sen bunları okurken ben kusmuk parçacıklarımın içinden domates kabukları topluyor olacağım.hiç gerçek zannetme çünkü ankarada o kadar içmek hiç o kadar kolay olmadı.
şimdi çırılçıplağım hayata,hayatıma karşı.bir o kadar çirkin bir o kadar şeytani çekicilikte.yahut belki ben hiç o kadar kötü,hiç o kadar iyi olamadım,olamayacağım.
çıplakken osurmak kaçınılmaz rahatlık.kokusu beynimi zonklatıyor.tüm kinimi osuruklarımla dağıtıyorum sizin hayatlarınıza.sizde kalsın kinim, kötülüğüm,iyiliğim."hiç olmadığım ve olamayacaklarım".
ben bunları yaşarken sen,kim bilir diş macununun neden ortadan sıkıldığını hiç kavrayamayacak kadınlarla sabah ereksiyonları yaşıyor olacaksın. salak.salağım benim.bak hala sahiplik eki kullanıyorum senin geçtiğin sözcüklerde.salaksın çünkü ben diş macununu ortadan sıktığın için sana kızmayacak kadarsevecen nadir bir kadınım.çünkü ben diş macununu hep ortadan sıkarım. unisex bir isme sahip olmanın ağırlığı yahut hafifliğin içinde savrulurken.
ben siz erkeklerin cinsel özgürlüğüne sahip olmak istemekle,bazen olmakla,seksi her istendiğinde verme zorunluluğu taşıyorum.yani bu kadar ikilemdeyim.bu kadar uniseksim.
ben gidiyorum.hayalimde intihar mektuplarımı sana yazıyorum.çünkü ben hala seni seviyorum.gidiyorum şimdi o çok uzaklara.neden diye sorma gaflet ve zahmetinde bulunacak olursan,cevabı da pek tabii ki benim gibi takıntılı biri için;hazır.çünkü...çünkü...çünkü...nasıl desem sana,nasıl daha çok heyecan katabilirim olaya.turkcell içimdeki karanlıktan daha güçlü olamadı,olamaz da.aramayacağın,aramayı hiç düşünmediğin kişinin telefonuna orada asla ulaşılamayacak.ee bırak ben de bir karizma yapayım, bir beynimi dinleyeyim. bırak da kapalıyken telim,"ah kesin yüz binler beni aramıştır da ulaşamamıştır.oh canıma deysin!çatlasınlar" diyebilmenin zevkini öteki tarafta yaşıyabileyim.bir yerlerden duymuştum,insan bu yaşamında neyse(reenkarnasyonel dedikodular), geçmişinde bunun tam tersiymiş.düşün bir beni!ne ukala,ne talefonuna ulaşılamaz,ne nazlı,ne götü havadaymışım.
bu bir intihar mektubu değildir sevdiceğim.bu bir intahar mektubu da hiç olmayacak.
ben boklara bata çıka,hayatın kimilerinekarşı daha hafif,kimilerine ağır bir yük olduğunu öğrendim.omuzumda hissettiğim ağırlığı kimi zaman tüm hayalperestliğim ve çocuksuluğumla "rüzgar" sandım."rüzgardır, geçer" dedim.onun bir karabasanın ayaklarıyla beni omuzlarımdan çizmeye çalıştığının resmi olduğunu anladığım zamanlarda işte böyle "gidiyorum ben,sen hoşçakal" mektupları yazıp solo tuvalet kağıtlarına bastırıp,belki bir gün o mubarek,o gökdelenlerden tepede olan muhterem kıçını silersin diye.
sanı sarı laleler alamadım çiçek pazarından, çünkü biz birbirimizin sevdiceğiyken henüz bu şarkı piyasaya sürülmemiş bir tuvalet kağıdıydı kim bilir kimin kıçı için yazılmış.
bir aşkın geriye bıraktıkları, panik atak,paronaya,cinnet olarak geri dönüyor bana.ayakları benim gibi bok çukurunda olup da, onları tanrının ipek halıları sanabilecek kadar hayalperestlere.
kimileri de bunları kaset yapıp piyasaya sürüyor sevdiceğim.
neyse, kısacası sevgilim "lale sensin, göt de bana girsin" diyebilecek kadar çok seven birinden "bu günlerin yarınları var,gidiyorum ben sen hoşçakal" mektubudur bu bir.
belki de yalnızca bir tuvalet kağıdı bir aşktan geriye kalan.mubarek götünü silesin diye kalemimden damlayan...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?