kasîde-i bahâriyye der hakk-ı müşâriin-ileyh
- berây-ı âlî paşa -
açıl ey gonce-i zîbâ açıl fasl-ı bahar oldı
hezârın hasret-i dîdâr ile derdi hezâr oldı
donandı her taraf üşkûfe-i elvan ile yer yer
yine sun-ı cenâb-ı kird-gârı aşikâr oldı
takarrub edicek teşrifi sultân-ı gülin nâ-gâh
dikildi tûğ-ı şâhî bağ u sahra kânı-kâr oldı
bahar erdûsını sünbül-teber tebşire geldikde
kurup çadır çiçekle muntazır her kûh-sâr oldı
bu eyyâm-ı ferah-zâye tahassür çekmeden fulya
sarardı sureta bir âşık-ı zar u nizâr oldı
meğer neşv ü nema bulmuş şarâb-ı erguvan ile
anınçün çeşm-i dilber gibi nergis pür-humâr oldı
görüp zülf-i arûsın ziynet ü dârâtını bî-şekk
civan perçem başa çıktıkda gayet dil-figâr oldı
benefşe çıkdı her-câyî deyu ifrât-ı yesinden
olup sünbül perişan lâle yek-ser dâğ-dâr oldı
eder şeb-bû ile ay-çiçeği gece safa, mehtâb
görince fûl-ı bahrî yollar üzre hep nisâr oldı
düzüp zerrin kadehle bezmini çark-ı felek güya
çekildi bir kenâre cümleden sâhib-vakâr oldı
sarıldı nahl-ı leylâk üzre güya bir çiçekli şal
bakup serv u sünûber bîd-i reşkiyle çinâr oldı
şakâyıkda görince revnak ü rengi kemâlinde
hasedle zenbakın hep akl u fikri târ u mâr oldı
bilür erbabı kadrin bak alur göz ile haşhaşa
ki attâr-ı felekden ehl-i keyfe ber-güzâr oldı
karanfil yâsemen aşkile sîne çak çak etdi
ya her dem tazeye meyi etmede bî-ihtiyâr oldı.
ne kabil misk-i rûmî ıtr-ı şâhîyle ola hem-bû
girince araya şimşir bu davâ ber-karâr oldı
bütün ezhâre hâlât-ı hazânı etmeğe ifşa
gelüp kartopu güya tercemân-ı rûzigâr oldı
bahâriyye temam olduysa da ey hâme güya ol
gazel de söylemek şâirlere çünkim şiar oldı
yine ey gül-izâr-ı işve vakt-ı âh u zar oldı
bu davâya delîl ü şâhid istersen hezâr oldı
buyur geşt ü güzâr et cümle ezhârı çemen-zârın
kudûmın öpmeğe hep dîde dûz-ı intizâr oldı
görince bülbülün cûş u hürüsün fart-ı gayretle
benim de seyl-i eşkim ğıbta-bahş-ı cûy-bâr oldı
gelüp bâd-ı sabâ dedi şeref geç bu hevâlardan
bu nazmın gerçi evrâk-ı sipihre yadigâr oldı
ne sarf etdin bahara cevher-i güftârını ancak
sebeb-i asayiş dünyâya bir âlî-tebâr oldı
edersin medh ol zât-ı şerifi et ki âlemde
senası mahz-ı farz u her sağar ü her kibar oldı
bu vasfa hazret-i alî emîn paşa sezadır kim
duây-ı devleti vird-i zeban ü her diyar oldı
makâm-ı âliyi teşrif edelden zât-ı ülyâsı
umûr-ı hâriciyye nâzırıyle pür-vakâr oldı
huzurunda şükûfe şîşesi olmak ümidiyle
ne rütbe şimdi çeşm-i bülbüle bak itibâr oldı
nesîm-i lutfı ğâlibdir bahara ehl-i hâcâtın
nihâl-i maksad u amali hep pür berg ü bâr oldı
nisâr olmakda gerçi cümleye nakd ü inâyâtın
senin hakkında ise şad hezâr u bî-şümâr oldı
düşüp ümmîd-i afv ile der-i ihsanına gönlüm
bilür cürm ü kusûrın pây-mâl-i itizâr oldı
kerem-kârâ şeref-sadrâ sipihr-i devlete bed-râ
eğerçi bunda ıtrâ-ı makâla ibtidâr oldı
vesîle-cûy idim neşr etdim işte bu bahaneyle
bütün ezhâr bûy-i midhatinden hisse-dâr oldı
kıyâs olsa yanında bir içim su gibidir nîsân
ki cûd u şefkatin baranı bahr-ı bî-kenâr oldı
umûrında muvaffaksın o rütbe zanneder herkes
ya zât-ı hızr yâ tevfik-i bari müsteşar oldı
bekây-ı ömr ü ikbâlindir elbet matlabı halkın
vücûdın mutlaka dünyâya lutf-ı gird-gâr oldı.
penâh eden hücûm-ı ceyş-i gamdan olur asude
der-i devlet-meâbın bir hısâr-ı üstüvâr oldı
değil fahriyye yazmak gerçi haddim kendi hakkımda
bana zât-ı şerifin lîk mahz-ı iftihar oldı
ederken âh ü feryâd endelib efsâne dinlemez
şeref, başla duâya gayrı vakt-ı ihtisar oldı.
akîb-i cemrede her sal meymûn fal dendikce
cihâna feyz-i nevrûzın yeter pertev-nisâr oldı
riyâz-ı ömr ü câhı haşre-dek her dem bahar olsun
denildikçe yine vakt-ı safay-ı gül-izâr oldı.
(mefaîlün mefaîlün mefaîlün mefâîlün)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?