başbakan recep tayyip erdoğan ile yapılan bazı röportajlardan sonra sıklıkla gündeme gelmeye başlayan bir konu başkanlık ya da yarı başkanlık sistemi.
şahsı ve grubu ilahlaştıran bir tavırla "ne derse - ne yaparsa doğrudur" mantığı ile hareket etmek yanlış olduğu gibi; şahsı ve grubu kökten reddeden bir tavırla "bu ve bunlar ne yaparsa yanlıştır" mantığı da yanlıştır. doğru olan; türkiye için artık ciddi ciddi konuşulmaya başlanmış olan bu meseleyi, eğrisi ve doğrusuyla masaya yatırıp değerlendirmek ve ülkemiz için uygun olup olmadığına karar vererek, anadolu insanını bu konuda bilinçlendirmektir.
j.j. rousseaunun güzel bir sözü ile açılış yapalım. diyor ki rousseau: " -en iyi yönetim hangisidir?- sorusuna belki kesin cevap verilemez ama - bir ulus; iyi mi, kötü mü yönetiliyor?- sorusuna cevap bulmak mümkündür."
buradan hareketle, şu an başkanlık, yarı başkanlık ve parlamenter sistemleri kullanan devletler incelenerek ve bu devletlerin mevcut siyasi - sosyal ve ekonomik durumları mercek altına alınarak türkiye için en uygun yönetim sistemi seçilebilir. bu bir yol ancak benim şahsen farklı bir teklifim olacak. o da: "kendi sistemimizi oluşturmamız!"
türkiye, ne abdye benzemektedir, ne de rusyaya... ne kazakistan ile denktir, ne de iran ile. türkiye; gerek nüfusu, gerekse kültür çeşitliliği bakımından diğer ülkelerden farklı olduğu gibi; devlet geleneği de en eski ülkelerin başında gelmektedir.
bu durum göz önünde bulundurularak, türkiyenin hali hazırda kullandığı parlamenter sistemin tıkanıkları tespit edilip, bu tıkanıklıkları giderecek yeni düzenlemeler yapılabilir diye düşünüyorum.
başkanlık ve yarı başkanlık sistemlerini kullanan ülkeleri mercek altına aldığımda, bu fikrim daha da sabitleniyor.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?