afganistan

sipsi
sovyetlerinin çekilmesinden 1 yıl sonra ve iç savaşın çıkmasından 2 yıl önce ayrıldığım ülke. fakir, aç, kendi kaderine bile terk edilmeyen, hep birilerinin üstüne oynadığı, oradan oraya savrulup giden jomhuri- ye eslami- ye afghanestan.

enteresan olan şudur ki, bu ülkeye bir kere giden insan açıktaki kanalizasyona, on yıllardır halen devam eden ve ülkeyi kırıp geçen kolera salgınına, sokakların kan kokusuna rağmen hep bir gün tekrar gelmeyi, o dağları görmeyi hayal eder. bu hayalin sebebi peştunlar mıdır yoksa insanın içine sinen yaşamla ölüm arasında kalma duygusu mudur bilemiyorum ama ister bir gün kalsın kişi ister 6 sene, ruhunun bir parçasına siner o insanlar.

yaşamla ölüm arası dedim ya, bu ülkeyi görmeden bu cümlenin tam karşılığının anlaşılabilmesi mümkün değil. sadece top oynamak için kapının önüne çıkmak bile bir merasim, hele ki başka bir ülke vatandaşıysanız. çamur, lağım, hayvan kanı, hatta bazen insan kanı ve leşler içinde bir o tarafa bir bu tarafa koşturuyor çocuklar.

17 sene sonra, 2007 yılında çölün fısıldaması mı desem, büyükbabamın mezarını rüyamda görmem mi, yoksa bu kadar senedir görmediğim ama senede bir iki kez mutlaka konuştuğum sharbat’ın beni görmek istemesinden mi bir yaz günü aldık kabul biletimizi nada’yla, içimizde ’neler değişti?’ sorusuyla çıktık yola. uçak indiğinde sanki hiç ayrılmamışım gibi hissettim. bulgar askerleri karşıladı bizi, sürekli değişse de hep yabancı ülke askeridir, afganlar sinmiştir bir köşeye. kabul-herat yolu yapılmış, ’amerikalılar yaptı’ diye anlattı sharbat, öyledir o zaman deyip geçiyorum. herat’a varır varmaz attık kendimizi dışarı içimizde bir heyecanla. işte o an anladım ki hiç bir şey değişmemiş. kadınların örtülerinin içinde çocuklar, yüzlerce dilenci, kanalizasyon hala oluklardan akıyor ve hala bizim oynadığımız yerde aynı bok içinde oynuyor çocuklar.

zamanın durduğu bir ülke burası. patlama sesleri çocukları güldürüyor sadece. biraz daha kıyıda köşede kalmış yerlerde hemen hemen bütün evlerde kurşun delikleri var. amerikan askerleri hemen hemen 100 metrede bir durduruyorlar arabaları. peştunların büyük çoğunluğu türkçe konuşabiliyor artık, bir de madeni afganiler çıkmış, bunlardır belki farklı olan, hepsi bu. ama yabancı olduğunuzu gözünüzden anlayıp peştunca konuşunca o kadar mutlu oluyorlar ki. benliklerine, kimliklerine sahip çıkmaya çalışıyorlar hala.

işte bir garip ülke afganistan. her gün haberlerde sonlara doğru 30 saniye kadar kaç kişinin öldüğüyle haber olan, hepimizin adını bildiği ama hep terörle iç içe tuttuğu, bilemiyorum neden, yine de güzel, yine de özlenen, hem bu dünyanın dışında hem de tam merkezinde duran, çaresizliğin umutla yoğurulduğu, bazılarımızın sadece isim şehir oyununda ’a’ ile başlayan ülke dendiğinde ’almanya yazmayayım ulan herkes yazmıştır onu’ deyip aklına getirdiği, bazılarımızın ise düşündüğünde yüzüne buruk bir gülümseme oturtan, o kadar bizim gibi bir o kadar da farklı, fısıltıların, ağlamaların, çocuk kahkahalarının ülkesidir.
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol