turgut uyar,
içimdeki charles milles manson..
küçükparmakkapı sokak`ın önünde bir arkada$ımı bekliyordum.
parmakları kesilmi$ eldivenlerin sigara içenlere kolaylık sağladığını öğrendiğim ya$taydım. meftun olmaya alı$maya ba$ladığım zamanlardan biri olduğunu dü$ündüğümdendir ki, önümden geçen ve rüzgarın darbesiyle ka$kolu boğazının soluna doğru dü$mü$ olan kumral kızın gözbebeklerine doğru deruni bir glans yolladım ancak o, reaksiyon vermemeyi tercih etti. takmadım elbet. hani bazen insan a$ık olmak ister ya, kalbini pır pır ettirecek minik heyecanların pençesine dü$mek için kasar; susar ya en konu$acağı yerde, tam o ya$taydım. saate baktım. 45 dakika gecikmi$ti. poetika cafe`nin aurası beni çağırdı o ân. girdim. uzun beyaz saçlarını yele olarak nitelendirebileceğim heybetli bir adam yakınıma geldi ve bana, "çay içer misin dostum?" dedi. tırstım ama kabul ettim. sonrası malum edebiyat payla$ımları : yazarlar, $airler, ele$tirmenler, muharrirler derken konu her zamanki gibi benim ve kar$ımdaki efsunlu adamın favorilerine geldi.
ben;
nazım hikmet ran, edip cansever, sunay akın, küçük iskender, paul eluard, rabindranath tagore, cemal süreya, can yücel, nevzat çelik, yılmaz odaba$ı, murathan mungan, akgün akova falan derken adamın söylediği isimle irkilmem ve daha sonra ona, "evet ben bu ismi bir yerden hatırlıyorum!" demem ve ardından o isim hakkında uzun uzun konu$an adamın göğe bakma durağı demesi ile dudaklarımdan çıkan harbi bir "hassiktir!" ile doğrulmam, yani bu bahsettiğim olay örgüsü ile aklıma kazınan ismin turgut uyar olu$u ile kendime küfretmem, sığlığıma rücu etmem, komplekslerimden arındırdı beni..
göğe bakma durağı demi$ bir adamın, kaçak ya$ama yergisi gibi bir $iiri yazabilmi$ bir adamın, hızla geli$ecek kalbimiz diyebilmi$ birinin varlığını geç farkettiğim için kendimi asla affetmedim.
munis bir kedi gibi hayalbaz, gözya$larından ta$an akvaryumunun zemininde yoga yapan japon balığı kadar mazo$ist, kulağını kesen van gogh`un siklameni kadar da betimlenmeye müsait bir canlı formu halinde, yağmur yemi$ ortancalarına baktım bahçemizdeki.. yeat s grave çalıyordu, odamda hüzün değil de hınç ve öfke vardı. evet kendimi affetmeyecektim, evet salak olacak ya$taydım, evet akd-i mebhusunanh`a sadıktım ama yine de geç kalmı$ sayılmam diyerek turgut babanın $iirlerinin içine attım kendimi. tuzlu bir yutkunma, buruk bir tad hissediyordum ama;
bahçeye çıktım. bulduğum tüm çiçekleri kopardım.
