşına biçtiği kimlik. alt kimlik: bireyin içinde doğduğu (objektif) veya kendine biçtiği (sübjektif) kimlik. asimilasyon: alt kimliğin sıfırlanarak bireyin üst kimlik içinde erimesi/eritilmesi. millet’in teritoryal (topraksal) tanımı: aynı sınırlar içindeki yurttaşlar. millet’in kan’sal tanımı: “aynı kandan” (etnik gruptan) gelen yurttaşlar.
üst-alt kimlik ilişkisi açısından, devlet ile yurttaş arasında üç temel ilişki düşünülebilir:
1) yurttaş, objektif alt kimliğini terk edip, sübjektif kimlik olarak üst kimliği benimseyebilir. bunun adı “gönüllü asimilasyon”dur. sonuç: devletle sorun çıkmaz. devlet bu durumu sever.
2) yurttaş, alt kimliğini koruyup, üst kimliği ret edebilir. sonuç: çatışma çıkar. devlet katliama kadar, yurttaş ise teröre başvurmaktan bağımsız devlet kurmaya kadar gidebilir.
3) yurttaş, kendi alt kimliğini koruyup, üst kimliği kabul edebilir. sonuç: çatışma çıkıp çıkmayacağı devletin tutumuna bağlıdır. eğer devlet, milletini teritoryal olarak tanımlıyorsa sorun çıkmaz. kan (etnik) olarak tanımlıyorsa, çıkabilir.
* * *
osmanlı imparatorluğunda 72,5 alt kimlik vardı: türk, kürt, gürcü, rum, ermeni, laz, musevi, çerkez, vb. bunların üst kimliği, herbirinin alt kimliğinden farklı idi: osmanlılık. türkiye cumhuriyeti de aynı etnik ve dinsel tabloyu miras aldı. bunların üst kimliği ise, içlerinden en güçlüsünün alt kimliğiyle aynı oldu: türklük.
bu durum, bu haliyle, sorun çıkarmaya çok uygundu, çünkü diğer alt kimlikleri dışlamaya çok müsaitti. ama, kesin durum, “türk”ün hangi anlama geldiğine bağlı olacaktı.
1982 anayasasının 66. maddesi “türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes türktür” diyor. ama türk en azından iki çok farklı anlam taşıyor: 1) vatandaşlık bağıyla bağlı herkes; 2) orta asya kökenli bir soy. birincide yurttaşın hangi etnik/dinsel kökenden geldiği tamamen önemsiz (ve sorun çıkmaz), ikincide fevkalade önemli (ve sorun çıkar). hangisinin geçerli olduğunu, konferansta verdiğim örneklerden bazılarıyla anlatayım.
hiçbirimiz, “sünni müslüman” olmayana “türk” demiyoruz. hürriyet gazetesi, sol üst köşesinde hâlâ “türkiye türklerindir” diye ilan ediyor. ama önemli olan, devletin ne dediğidir:
1940’lara kadar bu ülkede gayrimüslimler normal nüfus kütüğüne değil, “ecanip [ecnebiler] defteri”ne kaydedildiler. 1950’lere kadar askerî okullara girmenin şartı “öz türk irkından olmak”tı ve çerkesler vb. alınmadılar. 1991’e kadar uygulanan 1988 tarihli sabotajlara karşı koruma yönetmeliği, “memleket içindeki yerli yabancılar (türk tebalı) ve yabancı ırktan olanlar”ı potansiyel terörcü sayıyordu. halen yürürlükte olan 625 sayılı özel öğretim kurumları kanununun 24/1 maddesi, azınlık okullarındaki müdür başyardımcısının “türk asıllı ve tc uyruklu” olmasını öngörüyor. gayrimüslim vakıflarının mal edinmesini önleyen 1936 beyannamesi uygulaması 03.08.2002’de üçüncü uyum paketiyle kaldırıldı ama, şubat 2003’te maliye bakanlığı bir gayrimüslim vakfının tapusunu iptal ettirmek isterken, devlet şemasında olmayan “azınlık tali komisyonu” kararını mahkemeye gerekçe diye sunuyor.
bir de, bağımsız türk mahkemelerinin kararlarına bakalım: yargıtay hukuk genel kurulu, 08.05.1974 tarihli kararında istanbul balıklı rum hastanesi vakfı yöneticilerini “türk olmayan” saydı. istanbul 2 numaralı idare mahkemesi, 17.04.1996 tarihli kararında bir rum vatandaş için “yabancı uyruklu tc vatandaşı” terimini kullandı. danıştay 12. dairesi, bu kararı 24.12.1997’de oybirliğiyle onayladı.
demek ki, armağan kardeşimin dedikleri türkiye devletiyle ahenk halinde. demek ki, “türklük” biçimindeki üst kimlik etnik ve dinsel olarak “türk” olmayanları içine almıyor. bu durumda, bütün yurttaşları kucaklayacak bir üst kimlik yerine “türklük” üst kimliğini kullanmaya devam etmek, bu ülkede etnik ve dinsel bölücülük değil mi? teritoryal tanıma gidip “türkiyelilik” üst kimliğini devreye sokmadıkça, çok tehlikeli bir yanlışlık içinde yuvarlanmıyor muyuz? kürtlerle çıkan sorunun felsefi kökeni burada değil mi?
bırakın felsefeyi, pratik olarak söyleyin: buradan gitmiş ve fransa’da yaşamakta olan bir tc vatandaşı alt kimliğini kürt olarak hissediyorsa, siz onu tanıştırırken ne diyeceksiniz? kürt mü, türk mü, türkiyeli mi? hangisi uygun geldi?
yerim olsaydı, tartışmaları da yazardım. “ne mutlu türk’üm diyene”nin o dönem (1933) için çok ileri olduğunu, bugün ise çok geri kaldığını söylediğimi aktarırdım. mustafa kemal’in “türkiyeli” yerine “türk” demesinin a) jön türk geleneği, b) 1930’ların uluslararası ortamı, c) türk’ün yüzyıllık iç ve dış aşağılanmışlığını gidermek gibi üç çok önemli etkenden kaynaklandığını anlatırdım. bir soruya verdiğim cevapta, fransa’da frank diye bir alt kimliğin olmadığını, bu nedenle “fransız” teriminin teritoryal üst kimlik olduğunu izah ettiğimi aktarırdım. iran’ı, belçika’yı, abd’yi, ispanya’yı örnek verirdim. yersizliğin gözü kör olsun. eğer isterseniz bir münasip tarihte gelir size de anlatırım. nasılsa bedava.
kaynak:http://www.baskinoran.com/
türkiye kavramı; türk,kürt,arap,ermeni,cerkez gibi çeşitli etnik toplulukların biraraya gelerek oluşturdukları bir ulusu teşkil eder.yani türkiye toprakları üzerinde yasamlarını sürdürmekte olan tüm bireyler için sade bir türk yakıştırmasını yapmak oldukca yanlış bir tutumdur.herkes kendi istediği doğrultuda yorumlayamaz bu kavramı;tabiri edilen olgunun tüm halkları kucaklayacak şekilde dillendirilmesi gerekmektedir,en azından demokrasi(!) ile yönetilen bir ülkede böylesine tabii bir hak o ülkenin bireylerinden esirgenmemelidir.
türkiye de türk ten başka etnik unsurların da olduğunu bilen ve onların da bu ülkenin gidişhatında etkili olmalarını isteyen biri olarak (bir aydın değilsem de) bu türklük, türkiyelilik vs. sinde türkiyelilik önerisini yapan tarafta olmayı yeğlediğim vs dir.
ikisi çok farklı şeylerdir.ama; ülkemizde bu konularla ilgilenen,yorum yapan şahısların bu olayı kavram salatasına çevirdiği de aşikardır.
