ortaçag avrupasinda, yönetici sinifin ahlak anlayisi nibelungenlied efsanesi ile eski izlanda sagalarindaki ahlak ilkelerine bagli kalmisti. onuncu yüzyila kadar, jom-viking’ler adi verilen bir pagan dinsel örgüt iskandinavya’da etkinlik göstermisti. bu örgüt, çok siki bir disiplin altinda yasayabilen, cesaretleri kanitlanmis müthis savasçilardan olusuyordu. savas alaninda can vererek, valhalla’ya gitmek ve orada woden’e (odin) kavusmak en büyük arzulariydi. norman’larin ingiltere’yi fethetmeleri ile sonuçlanan hastings savasinda kendilerini pek kanli bir biçimde kanitlayan "carles birlikleri"nin kurucusu da, eski bir jomsburg kardesligi komutani olan kral sweyn forkbeard idi. üstelik, bir çok avrupali soylu norman kani tasiyordu. onikinci yüzyilda, bu kuzeyli savasçilarin anilari hala çok canliydi ve bir tür kahramanlik siiri olan "chanson de geste"ler bu savasçilarin pagan ülkülerini dile getirmeye devam ediyordu: fizik güç, yagmacilik ve intikam hirsi.
kuzey avrupa savas kültlerine bagli askerler, savas alanlarindaki çilgin vahsetleri ile korku salmislardi. bir çok derebeyine bagli olarak varliklarini sürdüren bu savasçilar, kutsal roma imparatorlugunun yönetiminde olusturulmak istenen baris içinde bir birlesik avrupa ülküsüne engel oluyorlardi."
"kilise, umutsuzca akan kanlari durdurmaya çabaladi. bu girisimin ilk örneklerinden biri; "tanrisal ateskes" adi verilen ve soylulara belirli günlerde savasmayi yasaklayan bir dinsel uygulamaydi. kanli içgüdüleri ehlilestirmek için uzun vadeli çözüm olarak da "şövalyelik" kurumu düsünülüyordu. savasçilara bir hristiyanlik ülküsü asilayan, özgün olarak savas becerisini arttirmayi amaçlayan, ama pratikte, dinsel bir çagri niteligine bürünen, silahlarin kutsanmasi ve namus yeminleri gibi yari dinsel ayinlerle süslü yeni bir uygulamaydi bu. kuzeyli savasçilarin kan tutkusu, savunmasizlari korumayi ön plana alan, dualarla dolu bir kendini feda etme islemine dönüstürüldü."
ilk haçli seferine katilan sövalyeler, birlik disiplini ile kisisel cesareti kaynastiran, çesitli savasçi gruplari olarak düzenlenmislerdi. st. bernard tarafindan ihtiraslari, yarasizliklari ve siddete yatkinliklari elestirilen bu ilk sövalyeler, giderek bireysel bir arayis tarzina dönüsen ve rahiplerin kutsal hac yolculuklarini animsatan bir sakinlige yaklasan, yeni bir sövalyelik ruhuna yerlerini terk ettiler. çogunlukla maddi ve hatta erotik deneyimler içeren maceralar pesinde kosturan gezgin sövalye ile günahlarinin affi ugruna haçli seferlerine katilmayi kabul eden sövalye arasinda artik bir benzerlik kalmamisti."
"1099 yili temmuz ayinda haçlilar kudüs’ü ele geçirdiler. yagma ve katliamin siddeti, kilisenin soydan gelen kiyicilik içgüdülerini yeterince hristiyanlastirmayi beceremedigini ortaya koyuyordu. kutsal kentin tüm nüfusu, yahudiler ve müslümanlardan olusan, erkek, kadin ve çocuk tam 70.000 kisi üç gün süren bu toplu çilginlikta yasamlarini yitirdiler. kentin bazi sokaklarinda askerler dizlerine kadar yükselen kan gölü içinde yürümek zorunda kaldilar. bu sanli (!) fatihler, gözyaslari içinde kutsal mezar kilisesinde yalinayak, aglayarak dua ediyorlar ve sonra tekrar yagma ve katliama katilmak için disari kosuyorlardi."
"sonradan, kutsal topraklarda kalip yerlesenler, çogunlukla geride birseyleri olmayan fransiz serüvencilerdi ve kendi bildikleri feodal düzeni aynen filistin’de de kurdular."
"kral, altin islemesi bir cüppe ile keyfiye takiyor, toplantilarda hali üzerinde bagdas kurup oturuyordu. soylular, fransa’nin yün ve kürkten olusan giyim tarzini terkedip ucu yukari kivrik terlikler, turbanlar, ipekliler, sam isi muslinler ve pamukluluar giyiyorlardi. avlulu ve çesmeli villalarda oturuyorlar, divanlara uzanip, ut dinliyor, dans eden kizlari izliyorlardi. avrupa’nin hiç tanimadigi sekerlemeleri, narenciye ürünlerini ve kuyuklarda sogutulmus kavunlari yiyorlar; kadinlar da kozmetik ve ayna kullaniyorlardi. kalabalik pazarlara, kadinlarina peçe taktirmaya ve cenazelerde profesyonel aglayicilar bulundurmaya alismislardi. paralarinin üzerinde arapça yazilar bile vardi... kisa ama firtinali kislar ile uzun, bogucu yazlardan olusan iklim, oldukça gelismis arap tip bilimine karsin, filistin’in yeni sahiplerinin hastalik ve ölüm oranlarini yükseltiyordu... halkin çogunlugu müslümandi.... ölüm, iskence ve kölelik tarafindan sürekli gölgelenen yasam, ancak özdenetim sahibi güçlü insanlarin ayakta kalmasina izin veriyordu."
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?