68 kuşağı

mandela
belki bu ülkede bir kuşak olabilecek genç bir kitle özgürlüğü yasağı kamusal olanı ve toplumsal sözleşmeyi tanımlayamadığı için 80’lerin o boğuk gri havası gibi bir hava içinde kısır ve genellikle birbirine düşmek sureti ile yok oluyor. 68’in tartışıldığı bu günlerde 68’i aşmak adına daha statükocu bir tavır takınan entelektüel gençlik var karşımızda. bende o gençlerden biriyim 68’i bütünüyle kabullenmek yada reddetmek mümkün değil. 68’i salt bilgi birikimine indirmekte mümkün değil. 68 mantığı ile 2008 mantığı bir olamaz yada herhangi biri mutlak olarak değerlendirilemez. iki 9/11 arası yaşayan bir kuşağın özgürlük tanımı yapması ne kadar zor ise özgürlüğü devletin değil bireyin istediği kadardır diye tanımlayan 68 zihniyetinin de zaten özgürsünüz demesi de bir o kadar zor. 2008 türkiye’si ve dünyası kargaşanın ve paradoksların bolca yaşandığı kölelik ile özgürlüğün birey ile statükonun iç içe geçtiği demokrasinin emperyalizm sayıldığı bir dönem. önder tutkusu idol yoksunu bir genç kitle ile idoller ile büyümüş günümüzde idolleşmiş kitle karşı karşıya. 68 tüketmeyi özgür kılan bir nesil. bu gün ise tüketim bir sistem dayatması olarak görülüyor. markalarını yaratmış 68 logo karşıtı bir muhalif hareketi tanımaya çalışıyor yada çalışıyor mu? beri yandan özgürlüğü küreselleşme ile bir tutan tüketmeyi her şey sayan genç nesil özgürlüğün sınırlarını statükonun değil bireyin belirleyebildiği bir dünya düşleyebiliyor mu. 68’e kafa tutmayı hiçbir zaman haddim olarak görmedim bana kafa tutmayı öğretenlere kafa tutmaktan ziyade diyalektik bir birliktelik sürdürmeyi daha mantıklı gördüm. kafa tutanları okudukça ilk başta statükocu falan olduğumu sandım. 68’e karşı başkaldıran kitlenin bende daha statükocu olduğunu fark etmem uzun sürdü. 68 karşıtları dediğimiz bu entelektüel kitle statüko ile omuz omuza vermiş 68’in kökünü kazıyor. fransa’nın başındaki gülünç adamda 68’in kökünü kazımaya ant içmiş bizim sözde statüko karşıtları da. hala statüko karşımızda biz statükoyu değil ilericileri eleştiriyoruz. biraz komik ve bir o kadarda trajik olan şu 68 kuşağı dediğimiz zaman evet clinton’u sayabiliriz blair de sayabiliriz. bu gün siyaset, medya, sanat alanında bir çok ismi sayabiliriz. bunların hepsi 68 kuşağı olduğunu gururla söyleyebilir. bu insanların yaptıkları ile bütün bir 68’i yargılamamız imkansız. zira sonuçta genelleme yapmış oluruz ve gene son tahlilde bütün genellemeler yanlıştır. fransa 1 mayısında ki benedit ile ab parlamentosundaki benedit farklı olabilir. ama bu fransa 1 mayısında ki benedit gerçeğini değiştirmez. seattle de toplanan gençler 68’e kafa tutabilirdi belki ama bu gün yeni statükoya sırtını vermiş sözde statüko eleştirisi yapanların bunu yapmaya hakkı olduğunu pek sanmıyorum. yerisine daha iyisini koyamadığımız sürece deniz gezmişi yüz yıllarca tartışırız. yaptığımız sadece mastürbasyondur uzanamadığımız ciğeri mundar ilan etmektir. denizlerin yolu bok yolu dahi olabilir. ama bir bok olamamış özgürlük ve toplumsal sözleşme kütüğüne bir çivi çakamamış duvar sonrası yitik jenerasyonların fukuyama’nın haşin kahkahalarında boğulmaya mahkum oldukları da yadsınmaz bir gerçektir. adalet ( bahsedilen adalet küresel adalet ayrıca bkz: george monbiot,) çevresinde şekillenen yeni muhalefeti elinin tersiyle itekleyip statükonun( hadi ayrıntılı olsun “yeni” diye okuyun statükonun başını) ona sunduğu bir damla tüketme vandallığı sayesinde 68’i yermek akıl karımıdır. başta dediğim gibi bütün bunlar bana seksenlerin o soğuk gri ve boğuk havasını hatırlatıyor. seksenler nasıl bitmişti hatırlayalım o duvarı yıkanlarda özgürlük çığlıkları atarak bunu yapmıştı. artık savaş olmayacak artık özgür olacaktık, tarihin sonu idi. özgür kölelerin cesur yeni dünyasında yüce ford’un emirlerinde olacaktık. 90 yılında abd irak’a saldırdı, barışın hala uzak bir ülke olduğunu anladık. şimdi guantamano esirleri, ebu garip gibi insanlık utançları ile karşı karşıyayız. yılda 1 milyon kişiye yakın insan açlık yüzünden ölüyor! 90 centlik zıbın 2 dolarlık kinin yüzünden yüz binlerce insan ölüyor! dünya hiç o kadar güllük gülistanlık olmadı. olması için ne kadar mücadele ettik? şimdinin aslan statüko karşıtları bu gerçekleri de heybelerine koysunlar. küresel adaleti hakim kılmanın yolu demokrasidir demokrasinin yolu da onu statükonun silahı olmaktan çıkartıp gerçek sahiplerine halklara teslim etmektir.
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol