vaktiyle testi ve çanak çömlek imal edilen kasabalardan birinde, uzun yıllar bu meslekte çalışan çırak, kalfa olup artık kendine bir dükkan açmayı arzu eder olmuş. ne yazık ki her defasında ustası ona:
- sen daha bu işin püf noktasını bilmiyorsun, biraz daha emek vermen gerekiyor dermiş.
ustanın bu sonu gelmez nasihatlerinden sıkılan kalfa, artık dayanamaz ve gidip bir dükkan açar. açar açmasına da yeni dükkanında güzel güzel yaptığı testiler, küpler, vazolar, sürahiler onca titizliğe ve emeğe rağmen orasından burasından yarılmaya, yer yer çatlamaya başlar. kalfa bir türlü bu çatlamaların önüne geçemez. nihayet ustasına gider ve durumu anlatır.
-sana demedim mi evladım; sen bu işin püf noktasını öğrenmedin. bu sanatın bir püf noktası vardır diye çıkışır ustası.
tezgahın üzerine bir miktar çamur koyar ve,
-geç bakalım tezgahın başına da bir testi çıkar. bende sana püf noktasını göstereyim.
eski çırak ayağıyla merdaneyi döndürüp çamura şekil vermeye başladığında usta önünde dönen çanağa arada sırada “püf!” diye üfleyerek zamanla testiyi çatlatacak olan bazı küçük hava kabarcıklarını patlatıp giderir. çırakta bu sanatın püf denilen noktasını öğrenmiş olur.
her sanatın inceliklerine gereken nazik kısmına da o günden sonra püf noktası denilmeye başlanır.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?