turgut uyar
durduğum yer benim değil iken
gidebilecek bir yerimin olmaması ne acı
gidebilecek bir yerim yok iken hala
ve inatla durmayışım ne gaflet
nihayetinde ölmüyorken yaşıyor olan insanın
yaşıyorken öldüğünü bilmemesi bu ,
bu ne tuhaf bir hayret
----turgut uyar---
gidebilecek bir yerimin olmaması ne acı
gidebilecek bir yerim yok iken hala
ve inatla durmayışım ne gaflet
nihayetinde ölmüyorken yaşıyor olan insanın
yaşıyorken öldüğünü bilmemesi bu ,
bu ne tuhaf bir hayret
----turgut uyar---
4 ağustos 1927’de ankara’da doğdu. 22 ağustos 1985’te istanbul’da yaşamını yitirdi. babası subaydı. ilk öğrenimini çeşitli kentlerde tamamladı. 1946da bursa işıklar lisesi’ni, 1947de askeri memurlar okulu’nu bitirdi. bir süre orduda subay olarak görev yaptı. 1958’de ordudan ayrıldı. türkiye selüloz ve kağıt fabrikaları ankara bürosu ile sanayi bakanlığında çalıştı. 1968de emekliye ayrıldı. istanbula yerleşti. yaşamını serbest yazar olarak sürdürdü. 1969da öykü yazarı tomris uyar ile evlendi. ilk şiiri "yad" haziran 1947’de yedigün dergisinde çıktı. çeşitli dergilerde yer alan şiirleriyle adını duyurdu. ölçülü, uyaklı ilk dönem şiirlerinde daha çok kişisel yaşantısı üzerinde durdu. aşk, ayrılık, ölüm temalarını işlediği bu dönem şiirlerinde garip akımının izleri görülür. daha sonra yoğun imgelerin ve simgeci bir söyleyişin etkili olduğu şiirleriyle ikinci yeninin başlıca şairlerinden biri oldu. sanatını halk şiirinin deyişleri ve divan şiirinin biçimlerinden yararlanarak geliştirdi. büyük kent yaşamını bütün karmaşıklığı, parçalılığı ve sarsıntılarıyla içeren bir şiir oluşturdu. lirik şiirin geleneksel sınırlarını zorladı. şiirle düzyazı arasındaki ayrımı ortadan kaldırdı. son dönem şiirlerinde başlangıçtaki zengin doku giderek yalınşlaştı, daha karamsar olmaya başladığı görüldü. türk şiiri üzerine yazıları ve edebiyat eleştirileriyle de ilgi topladı. şiirleri ingilizce, fransızca ve sırpçaya çevrildi.
eserleri
şiir:
arz-ı hal (1949)
türkiyem (1952-1963)
dünyanın en güzel arabistanı (1959)
tütünler islak (1962)
her pazartesi (1968)
divan (1970)
toplandılar (1974)
toplu şiirler (1981, ilk dört kitaptaki şiirleri)
kayayı delen incir (1982)
dün yok mu (1984)
büyük saat (son yazdıklarıyla birlikte bütün şiirleri 1984)
inceleme:
bir şiirden (1984)
ödülleri
1963 yeditepe şiir armağanı tütünler islak ile
1975 türk dil kurumu çeviri ödülü lucretiustan evrenin yapısı çevirisi ile (tomris uyarla birlikte)
1981 behçet necatigil şiir ödülü kayayı delen incir ile
1984 sedat simavi vakfı edebiyat ödülü büyük saat ile
eserleri
şiir:
arz-ı hal (1949)
türkiyem (1952-1963)
dünyanın en güzel arabistanı (1959)
tütünler islak (1962)
her pazartesi (1968)
divan (1970)
toplandılar (1974)
toplu şiirler (1981, ilk dört kitaptaki şiirleri)
kayayı delen incir (1982)
dün yok mu (1984)
büyük saat (son yazdıklarıyla birlikte bütün şiirleri 1984)
inceleme:
bir şiirden (1984)
ödülleri
1963 yeditepe şiir armağanı tütünler islak ile
1975 türk dil kurumu çeviri ödülü lucretiustan evrenin yapısı çevirisi ile (tomris uyarla birlikte)
1981 behçet necatigil şiir ödülü kayayı delen incir ile
1984 sedat simavi vakfı edebiyat ödülü büyük saat ile
(bkz: ben ne güzel)
"bütün pencerelerde bekleyen benim,
ve
o çalmayan bütün telefonlarda
aylardır konuşan da.
kabul.
... bir kez yolda karşılaşalım
onunla da avunacağım.
adımı sesince duymaktan vazgeçtim,
sesini duysam, susacağım..."
ve
o çalmayan bütün telefonlarda
aylardır konuşan da.
kabul.
