ne ana renkti, ne sıcaktı, ne soğuktu, ne de kendini ifade de tamamlanmıştı.
en az bir en çok ikiden oluşandı ve kırgınlığı da en çok buna idi. hislerinden renk vermemesi buna yorulurdu en çok.
renk verdiği haller ise tamamen bir pusluluğun ardında gizlenmişlikti çoğu zaman; o kadar mağrur, o kadar efsunlu, o kadar derin...
renk vermez demiştik değil mi?
kiminin içine sıkıntıları gark eylerken, kimilerine ilham ihsan eyler, yaşama sevinci zerk edermiş; hı hııı, o kadar da farazi bir renkmiş kimilerince, bir o kadar gerçekten ya da düş tadındaki o güzel ve kadifemsi renklerin albenisinden çok uzaktayken.
çoklarınca sevilmez kendisi, demiş miydik bunu da?
hele bazılarının gri yılları varmış ki, yıllar yılı sevilmeyen bu renk, o zaman gözbebeği olur, yılların tükenmesine dair yaşanan sendromun acil çıkış yolu oluverir kendilerince.
hiçbir değere, kavrama ve renge sarılmadıkları kadar sarılırlar bu rengin anlamına ve kişinin içinde bulunduğu yaş ortalamasına misyon ekler akıl almaz şekilde.
onca iticiliğine rağmen bir keramet vardır bu renkte, bunu da dile getirmiş olmalıydık sanırım!
siyahın keskinliğine ve her şeyi örten kararlılığına, beyazın şeffaflığına ve her şeyi yumuşatan becerisine inat, her ikisinin karışımından oluşmasının incinmişliğine aldırış etmeden, kendi yarattığı dünyasından çok söz ettirmese de, her durumun ve kişinin içine yer etmiştir inceden inceye...
(bkz: yin yang ).
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?