kılıcın, samurayın ruhu olduğu düşünülür. diğer silahlar zamanla popülerliğini yitirirken kılıç yerini korumuştur. japonlar kılıca olağanüstü değer verirlerdi. birçok japon tarihçisine göre edo döneminde sadece samurayların kılıç taşımasına izin verilirdi. öyle ki, kılıç taşımak bile bir köylüyü öldürmek için yeterli bir sebep teşkil ediyordu. paraya ihtiyacı olan efendisiz kalmış samurayın (ronin) kılıcını satması japon toplumundaki onursuz durumunu daha da kötüleştirirdi. bunu yapanlar samurayın gözünde "ruhsuz" olurdu.
eski japon kültürünün çoğu kılıçlar etrafında dönüyordu. özenle belirlenen kılıç taşıma, temizleme, muhafaza etme, keskinleştirme (ya da keskinleştirmeme) ve tutma metodları dönemden döneme gelişmiştir.
örneğin; bir başkasının evine giren bir samuray, diz çöktüğünde kılıcını nasıl yerleştirmesi gerektiğini bilmelidir. kılıcı kolay çekebilecek şekilde yerleştirmek şüphe ya da saldırı hissi uyandırabilir; bu sebeple, kılıcın sağda ya da solda olması ve uzağa ya da bir kişiye doğru tutulmuş olması etik açıdan önemli bir noktadır. ev sahibinin uzun kılıcı, katana-kake adı verilen bir rafta vakizaşinin üzerine yukarı doğru bükülmüş şekilde konur; omote (suka ya da kabzanın solu göstermesi) geleneklere göre bir uyarıdır. diğer taraftan, taçi, kuşanıldığı gibi bir duruşa sahiptir, suka tabandaki bir oluğa yerleştirilmiştir ve yukarıyı göstermekte olan saya, keskin kısım aşağıda olacak şekilde bir girintiye yerleştirilmiştir.
çoğu samuray, kılıcını öncelikli silah olarak kullanmaz; önce yay, sonra mızrak, son olarak da kılıç kullanılır. kılıç çekmek, son hadde gelindiğinde ruhun serbestçe alev almasına izin vermek gibidir. teslim olmaktan başka çare kalmayana dek savaşmak olarak açıklanan "ken ore, ya mo suki" (tam çevirisi : kılıcı kırılmış ve oku da yok) bir deyim olarak kullanılır.
katana
japon kılıcının dövülmesi saatler ya da günler alan ve kutsal sanat olarak görülen bir işlemdir. tek bir zanaatkâr işinden ziyade, karmaşık hünerler gerektiren farklı sanatçıların yer aldığı bir süreçtir. bu süreçte; kaba şekli döken bir demirci, katlama işini yapan genellikle ikinci bir demirci (çırak), uzman bir parlatıcı ve hatta kenar için ayrı bir uzman yer alırdı. genellikle kın, kabza ve el siperi (suba) uzmanları da işin içine dahil olurdu. imalat aşamasının en ünlü kısmı çeliğin katlanmasıdır. çelik defalarca katlanır, bükülür ve çekiçle düzleştirilirdi. bu işlemler aşağıdakileri sağlar:
metal içerisindeki hava kabarcıklarını yok eder.
metalin bütünleşmesini sağlar, karbon gibi elementlerin yayılmasını sağlayarak efektif dayanıklılığı artırır ve potansiyel zayıf noktaları azaltır.
oluşturulan katlarda, devamlı olarak yüzeye dekarbonize işlemi uygulanıp üst kısmı bıçağın içine geçirerek bıçağın eşsiz ve güzel damarlı yüzeyi elde edilir. genel inanışın aksine katlı yapının, çeliğin mekanik özelliklerini artırdığı tamamen yanlıştır. katlar kaynak noktası gibi etki ederek sadece kılıcın bütünlüğünü zayıflatır.
saf olmayan maddeleri yakarak japon çeliğinin düşük kalitesini artırır, kılıcı saflaştırır ve güçlendirir.
genel inanışın aksine sürekli katlama “süper-güçlü” bir bıçak yaratmaz. saf olmayan maddeler yakıldıktan ve karbon içerik homojen hale getirildikten sonra uygulanan katlama işlemi çok az fayda sağlar ve karbonun azar azar yanmasına neden olur. sonuçta, kenarı daha az tutacak yumuşak bir çelik ortaya çıkar. kat sayısı kılıçtan kılıca değişiklik gösterir. bir düzine kattan daha azına nadir rastlanır ve iki düzineden çok kata sahip otantik kılıçlar tamamen meçhuldür. 12 katlı bir bıçak başlangıçta 4.000’den fazla tabakaya sahip olacaktır. 20 kat ise bir milyondan fazla tabakaya sahip bir bıçak oluşturacaktır. bundan daha fazlası bıçağın moleküler yapısı nedeniyle gereksizdir. hatta bu noktadan önce, daha fazla kat, daha iyi bir kılıç manasına gelmez. karbonun kontrol edilmesinin bıçağın işlevselliği üzerinde büyük etkisi vardır. böylece en iyi sonuçlar genellikle 8-10 kat ile elde edilir.
genellikle kılıçlar, tahta kalastaki gibi damarlar (hada) görünecek şekilde imal edilirdi. düz damarlara masame-hada, tahtaya benzer damarlara itame, budağa benzer damarlara mokume ve eşmerkezli dalgalı damarlara ayasugi-hada denilirdi. üç normal damar (masame, itame ve mokume) arasındaki fark, ağacın büyüme yönüne kesit (mokume), açılı kesit (itame) ve damar boyunca kesit (masame) şeklindedir. en güçlü, güvenilir ve en yüksek kaliteye sahip kılıçlar mino, özellikle de magoroku kanemoto geleneğine göre yapılanlardı. bizen geleneği mokume üzerinde uzmanlaşmıştı. yamato geleneğindeki bazı okullar ise güçlü savaşçıların silahları üzerinde uzmanlaşmış olarak bilinirdi.
japon kılıcının en temel felsefesi tek bir keskin yüze sahip olmasıdır. bu, bıçağın sırtının, keskin kenarı desteklemek için kullanılabileceği anlamına gelir ve japonlar bu gerçeğin avantajlarını tüm yönleriyle kullanmıştır. metal avrupa metodunda soğutulmaz. çeliğin esnekliği ve sağlamlığı ısı derecesine, ne kadar ısıtıldığına ve ne kadar sürede soğutulduğuna bağlı olarak değişir. çelik yüksek bir sıcaklıktan hızlı bir şekilde soğutulursa daha sert ve kırılgan olan martensit hâlini alır. daha düşük sıcaklıktan yavaş yavaş soğutulursa daha yumuşak ve esnek olan perlit halini alır. soğumayı kontrol altına almak için kılıç ısıtılır ve yapışkan kil ile kaplanır. kenar kısmındaki ince bir tabakanın hızlı ancak çeliği çatlatmayacak kadar da yavaş soğuması sağlanır (kılıcın kenarının son derece sert martensit olmasını sağlar). kılıcın geri kalan kısmındaki kalın kil tabakası ise kılıcın yeteri kadar esnek olmasına izin veren daha yumuşak bir çelik için yavaş soğumayı sağlar (sırt ve orta kısmın perlit olmasını sağlar). uygulama bittiğinde kılıç soğur ve doğru sertliğe sahip olur.
zamanla japonlar değişik tip çelikleri kılıcın değişik kısımlarında kullanmaya başlamıştır. örnekler aşağıda gösterilmiştir:
metal içerisindeki hava kabarcıklarını yok eder.
metalin bütünleşmesini sağlar, karbon gibi elementlerin yayılmasını sağlayarak efektif dayanıklılığı artırır ve potansiyel zayıf noktaları azaltır.
oluşturulan katlarda, devamlı olarak yüzeye dekarbonize işlemi uygulanıp üst kısmı bıçağın içine geçirerek bıçağın eşsiz ve güzel damarlı yüzeyi elde edilir. genel inanışın aksine katlı yapının, çeliğin mekanik özelliklerini artırdığı tamamen yanlıştır. katlar kaynak noktası gibi etki ederek sadece kılıcın bütünlüğünü zayıflatır.
saf olmayan maddeleri yakarak japon çeliğinin düşük kalitesini artırır, kılıcı saflaştırır ve güçlendirir.
genel inanışın aksine sürekli katlama “süper-güçlü” bir bıçak yaratmaz. saf olmayan maddeler yakıldıktan ve karbon içerik homojen hale getirildikten sonra uygulanan katlama işlemi çok az fayda sağlar ve karbonun azar azar yanmasına neden olur. sonuçta, kenarı daha az tutacak yumuşak bir çelik ortaya çıkar. kat sayısı kılıçtan kılıca değişiklik gösterir. bir düzine kattan daha azına nadir rastlanır ve iki düzineden çok kata sahip otantik kılıçlar tamamen meçhuldür. 12 katlı bir bıçak başlangıçta 4.000’den fazla tabakaya sahip olacaktır. 20 kat ise bir milyondan fazla tabakaya sahip bir bıçak oluşturacaktır. bundan daha fazlası bıçağın moleküler yapısı nedeniyle gereksizdir. hatta bu noktadan önce, daha fazla kat, daha iyi bir kılıç manasına gelmez. karbonun kontrol edilmesinin bıçağın işlevselliği üzerinde büyük etkisi vardır. böylece en iyi sonuçlar genellikle 8-10 kat ile elde edilir.
genellikle kılıçlar, tahta kalastaki gibi damarlar (hada) görünecek şekilde imal edilirdi. düz damarlara masame-hada, tahtaya benzer damarlara itame, budağa benzer damarlara mokume ve eşmerkezli dalgalı damarlara ayasugi-hada denilirdi. üç normal damar (masame, itame ve mokume) arasındaki fark, ağacın büyüme yönüne kesit (mokume), açılı kesit (itame) ve damar boyunca kesit (masame) şeklindedir. en güçlü, güvenilir ve en yüksek kaliteye sahip kılıçlar mino, özellikle de magoroku kanemoto geleneğine göre yapılanlardı. bizen geleneği mokume üzerinde uzmanlaşmıştı. yamato geleneğindeki bazı okullar ise güçlü savaşçıların silahları üzerinde uzmanlaşmış olarak bilinirdi.
japon kılıcının en temel felsefesi tek bir keskin yüze sahip olmasıdır. bu, bıçağın sırtının, keskin kenarı desteklemek için kullanılabileceği anlamına gelir ve japonlar bu gerçeğin avantajlarını tüm yönleriyle kullanmıştır. metal avrupa metodunda soğutulmaz. çeliğin esnekliği ve sağlamlığı ısı derecesine, ne kadar ısıtıldığına ve ne kadar sürede soğutulduğuna bağlı olarak değişir. çelik yüksek bir sıcaklıktan hızlı bir şekilde soğutulursa daha sert ve kırılgan olan martensit hâlini alır. daha düşük sıcaklıktan yavaş yavaş soğutulursa daha yumuşak ve esnek olan perlit halini alır. soğumayı kontrol altına almak için kılıç ısıtılır ve yapışkan kil ile kaplanır. kenar kısmındaki ince bir tabakanın hızlı ancak çeliği çatlatmayacak kadar da yavaş soğuması sağlanır (kılıcın kenarının son derece sert martensit olmasını sağlar). kılıcın geri kalan kısmındaki kalın kil tabakası ise kılıcın yeteri kadar esnek olmasına izin veren daha yumuşak bir çelik için yavaş soğumayı sağlar (sırt ve orta kısmın perlit olmasını sağlar). uygulama bittiğinde kılıç soğur ve doğru sertliğe sahip olur.
zamanla japonlar değişik tip çelikleri kılıcın değişik kısımlarında kullanmaya başlamıştır. örnekler aşağıda gösterilmiştir:
vücudun neredeyse tamamı ile kullanılan kılıç .bu yüzden daha ince ve hızlı kılıçlara karşı vücudu savunmasız bırakır.bir de çelikten mızraklara ve süvariye karşı kullanışsızdır.
kendisinden önce kullanılan kılıçların kesme veya delme gibi iki ayrı özelliği olan ve lakin "nasıl olur da bu ikisini tek bir kılıçta toplayabilirim" dürtüsü ile yola çıkan kılıç ustalarının bu dürtü sayesinde bulduğu, geliştirdiği güzide alettir. "tek darbe, tek ölüm" gibi bir mottosu da vardır.
bir at cinsi.
cidden tehlikelidir. özellikle çocuklu yada çok alkol kullanılan evde bulundurulmamalıdır.
izlediğim bir belgeselde bunun en toşhaklılarından birini yapmak için 4-5 ayrı usta çalışıyordu. sadece en keskin kısmını yapmak için ak sakallı bi amca, günler boyunca 3 ayrı tip biley taşı kullanarak kılıcı biledi. en son bileyi yapmak için bir bayanın serçe parmağının tırnağı büyüklüğünde küçücük taşları kullandı. mideme kramplar girdi tabi. kumandaya zor uzandım.
kısaca kılıç kadar yapan insanların sabrıda taktire değerdir.
izlediğim bir belgeselde bunun en toşhaklılarından birini yapmak için 4-5 ayrı usta çalışıyordu. sadece en keskin kısmını yapmak için ak sakallı bi amca, günler boyunca 3 ayrı tip biley taşı kullanarak kılıcı biledi. en son bileyi yapmak için bir bayanın serçe parmağının tırnağı büyüklüğünde küçücük taşları kullandı. mideme kramplar girdi tabi. kumandaya zor uzandım.
kısaca kılıç kadar yapan insanların sabrıda taktire değerdir.
ben şişman değilim kalın kemikliyim tarzı ablalara takılan lakap.
katana, ya da taçinin kullanımını takiben 1400lerden sonraki ismiyle dayito, tek-yönlü, uzun japon kılıcı. çoğu japon, katana kelimesini genel olarak kılıç anlamında kullanır.
japon samurayı tarafından kullanılan, geleneksel tek-yönlü, kıvrık kılıç çeşididir. katana, buşi sınıfı savaşçılar olan bukeler tarafından kullanılırdı. iki silah beraber olduğunda büyük-küçük anlamına gelen dayişo olarak adlandırılır ve samurayların kişisel onur ve sosyal gücünü temsil ederdi. uzun kılıç açık alanda yapılan dövüşlerde kullanılırken kısa kılıç yan silah olarak taşınır ve saplama amacıyla ya da yakın dövüşlerde (örn: içeride) ve seppuku için kullanılırdı.
katananın sapının iki elle tutulması esastır. eğer kişi sağ elini kullanıyorsa sağ el daha yukarıdan, sol el ise aşağıdan kavramalıdır. katananın kabzasını kavramada esas kuvvet bu durumda sağ elde olmalı, sol el, hareketler arasındaki hızlı geçişi sağlamada kullanılmalıdır. sol el, kabzayı her an bırakacakmış gibi gevşekçe sarmalıdır. çift elle tutulacak şekilde tasarlanmış olsa da bazı eski japon dövüş teknikleri en azından bir ya da iki tek-el tekniği içerir.
japon samurayı tarafından kullanılan, geleneksel tek-yönlü, kıvrık kılıç çeşididir. katana, buşi sınıfı savaşçılar olan bukeler tarafından kullanılırdı. iki silah beraber olduğunda büyük-küçük anlamına gelen dayişo olarak adlandırılır ve samurayların kişisel onur ve sosyal gücünü temsil ederdi. uzun kılıç açık alanda yapılan dövüşlerde kullanılırken kısa kılıç yan silah olarak taşınır ve saplama amacıyla ya da yakın dövüşlerde (örn: içeride) ve seppuku için kullanılırdı.
katananın sapının iki elle tutulması esastır. eğer kişi sağ elini kullanıyorsa sağ el daha yukarıdan, sol el ise aşağıdan kavramalıdır. katananın kabzasını kavramada esas kuvvet bu durumda sağ elde olmalı, sol el, hareketler arasındaki hızlı geçişi sağlamada kullanılmalıdır. sol el, kabzayı her an bırakacakmış gibi gevşekçe sarmalıdır. çift elle tutulacak şekilde tasarlanmış olsa da bazı eski japon dövüş teknikleri en azından bir ya da iki tek-el tekniği içerir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?