... bir kez yolda karşılaşalım
onunla da avunacağım.
adımı sesince duymaktan vazgeçtim,
sesini duysam, susacağım..."
binlerce pazartesi geçti ömrümde,
hangisiydi o çikaramiyorum
bir kiraz yedigimi hatirliyorum kurtluydu
demek oldukça eski
hangisiydi o çikaramiyorum
bir kiraz yedigimi hatirliyorum kurtluydu
demek oldukça eski
ikinci yenilerinin, muhteva bakımından soylu birkaç şairinden biridir. ölüm duygusunu yaşatır şiirlerinde. sevilir.
mutsuzlukdan söz etmek istiyorum
dikey ve yatay mutsuzluktan
mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
sevgim acıyor
biz giz dolu bir şey yaşadık
onlarda orada yaşadılar
bir dağın çarpıklığını
bir sevinç sanarak
en başta mutsuzluk elbet
kasaba meyhanesi gibi
kahkahası gün ışığına vurup da
öteden beri yansımayan
yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi
öbürürün bir kadından aldığı verem
bütün işhanlarının tarihçesi
sevgim acıyor
yazık sevgime diyor birisi
güzel gözlü bir çoçuğun bile
o kadar korunmuş bir yazı yoktu
ne denmelidir bilemiyorum
sevgim acıyor
gemiler gene gelip gidiyor
dağlar kararıp aydınlanacaklar
ve o kadar
tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır
sonbahar geldi hüzün
ilkbahar geldi kara hüzün
ey en akıllı kişisi dünyanın
bazen yaz ortasında gündüzün
sevgim acıyor
kimi sevsem
kim beni sevse
eylül toparlandı gitti işte
ekim filanda gider bu gidişle
tarihe gömülen koca koca atlar
tarihe gömülür o kadar .
dikey ve yatay mutsuzluktan
mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
sevgim acıyor
biz giz dolu bir şey yaşadık
onlarda orada yaşadılar
bir dağın çarpıklığını
bir sevinç sanarak
en başta mutsuzluk elbet
kasaba meyhanesi gibi
kahkahası gün ışığına vurup da
öteden beri yansımayan
yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi
öbürürün bir kadından aldığı verem
bütün işhanlarının tarihçesi
sevgim acıyor
yazık sevgime diyor birisi
güzel gözlü bir çoçuğun bile
o kadar korunmuş bir yazı yoktu
ne denmelidir bilemiyorum
sevgim acıyor
gemiler gene gelip gidiyor
dağlar kararıp aydınlanacaklar
ve o kadar
tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır
sonbahar geldi hüzün
ilkbahar geldi kara hüzün
ey en akıllı kişisi dünyanın
bazen yaz ortasında gündüzün
sevgim acıyor
kimi sevsem
kim beni sevse
eylül toparlandı gitti işte
ekim filanda gider bu gidişle
tarihe gömülen koca koca atlar
tarihe gömülür o kadar .
bugun dogumgunu kendisinin. rahat uyusun.
hüzünlü bir çocuktur turgut uyar, kendisinin de dediği gibi “nedense hep ağlamaya hazır”. bir şeylerden sıkılmaktadır ve şiirine bu ağlamaya hazır hâli damgasını vuracaktır. hüznü büyük şeylerden değildir ama hüzündür neticede:
hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız
örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk
yahut bir adam bıçaklasak
yahut sokaklara tükürsek
ama en iyisi çeker gider dik
gider geyikli gecede uyurduk
annesinin isteği üzerine genç bir yaşta ilk evliliğini yaptı turgut uyar. genç bir subay olarak anadolu’nun çeşitli yerlerinde görev yaptı. 18 yaşında ilk çocuğu doğdu. şiirler yazdı. ilk şiirleri daha çok yüzü anadolu’ya, halk edebiyatına dönük şiirlerdi. orhan veli etkisi de hissedilir.
