491. her çeşit din salikleri üstad aramaksızın, peygamberlere tâbi olmaksızın işlerin âkibetlerini gördüler, kendi akıllarınca netice hakkında istidlallerde bulundular da bu yüzden hata ve dalâlete düştüler.
492. âkıbet görme; elle dokunmuş, örülmüş değildir. böyle olsaydı dinlerde nasıl ayrılık olurdu?" demişti.
493. bir tanesinde demişti ki: "usta da sensin; çünkü ustayı da sen tanırsın.
494. er ol, erlerin maskarası olma; kendi başının çaresine bak, sersemleşme."
495. bir diğerinde; "bunların hepsi birdir. iki gören kimse şaşı adamcağızdır" demiş.
496. bir tomarda da; "yüz, nasıl bir olur, bunu kim düşünür, meğer ki deli olsun!
497. bunların her biri, öbürünün zıddıdır. gayrı zehirle şeker nice bir olur?
498. zehirden de, şekerden de geçmedikçe vahdet bahçesinden nice koku alabilirsin?" demişti.
499. o isâ dinine düşman olan vezir bu tarzda, bu çeşitte on iki tomar yazdı.
(ihtilaf; gidiş tarzındadır, yolun hakikatinde değil)
500. o, isânın bir renkte oluşundan koku almamıştı. o, isâ küpünün mizacından huy kapmamıştı. yüz renkli elbise, isânın sâf küpünden saba rüzgarı gibi sade ve lâtif bir hale gelir, tek bir renge boyanırdı.
devamı için:
(bkz: mesnevi 501 510)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?