bildiğimiz gibi,bazı aydınlarımız(!) türkiye’de türk’ten başka etnik unsurların da olduğunu,en az onlarında türkler kadar bu ülkenin gidişatı hakkında söz sahibi olduklarını,şimdiye kadar bu haklarını kullanamadıklarını ve bu gaspedilmiş haklarının verilmesi gerketiğini söylüyor.ve bu aydınlarımız ezilenlerin savaşçısı edasıyla sürekli olarak kendilerini "türkiyeli aydınlar" olarak takdim ediyorlar.yerine göre çeşitli sıfatlarla "türkiyeli kadınlar","türkiyeli öğretmenler" şeklinde tanınmak istiyorlar.yine aynı zihniyet nam-ı diyar "türk bayrağı"nı türkiye bayrağı,türk vatandaşlarını "türkiye vatandaşı" olarak ilan ediyorlar.
ama aynı aydınlarımız türkiye içinde veya dışında türk vatandaşlarının karıştığı olayları olumluysa türkiyelilere,olumsuzsa türk’lere mal ediyor.geçenlerde hitler’in
torunlarının hüküm sürdüğü almanya’da kendi çapında araştırma yapan bir alman araştırmacı grup goya türk çocuklarının alman çocuklarından %15 daha saf olduğunu açıklıyorlardı.bizim türkiyeli basınımız ve bazı aydınlarımız(!) maşetlerine ve köşelerine bu konuyu "türkiyeli" değil,"türk" sıfatını kullanarak taşıdılar.halbuki türkiye’de yaşayan herkes türk değil ve türkiye’den başka ülkelere giden herkes de doğal olarak türk değil.
işin özeti, bu zihniyet kendisiyle çelişiyor. kavramların kullanılışında ise kriter şu:iyiler,aydınlar türkiyeli, aptallar türk!
bu hareketler psikolojik savaşın daniskasıdır.
not:sözlük içerisinde de bu olaya ne yazık ki çok dikat edilmiyor.(bkz: turklere ozgu hareketler),(bkz: turkleri ayird eden ozellikler) başlıklarında, kötü niyetlerinin olmadığını adım gibi bildiğim bazı yazarların dikkatsiz davranması iyi olmuyor.
bildiğimiz gibi,bazı aydınlarımız(!) türkiye’de türk’ten başka etnik unsurların da olduğunu,en az onlarında türkler kadar bu ülkenin gidişatı hakkında söz sahibi olduklarını,şimdiye kadar bu haklarını kullanamadıklarını ve bu gaspedilmiş haklarının verilmesi gerketiğini söylüyor.ve bu aydınlarımız ezilenlerin savaşçısı edasıyla sürekli olarak kendilerini "türkiyeli aydınlar" olarak takdim ediyorlar.yerine göre çeşitli sıfatlarla "türkiyeli kadınlar","türkiyeli öğretmenler" şeklinde tanınmak istiyorlar.yine aynı zihniyet nam-ı diyar "türk bayrağı"nı türkiye bayrağı,türk vatandaşlarını "türkiye vatandaşı" olarak ilan ediyorlar.
ama aynı aydınlarımız türkiye içinde veya dışında türk vatandaşlarının karıştığı olayları olumluysa türkiyelilere,olumsuzsa türk’lere mal ediyor.geçenlerde hitler’in
torunlarının hüküm sürdüğü almanya’da kendi çapında araştırma yapan bir alman araştırmacı grup goya türk çocuklarının alman çocuklarından %15 daha saf olduğunu açıklıyorlardı.bizim türkiyeli basınımız ve bazı aydınlarımız(!) maşetlerine ve köşelerine bu konuyu "türkiyeli" değil,"türk" sıfatını kullanarak taşıdılar.halbuki türkiye’de yaşayan herkes türk değil ve türkiye’den başka ülkelere giden herkes de doğal olarak türk değil.
işin özeti, bu zihniyet kendisiyle çelişiyor. kavramların kullanılışında ise kriter şu:iyiler,aydınlar türkiyeli, aptallar türk!
bu hareketler psikolojik savaşın daniskasıdır.
not:sözlük içerisinde de bu olaya ne yazık ki çok dikat edilmiyor.(bkz: turklere ozgu hareketler),(bkz: turkleri ayird eden ozellikler) başlıklarında, kötü niyetlerinin olmadığını adım gibi bildiğim bazı yazarların dikkatsiz davranması iyi olmuyor.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?