1947’de yad isimli şiiri ilk defa yedigün dergisinde yayınlanır. ancak dikkatleri üzerine çekişi arz-ı hal şiiri ile olacaktır. 1948’de bu şiirle kaynak dergisinin yarışmasında ikinciliği elde etmiştir. bir yıl sonra çıkan ilk şiir kitabı da bu şiirin ismini taşır. 1952’de ise türkiyem isimli kitabı çıkar.
nihayet ruhunu sıkan askerlik mesleğinden vazgeçtiğinde, yıl 1958’dir. istifa eder ve seka’nın ankara bürosunda göreve başlar. artık bilinen bir şairdir ve yeni işinde bol bol şiir konuşabileceği geniş bir çevre edinmeye başlamıştır. cemal süreya, vü’sat o. bener, nurullah ataç, muzaffer erdost. bülent ecevit, ilerleyen yıllarda o zamanın genç şairlerinden ismet özel, ataol behramoğlu, süreyya berfe...
omuzlarını sırmasız, apoletsiz de sevebilen şair
ben severim omuzlarımı bir gün
sırmaları, apoletleri olmasa da.
hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız
örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk
yahut bir adam bıçaklasak
yahut sokaklara tükürsek
ama en iyisi çeker gider dik
gider geyikli gecede uyurduk
annesinin isteği üzerine genç bir yaşta ilk evliliğini yaptı turgut uyar. genç bir subay olarak anadolu’nun çeşitli yerlerinde görev yaptı. 18 yaşında ilk çocuğu doğdu. şiirler yazdı. ilk şiirleri daha çok yüzü anadolu’ya, halk edebiyatına dönük şiirlerdi. orhan veli etkisi de hissedilir.
1947’de yad isimli şiiri ilk defa yedigün dergisinde yayınlanır. ancak dikkatleri üzerine çekişi arz-ı hal şiiri ile olacaktır. 1948’de bu şiirle kaynak dergisinin yarışmasında ikinciliği elde etmiştir. bir yıl sonra çıkan ilk şiir kitabı da bu şiirin ismini taşır. 1952’de ise türkiyem isimli kitabı çıkar.
nihayet ruhunu sıkan askerlik mesleğinden vazgeçtiğinde, yıl 1958’dir. istifa eder ve seka’nın ankara bürosunda göreve başlar. artık bilinen bir şairdir ve yeni işinde bol bol şiir konuşabileceği geniş bir çevre edinmeye başlamıştır. cemal süreya, vü’sat o. bener, nurullah ataç, muzaffer erdost. bülent ecevit, ilerleyen yıllarda o zamanın genç şairlerinden ismet özel, ataol behramoğlu, süreyya berfe...
omuzlarını sırmasız, apoletsiz de sevebilen şair
ben severim omuzlarımı bir gün
sırmaları, apoletleri olmasa da.
benim burcum aslan yıldızım güneş
yıl oniki ay ben ayaktayım
sağ yanım boş solum yetersiz
iki ayağımı direk gibi gerip durmuşum
virüslere bakterilere çıplak kadınlara karşı
gösterişli elbiselerle hışır hışır paralarla
900 safi gramlık beynimin yarısıyla
tutar hayal meyal yıldızları kucaklıyabilirim
daracık anların koltuğu altında
bir kadını 43 yerinden erkekçe öper
45 yerinden delice bıçaklayabilirim
karalar karışmış endişelerime
maceram bir berrak bir bulanık
ah ben istesem neler yapabilirim
uzaklarda gümbür gümbür davullar çalınır
herkese gülüp durur orospular
derdim anadan doğma değil sonradan olma değil
çarşılarda meydanlarda sinemalarda
yaşayışım yarı uyur yarı uyanık
ben daha çok şeylerim yaşadıkça
neye yaradı gülüşüp durduğumuz
bir adamın ağlayıp dövündüğü neye yaradı
otlar yeşildi biliyordum
serçeler ufaktı biliyordum
iki kere iki dört ederdi biliyordum
falanı biliyordum
filanı biliyordum
ben yitirdim kimseler bulamadı
yıl oniki ay ben ayaktayım
sağ yanım boş solum yetersiz
iki ayağımı direk gibi gerip durmuşum
virüslere bakterilere çıplak kadınlara karşı
gösterişli elbiselerle hışır hışır paralarla
900 safi gramlık beynimin yarısıyla
tutar hayal meyal yıldızları kucaklıyabilirim
daracık anların koltuğu altında
bir kadını 43 yerinden erkekçe öper
45 yerinden delice bıçaklayabilirim
karalar karışmış endişelerime
maceram bir berrak bir bulanık
ah ben istesem neler yapabilirim
uzaklarda gümbür gümbür davullar çalınır
herkese gülüp durur orospular
derdim anadan doğma değil sonradan olma değil
çarşılarda meydanlarda sinemalarda
yaşayışım yarı uyur yarı uyanık
ben daha çok şeylerim yaşadıkça
neye yaradı gülüşüp durduğumuz
bir adamın ağlayıp dövündüğü neye yaradı
otlar yeşildi biliyordum
serçeler ufaktı biliyordum
iki kere iki dört ederdi biliyordum
falanı biliyordum
filanı biliyordum
ben yitirdim kimseler bulamadı
toprak, sevdiklerimizi aldığı için mi böyle güzel kokar?
kendi sesinden bir göğe bakma durağı dinlemek lazim;
http://tinyurl.com/cn2avj5
edit: kendi sesi degilmi$.
http://tinyurl.com/cn2avj5
edit: kendi sesi degilmi$.
ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
bebe dişlerinden güneşlerden yanab otlarından
durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
şu aranıp duran korkak ellerimi tut
bu evleri atla bu evleri de bunları da
göğe bakalım
falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
inecek var deriz otobüs durur ineriz
bu karanlık böyle iyi afferin tanrıya
herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
beni bırak göğe bakalım
senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
seni aldım bu sunturlu yere getirdim
sayısız penceren vardı bir bir kapattım
bana dönesin diye bir bir kapattım
şimdi otobüs gelir biner gideriz
dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
durma kendini hatırlat
durma göğe bakalım
şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
bebe dişlerinden güneşlerden yanab otlarından
durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
şu aranıp duran korkak ellerimi tut
bu evleri atla bu evleri de bunları da
göğe bakalım
falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
inecek var deriz otobüs durur ineriz
bu karanlık böyle iyi afferin tanrıya
herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
beni bırak göğe bakalım
senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
seni aldım bu sunturlu yere getirdim
sayısız penceren vardı bir bir kapattım
bana dönesin diye bir bir kapattım
şimdi otobüs gelir biner gideriz
dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
durma kendini hatırlat
durma göğe bakalım
nedir sonsuzdan bir önceki sayının adı
diyelim sonsuz eksi bir
sonsuz eksi bir
hayatın adıdır bu
gece bütün şablonuyla
geldi üzerimize
ormanlar taş kesilip kömüre durdular
ve petrole kesti planktonların hepsi
gazyağı tunç duman
ne kadar sürdü ki ateşin yengisi
bir türlü yeterince yaşanamayan
sonsuz eksi bir
hatırla desem
neydi hatırlanacak olan
dört başı mamur bir av partisi
görkemli otellerin alacalı lobisi
kalın bir sevda inec bir mevsim sonu
tahıl ve değirmen
kırılıp dökülmüş bir iskelet
kalbiyle birlikte
bir temmuz ortası
nasılsa öyle
kaç ozan haykırmış
sürüp giden zamanın ardından
sevmek sevmek
ben de ben de
sonsuz eksi bir
şaşkın bir pazarcının
akşamüstünü sevmesinde
diyelim sonsuz eksi bir
sonsuz eksi bir
hayatın adıdır bu
gece bütün şablonuyla
geldi üzerimize
ormanlar taş kesilip kömüre durdular
ve petrole kesti planktonların hepsi
gazyağı tunç duman
ne kadar sürdü ki ateşin yengisi
bir türlü yeterince yaşanamayan
sonsuz eksi bir
hatırla desem
neydi hatırlanacak olan
dört başı mamur bir av partisi
görkemli otellerin alacalı lobisi
kalın bir sevda inec bir mevsim sonu
tahıl ve değirmen
kırılıp dökülmüş bir iskelet
kalbiyle birlikte
bir temmuz ortası
nasılsa öyle
kaç ozan haykırmış
sürüp giden zamanın ardından
sevmek sevmek
ben de ben de
sonsuz eksi bir
şaşkın bir pazarcının
akşamüstünü sevmesinde
"şimdi bu kışa girişin bir hüznü müdür, o mudur acaba
bu iri iri sevmekler, denizi o eski mühür, o mudur acaba
mavi isterse mavi kalsın ister ölümle değişsin kendini
ellerim bu hüzünde her şeye karşı kırgın, kaba saba
çocuklar vardı çarşıya indiğimde hemen hemen günsonu
ellerini verdin tuttum, tamam ağzını da ver bir daha
durup durup yüceltiyorsun şu korkak şafağımı
incelmiş bir mor olarak çıkıyorum böylece her sabaha
şimdi bu hüzün nedir sanki, kara kazağım sırtımda
işte bir duman, bizi tüten, işte bir duman ki kapkara
kışa nasıl başlanır bahçelerde, çiçekler nasıl başlarsa
bir balıkçı denizin dibine öyle başlar her defa
şimdi bu kışa girişin hüznü müdür, o mudur
benim her duygum biraz hüzün gibidir. mesela.."
bu iri iri sevmekler, denizi o eski mühür, o mudur acaba
mavi isterse mavi kalsın ister ölümle değişsin kendini
ellerim bu hüzünde her şeye karşı kırgın, kaba saba
çocuklar vardı çarşıya indiğimde hemen hemen günsonu
ellerini verdin tuttum, tamam ağzını da ver bir daha
durup durup yüceltiyorsun şu korkak şafağımı
incelmiş bir mor olarak çıkıyorum böylece her sabaha
şimdi bu hüzün nedir sanki, kara kazağım sırtımda
işte bir duman, bizi tüten, işte bir duman ki kapkara
kışa nasıl başlanır bahçelerde, çiçekler nasıl başlarsa
bir balıkçı denizin dibine öyle başlar her defa
şimdi bu kışa girişin hüznü müdür, o mudur
benim her duygum biraz hüzün gibidir. mesela.."
"yüz dilde seni seviyorum desen ne fayda, bir dilde adam gibi sevmedikten sonra" t.u
çokluk senindir
özenle soyduğum şu elma söyle şimdi kimindir
özenle ne yapıyorsam bilirsin artık senindir
suya giden bir adam mesela omuzunu eğri tutsa
güneş su ve adamın omzundaki eğrilik senindir
ayağa kalkarsın, adına uygunsun ve haklısın
kararan dünya bildiğin gibi sık sık senindir
kararan dünya, yeni bir güle bir ateş parçasıdır
bir ateş parçasından arta kalan soylu karanlık senindir
bir deneyli geçmişi aldın geldin yeniyi güzel boyadın
ben bilirim sen de bil ilk aydınlık senindir
benim sevdiğim su senin suyunun öz kardeşidir
senin soyunun bıraktığı güçler artık senindir
çünkü bir silah gibi tutarsın tuttuğun her şeyi
her yeri bir uyarma diye tutan ıslık senindir
senindir ey sonsuzveren ne varsa hayat gibi
tutma soluğunu, genişle, öz ve kabuk senindir
ey en güzel görüntüsü çiçeklere dökülen bir çavlanın
aşkım, sonsuzum, bu dünyada ne var ne yok senindir.
özenle soyduğum şu elma söyle şimdi kimindir
özenle ne yapıyorsam bilirsin artık senindir
suya giden bir adam mesela omuzunu eğri tutsa
güneş su ve adamın omzundaki eğrilik senindir
ayağa kalkarsın, adına uygunsun ve haklısın
kararan dünya bildiğin gibi sık sık senindir
kararan dünya, yeni bir güle bir ateş parçasıdır
bir ateş parçasından arta kalan soylu karanlık senindir
bir deneyli geçmişi aldın geldin yeniyi güzel boyadın
ben bilirim sen de bil ilk aydınlık senindir
benim sevdiğim su senin suyunun öz kardeşidir
senin soyunun bıraktığı güçler artık senindir
çünkü bir silah gibi tutarsın tuttuğun her şeyi
her yeri bir uyarma diye tutan ıslık senindir
senindir ey sonsuzveren ne varsa hayat gibi
tutma soluğunu, genişle, öz ve kabuk senindir
ey en güzel görüntüsü çiçeklere dökülen bir çavlanın
aşkım, sonsuzum, bu dünyada ne var ne yok senindir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?