pixie

goetica
çocukken perilerin postanelerde yaşadıklarını sanırdım. öyle ufak posta kutularında telefon kulübelerinde değil, bildiğimiz gişesi felan olan postane binalarında işte.uzunca bir süre bu fikrimi kimselere açıp onaylatmadım ama bu durumdan gayet emindim. postanede periler vardı, onlar nazan’a havale yollayıp çocuğu hasta etmişlerdi.üstelik perilerin en kudretlisi peri padişahı,nazan’ın yemyeşil gözlerine aşık olup, onu daha bebekken, büyüyünce başka birisinin gelini olmasın diye nikahına almıştı... böyleydi yani...

ben, gizlice yastığına yanağımı koyup baktığı yerleri gözetliyor, o’nun kimi zaman duvarda bazen tavanda ya da yerde görüp gülümsediği perileri bulmaya çalışıyordum. ama nazan ben gibi ağaçların cindoruğuna çıkıp dalından kiraz yiyemez, çaya girip balık kovalayamazdı, ben de perileri göremezdim... görebilseydim, bi çift lafım vardı o perilere... gidip padişahlarına söylesinlerdi. annesi hep ağlıyor, babası derdinden tenekeyle rakı içip bahçelerin gölgesine, ısırgan otlarının arasına devriliyordu. yeterdi artık. bıraksındı nazan’ı. hem, büyüyünce o benim gelinim olacaktı...

eylüldü, bağbozumu zamanı... "düğünlerde bu kadar çok ağlanılmaz ama" dedi teyzem... "bu nazan’ın düğünü işte..." burnu fındık peri padişahına gelin gitti.



bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol