nineteen eighty four

ilseyim
okuduktan sonra insanı paranoyak yapan kitap. inançlarını, doğrularını yerle bir ediyor. ne izlediğin haberlere, ne öğretilenlere, gösterilenlere inanabiliyorsun. kitap komünizmi eleştiren bir distopya aslında ama kitabı okuyunca kimi sistemlerin diğerinden daha iyi olabileceğine dair inancın da kalmıyor. her koşulda birilerinin daha güçlü olacağını ve bu gücü kullanacağını, bu sırada da kitleleri koyun gibi güdeceğini, çevrendeki insanların içine düştükleri uyku halini çok çarpıcı bir şekilde fark ediyorsun. çünkü -romanda olduğu gibi- insanlar dün ne yediklerini, dün kendilerini ne anlatıldığını unutuyorlar ya da unutmuş gibi gözükmek zorunda bırakılıyorlar. böyle olunca da her söylenene inanıyorlar.
romanda çok beğendiğim bir olay da adama işkence ede ede en sonunda bir elde altı parmak olduğuna inandırmaları. insanlara bir şeyi zorla kabul ettirmeye çalışınca insan sonunda kendisinden şüpheye düşüyor ve yanlışı doğru olarak kabullenebiliyor demek ki. bu da zamanında yapılan işkencelerin mantığını açıklıyor. bunlar gibi daha bir çok imge var gözlerini açılmasını sağlayan.
bir kere okuduktan sonra bir daha başımı kuma gömmeyi beceremediğin roman. kuma gömemek iyi midir, kötü müdür orasını hala düşünüyorum.
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol