sıradan bir aşk hikayesi

goetica
küçük iskender $iiri veya $iirden daha ötesidir..

seni
dün gece vurmuşlar hesapsız bir karanlığın vardiyasında,
soluk yeşil kaşkolunla akarken anarşist dönmelerin barından
henüz kimsenin öğrenmeye kalkışamadığı dar omuzlu sahralara
dizginlerinden kurtulan atlar gibi coşkulu ölmüşsün
ölümün hayata haber olmuş diyorlar!
ben
seni ilk kez bir bordo şarabın köpüğünde öpmüştüm kuzgun kuzgun
belki hatırlarsın,
belki temmuzdu belki mayıs belki de dönmüyordu dünya henüz
çıplak bir şuurun açık olmadığı anlarda bir venüs
heykeliydin, yontuyorduk birbirimizi birbirine dargın asırlardan;
neyle vurmuşlar bilmiyorum tabanca mı, bıçak mı, ihanet mi
o iri ve hırçın ellerinde hiç yuva kuramayan merhamet mi
çok kan kaybetmişsin şimdi arasan da bulamazsın
gri gözlerin bulamaz, siyah saçların beyaz tenin bulamaz
pekmez olup tahinime karışmışsın, bizi abanoz bir kaşıkla karmışlar!

seni
dün gece uzun uzadıya vurmuşlar nil’in kıyısındaki gelincik tarlalarında
okyanusta bir timsahın üst çene kemiği gibi duran afrika’nın
efkarlı bakışlarını kabile büyücülerine emanet ettiği
temsili hatalarda!
elbette çocuksun, bunu bütün zamanlarda biliyorlar!
afgan mülteciler biliyorlar özellikle de pakistan sınırında
moskova’nın bütün barlarında en sert votkanın talanında
atomu bulan bilginin ağaran saçlarında
pentagon’un gizli bilgisayar dosyalarında
elbette çocuksun, bunu bütün örgütlerde, çatışmalarda biliyorlar!
çapraz ateş arasında kalmış o çok şahane dudaklarının kızılında
busede, kuran’da, tevrat’ta, incil’de, zebur’da
insana sevda mayası çalınmış her koşulda ve abartıda
senin titrerken rüzgar çıkartan vücudunun ezgisi var,
bunu bütün intiharlarda, kıyımlarda, tacizlerde bir ihtimal biliyorlar!

sessiz sedasız çekilmiş bir film gibi oynuyorsun
kendi boş sinema salonunda; beyaz perdeye düşen yüzün
değil mi ki beni kırbaçlayan, kamçılayan, hücrelerimden sorumlu tutan hüzün!
söz hakkımsın telaşlanmasın sakın temsil ettiğin kudret ve felaket
göz nuru bir nakış edasıyla işlediğin bu hatıra ve ihanet kokan cinayet
eylülle ekim arsında yağan yağmurdur
ekimle kasım arasında yağacak olan kar
elbette çocuksun, bunu bütün erozyonlarda, heyelanlarda biliyorlar!
kasissin şarampolsün ama asla bir uçurum kuramadın hala yaşadıklarımıza
havaya uçurulan bir köprü, sabote edilen bir merasim
ya da en kötü neticeyle, gözlerimden avucuma damlayan hidroklorik asit
başarılı bir ameliyatla değiştirttiğin bakışların
başarılı bir yalnızlıkla yenilettiğin ömrün
değil mi ki beni kırbaçlayan, kamçılayan, hücrelerimden sorumlu tutan hüzün!

seni
dün gece vurmuşlar poyraza doğru yan yatarken çınar ağaçları,
kitap aralarında kurutulmuş yarasalar
ağlayan balıklar yüzünden taşan akvaryumlar
tehlikeli bir saadet zinciri kurduğumuz amsterdam akşamları
miami sahilinde ölü bulunan on beşindeki eroinman
tokyo’da aniden soyulmaya kalkışılan bir adrenalin bankası
belli belirsiz bir dark city etkisi, bizi barıştırmak isteyen nicole kidman,
yerlerde yuvarlana yuvarlana dövüşen görüntü yönetmenleri
patlayan spotlar, yırtılan senaryolar, uyuşturucuya gömülen set çaycıları
sessiz sedasız çekilmiş bir film gibi oynuyorsun
kendi boş sinema salonunda; saatler sürecek kalbinle yeniden tanışman!

seni
dün gece vurmuşlar ben poker masasında karşımdaki kumarbaza
alelade bir blöf yaparken: elimde beş as var,
kağıtlarımı açsam adam beni azarlayacak!
hangi as sahte, ben de bilmiyorum
aslında rest çeksem ve kaybetsem her şeyimi
geçip yan odaya bir mektup yazacağım sana her şeyi uzun uzadıya anlatan
seni neden vurduttuğumu, kiralık katilleri nasıl tuttuğumu
ve silahlarını verirken niçin başımın döndüğünü, bir maziye tutunduğumu
uzun uzadıya anlatan bir mektup yazacağım sana, ama
blöfümü yiyor işte kumarbaz
kalkamıyorum yerimden
çıkamıyorum acıdan
sıyrılamıyorum endişeden
bu yaz tatilimi istanbul’da geçireceğim diyor içimdeki rüya
ciğerlerime fiske fiske çarpan yağmur, o süratli verem!
ah be bir tanem, nedir bu durup dururken her yerimizden fışkıran kan
bu müflis depresyon, bu kalitesiz deprem!
seni
dün gece vurdular, önerdiğim gibi, tahriben çeşitli yerlerinden!
kurşun sıkılacak tek sağlam noktan kalmadı
kalmamıştır öyle tembihledim
sonra ben oturdum biraz rakı içtim, kiraz yedim
müzik setinde senin o çok sevdiğin cd, nükhet duru’dan
al gönlümü diyar diyar sürükle, hani çalarken senin hep
bileklerini burktuğun, göğsünü yumrukladığın, zamansız içlendiğin
sıradan aşk hikayelerine koskocaman şiirler yaratan şairlerdenim
cenazene çelenk yerine bir orman göndereceğim bugün
az önce telefonla sipariş ettim

ah be bir tanem
ah be deli uçurtmam!
ben de gayrı buralarda duramam duramam buralarda
kendimi sendeki balkondan asagi ittim!
bu başlıktaki tüm girileri gör