devlet tiyatrolarında metin belgenin yönettiği oyun. genco erkalın kerem gibi oyunu ve mehmet ulusoyun benerci kendini niçin öldürdü oyununu hafızanıza kaydettikten sonra kesinlikle izlenmemesi gereken oyun olarak kazındı akılcağızıma. bu şiir gösterisinde her saniye şiiri herkes okumamalı hayyırr diye bağırıverdim içimden. her an ağlayacak bir hava vardı nazımın şiirlerini okuyanlarda. nasıl bu kadar basitleştirmişler anlamış değilim. ben bile daha iyi okuyabilirdim bu şiirleri.
aynı zamanda nazımı bilmeyen, nazımın kadınlarla yaşadığı süreçleri bilmeyen bireyler ne kadınların geçişlerini anlar nede o süreçlerini. bir şiirle başka kadına geçişi absürt olmuş. bir kadın üstlenmiş pirayeyi, münevveri ve verayı.
yani sevgili saygılı tiyatro severler ben bu oyunu kimseye önermem. bu koca 1 saatlik oyunda sizi etkileyen tek kısım ellerinize ve yalana dair adlı şiirin okunduğu kısımdır. ha yinede izleyelim bilgi sahibi olalım derseniz uykuya dalmamak için boşuna bakacaksınız sahneye..
ne güzel şey hatırlamak seni
nazım dan bir şiir.
ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...
ne güzel şey hatırlamak seni:
bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
ve saçlarında
vakur yumuşaklığı canımın içi istanbul toprağının...
içimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti...
parmakların ucunda kalan kokusu sarduya yaprağının,
güneşli bir rahatlık
ve etin daveti:
kıpkızıl çizgilerle bölünmüş
sıcak koyu bir karanlık...
ne güzel şey hatırlamak seni,
yazamak sana dair,
hapiste sırt üstü yatıp seni düşünmek:
filanca gün, falanca yerde söylediğin söz,
kendisi değil
edasındaki dünya...
ne güzel şey hatırlamak seni.
sana tahtadan birşeyler oymalıyım yine:
bir çekmece
bir yüzük,
ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.
ve hemen
fırlayarak yerimden
penceremde demirlere yapışarak
hürriyetin sütbeyaz maviliğine
sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım...
ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinde,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...
ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...
ne güzel şey hatırlamak seni:
bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
ve saçlarında
vakur yumuşaklığı canımın içi istanbul toprağının...
içimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti...
parmakların ucunda kalan kokusu sarduya yaprağının,
güneşli bir rahatlık
ve etin daveti:
kıpkızıl çizgilerle bölünmüş
sıcak koyu bir karanlık...
ne güzel şey hatırlamak seni,
yazamak sana dair,
hapiste sırt üstü yatıp seni düşünmek:
filanca gün, falanca yerde söylediğin söz,
kendisi değil
edasındaki dünya...
ne güzel şey hatırlamak seni.
sana tahtadan birşeyler oymalıyım yine:
bir çekmece
bir yüzük,
ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.
ve hemen
fırlayarak yerimden
penceremde demirlere yapışarak
hürriyetin sütbeyaz maviliğine
sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım...
ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinde,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?