muque

sercovi
bu kadarı fazla.
bu kadar mutluluk fazla mı diye düşünmeden edemiyorum artık. geçen her saniyenin birlikte olmakla alakadar olduğunu hissetmek garip gelmiyor artık. halbuki ne kadar farklı ve gırgıra açık bir şey değil mi? “hehe pis aşık” demek mümkün bize. ama aşık da ne ola ki?
aşk ne ki?
yeni tanımların gölgesinde geçen bir gece daha.. 19.00 oldu miladım. günler bu saatte başlamıyor muydu? hani kadıköy boğa’nın oradaki merdivenler değil miydi gözlerimizi açtığımız yer? akşam karanlığını aydınlatan ışıklar değil miydi ilk göz kamaşıklığımız? peki ya sigara? sigara içmez ki bebekler. ama ben bebek değilim. sadece heyecanım mı bu harf oyunları? bunlar oyun mu?
uff!
çok soru.
sıra cevaplarda..
mutlulukla mutlu olabilen birilerinin yanımızda olduğunu bilmek çok güzel. ya da mutluluğumuzun birilerini mutlu etmesi. ne çok kullandım bu kelimeyi, eskimez değil mi?
mutluluk..
eskirse eskisin be! bize kelime, bize cümle mi yok?! “kibrit” neden “mutluluk” kelimesinin yerini almasın ki?
“ultraslan baran”ı hatırla..
diyorum ya, birilerini varlığımızla, “biz”le mutlu edebilmişiz, daha ne yapabiliriz ki?
merdivenleri tırmanıyoruz yine, rüyalardaki merdivenlerden bunlar; itfaiyeciler anlamaz. ne telaş var basamaklarımızda ne de bir son. uzadıkça uzuyor uyku, tırmandıkça tırmanıyoruz yine. sana eskisi kadar aşık değilim elbette. kim bilir daha ne kadar geçecek önümüzden kediler, ne kadar dudu olamayacak her biri ve biz ne kadar daha içeceğiz esrarengiz sokaklarda.. seni sevmek umutlu bile değil; her umut son barındırır içinde. bir yere varmanın umudunu taşır insanlar, bir yere varamamanın bile bir sonu olmalı; bizim sonumuz olmasın..
başkalarını mutlu etmek için değil fakat, sadece sen-ben-biz olalım deyu, sadece yaşamak için yani. sincap gibi demiş ya usta, sincabın heyecanına katalım aşkı; yeni tanımlarda büyüsün bebeğimiz. adını baran koymayalım ama, övgüye değer bir isim olsun mesela.. “bu onların meyvesi” dedirtecek cinsten hani..
boğaz köprüsünü hızla geçerken otobüs kırmızıydı yine ışıklar. sınanma duygusunu derinden hissettim nekropsi eşliğinde; en az erciyes kadar şoktaydım ben de. çatı katı dairelerde yanıyordu loş ışıklar, tavan bildiğin çatı..
spot ışıklar, az eşya, muhtemelen iki beşer, ışıl ışıl karanlığıyla bir boğaz, birer kadeh şarap en kırmızısından.. çatı katı olsun evimiz, dudu rahat etsin mart aylarında, kızımız rahat etsin; sen benimle ol, biz boğazla. inadına köpek öldürsün şarabımız. sıkılmayız ya biz, olur da dışarı çıkmak istersek yine kadıköy’e gelelim olur mu? karanlık sokaklarında minnetler yağdıralım büyülü deniz kenarı semtimize. deniz bize vursun, dalgalardan alalım balıkların haberlerini. lüfer mevsimi geçmeden birer tek atalım sofrada. çatı katı balkonu da pek güzel olur sonbaharda.. sen, ben, rakı, balık; şişede bir garip orhan veli..
çok özledim yine seni..
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol