scarface

prodigy
ödevim olarak okula nihayet teslim ettiğim film.

bitmeyen bir hırs ve öfke.. scarface, bunların ikisine de fazlasıyla sahip olan bir adamı anlatıyor. bu adam hayallerine giden yoldaki her engeli aşan, ancak sonunda sahip olduğu herşeyle beraber dibe vuran tony montana’nın dramatik öyküsü..

film boyunca tony montana, dünyayı ve içindeki herşeyi isteyen, yönetilmekten hoşlanmayan, kendinden büyük hiçbir varlığın olduğuna inanmayan bir adam olarak karşımıza çıkıyor. bu yapısıyla kominist rejimin ona verdiği imkanların kısıtlılığıyla yetinemeyen tony, fidel castro’nun rejim muhaliflerine ve suçlulara verdiği izinle kapitalist amerika’ya doğru yola çıkıyor. miami’de alındığı sorguda bir suçlu olduğunun anlaşılması sonucu,sorgu odasında söylediği son sözlerle de kominizm hakkındaki fikirlerini öğreniyoruz.

rebenga cinayeti sonucu yeşil kart alacağını duyduğunda, işi tereddütsüz kabul etmesi ve bitirmesiyle yavaş yavaş korkusuz, hırslı, kendine güvenen tony’i görmeye başlıyoruz. burada hırsının ona yaptırabileceği bir çok şeyin olduğu da anlaşılıyor. büfedeki işine isyan ettiği o gece, omar suarez’den aldığı işi de -herşeye rağmen- başarıyla tamamlaması ve hem parayı hem de kokaini frank lopez’in ellerine bizzat kendi teslim etmesi de bu özelliklerinin bir göstergesi.

frank lopez’le daha yeni çalışmaya başladığı zamanlarda tony, manny’ye arabada yaptığı sohbette dünyadaki herşeyi istediğini söylüyor. hatta lopez’in sevgilisi elvira’da bu istediklerinden biri. manny bunu çok riskli bulurken, her şeyi başarabileceğine inanan tony, geçen zamanda bunu da başarıyor. hatta tony’nin bir zeplinin üzerinde gördüğü ‘the world is yours’ yazısı, tam elvira’yı alıp götürmek için gittiği sahnede karşımıza çıkıyor.

frank lopez’in imparatorluğunun başına geçmesi, elvira’yla evlenmesi, alejandro sosa’la yaptığı büyük ticaretler.. bunlarla beraber tony artık hayatında istediği noktaya erişiyor. yeraltı dünyasında sahip olduğu saygınlık, çuvallarla bankaya götürülen paralar ve tabii ki elvira.. tony filmin bu bölümlerinde artık, istediği hayata çıkan basamakların zirvesine geliyor.

tony’nin çıktığı merdivenleri tepetaklak düşüşünü başlatan en büyük sebep paraya olan aşkı ve hatta narsistliği. film artık bu bölümlerde tony’nin antisosyal kişilik bozukluğunu artık daha fazla gözler önüne seriyor. paraya ve kendine tapan tony bu bölümlerde herkesi yanından uzaklaştıran, hatta herkese hükmedebileceğini düşünen bir hasta olarak karşımıza çıkıyor.

tony’nin en hassas olduğu konulardan biri de hayatındaki en masum kişi olan kızkardeşi gina. filmde ilk karşımıza çıktığı zaman gina, tony’nin dünyasından çok uzaklarda olan bir karakter. ancak tony onunla görüşmeye başladıktan sonra -istemeyerekte olsa- onun hayatını olumsuz etkiliyor. sonunda ölümüne kadar giden bu ilişkide tony, gina’ya yaptığı jestler dışında onun hayatını fazlasıyla kısıtlıyor.

en yakın arkadaşı manny ve kardeşi gina’nın ilişkisini öğrendiği anda çılgına dönen tony’nin, manny’yi öldürmesi de filmin çarpıcı bölümlerinden biri. burada tony’nin herkese hükmedebileceği düşüncesinin tam aksi olarak yaşanan bu olay onu çılgına çeviriyor. bununla beraber kızkardeşine olan sevgisi de buna eklenince tony yine kendi düşüncelerinden başka düşünce tanımayarak, kendine göre en doğru olanı yapıyor ve en yakın arkadaşını öldürüyor.

tony’nin taviz vermediği düşünceleri manny ve gina olayından hemen önce, belkide işlediği en masum cinayetle karşımıza çıkıyor. kadın ve çocukları öldürmemek uğruna alberto’yu öldüren tony, bu hareketiyle kendi sonunu hazırlıyor.

filmin son sahnesinde, sosa adamlarını tony’yi öldürmek için gönderiyor. malikaneye sızmalar başladığında ilk önce kendini kaybeden gina’nın tony’yi vurması ve hemen akabinde suikastçilerden biri tarafından öldürülmesi artık tony’nin tamamıyla çıldırmasına sebep oluyor. artık her anlamda tek başına kalan tony, cephaneliğinden çıkardığı m-16’yla girdiği çatışmada öldürülüyor ve bu dram dolu hikaye sona eriyor. tabi filmin başından beri gösterdiği harika oyunculuk, bu bölümde zirveye çıkıyor.

özetle scarface, yanlızca kübalı bir göçmen olarak amerika’ya gelen ve burda kendi imparatorluğunu kuran bir adamın dram dolu hikayesi.

al pacino’nun oyunculuğu, michelle pfeiffer’ın güzelliği, brian de palma’nın yönetmenliği, albüm haline getirilmemiş soundtrackleri, oliver stone’un dramatik senaryosu ve tony montana karakteriyle film benim izlemekten en çok zevk aldığım filmlerden birisi..
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol