darbe günlükleri

independence
darbe gunlukleri tam metni biraz uzun ama yine de her birini ekleyeyim buraya.

bolum 1:

darbe günlükleri
nokta dergisinde 2007 yılında 29 mart-4 nisan arasında yayınlanan sayıda kamuoyuyla paylaşılan "darbe günlükleri" sayesinde, 2004 yılı içinde "sarıkız" ve "ayışığı" kod adı dışında bir de isimsiz üç darbe girişiminin atlatıldığı ortaya çıkmıştı.

günlüklerde hem darbe planları, hem de "darbe için gerekli toplumsal ve sosyal karışıklıkların meydana getirilmesinde medya ve akademik çevrelerin harekete geçirilmesi" amacıyla düşünülen eylem planları yer alıyor.

günlüklerde ayrıca, ergenekon operasyonu kapsamındaki son büyük gözaltı dalgasında polis tarafından gözaltına alınanlardan bazılarının adlarına da rastlanıyor.

işte kamuoyunda büyük etki yaratan o darbe günlükleri...

***
4 eylül 2003

günümüz ziyaret ve brifingle geçti. önemli ziyaretçim kara kuvvetleri komutanı org. aytaç yalman’dı. denk ve kafadar. kendisini 1993 yılından beri tanıyorum. ülkenin durumu ve ne yapabileceğimiz konusunda konuştuk. düşünce farklılığımız yok. hayret ettiğim, bu adamın komuta kademesinde sanki bölücü olarak tanıtılmasıydı. gayet uzlaşıcı ve mantıklı düşünen ve medeni bir insan.
14:30’da genelkurmay başkanı tarafından hava kuvvetleri k. ve mgk genel sekreteri ile beraber cumhurbaşkanı’na takdim edildik. cumhurbaşkanı, bizlere çok güvenen, bizlerden destek bekleyen bir insan. akp’nin yaptığı eylemlere karşı bizden destek arıyor. biz bu desteği ona vermek mecburiyetindeyiz. aksi halde devletin üst kısmında bölünme görüntüsü, bu adamlara teşvik olabilir.

5. eylül 2003
jandarma genel komutanı ziyaretime geldi ve malum meseleden konuştuk.

12 eylül 2003
sabahleyin genelkurmay başkanı bana hayırlı olsun ziyaretine geldi. kendisiyle açık olarak sohbet ettik. ilhami paşa’nın olayı ile beraber mgk, tersane, 28 şubat gibi olayların da aynı zamanda yayına geçirildiği ve bunun bir yıpratma kampanyası olduğunu kendisine anlattım ve "28 şubat için bir işlem yapacak mısınız" diye sordum. (nokta’nın notu: metinde kısaca "28 şubat" diye söz edilen şey, vatan gazetesinde 9 eylül 2003’te başlayan 28 şubat konulu yazı dizisi... dizide, çevik bir’in, harekete geçmeyi savsakladığını düşündüğü zamanın genelkurmay başkanı ismail hakkı karadayı’nın yakasına yapışıp hesap sorduğu anlatılıyordu.) "hiçbir şey düşünmüyorum, bizimle değil yani kurumla bir ilişkisi yok ama şahıslar ile ilgisi doğru. esasında birçok çirkin olay da oldu. ben şahidim. yaş toplantısında çevik bir genelkurmay başkanı’nın üzerine yürüdü ve bazı kişiler salondan çıkmaya davet etti" dedi. "yine de kurumumuzu zayıflatan bir yayın tarzı, bence bir açıklamaya değer" dedim.

22 eylül 2003

(...) 14:00’te genkur (genelkurmay -nokta) karargahına gittim. (...) bu takdimin bitiminden sonra 1 ekim meclis açılışına eğer tbmm başkanı kapıda bizleri türbanlı ve eşli olarak karşılarsa gitmeme kararı aldık. sonra bizler (komutanlar jandarma genel komutanlığı’na geçip çok özel olarak konuştuk. şu kararı aldık:
* akp hükümetini vazgeçirmek için neler yapılması konusunda yapılan hazırlıklar bu hafta genelkurmay başkanı’na takdim edilecek.
* incelemesi için kendisine fırsat verilecek ve sonra onun niyetleri ve görüşü sorulacak.
* eğer bizle aynı fikirde veya yakın ise yolumuza devam edeceğiz.
* eğer bir işlem yapılmasını kabul etmezse kendisine "ya sen çekil yahut da biz çekiliyoruz" diyeceğiz.
kısaca planımız bu. bu konuyu ve planı tartıştık. kara kuvvetleri komutanı ikide bir ne kadar rahatsız olduğunu belirtip, bir şeyler yapılmalı diyor. kendisinin yök konusunda attığı adımları bayağı benimsemiş. belki de hükümetin attığı bazı adımların reaksiyon göreceğini belirtmek bakımından iyi oldu ama, imam yine de bildiğini okuyacağı için yetki olmadığı sürece veya hükümet korkutulmadıkça yapılacak hiçbir eylem hükümeti kararından vazgeçirmeyecektir. neyse bu arada fırtına (hava kuvvetleri komutanı ibrahim fırtına-nokta) ayağa kalktı ve haydi hep beraber el sıkışalım dedi ve dördümüz ellerimizi üst üste koyup el sıkıştık! bana çok komik geldi.
ortalıkta sezdiğim kadarı ile jangenk (jandarma genel komutanı şener eruygur-nokta) kışkırtıcı rol oynuyor. illaki bir şeyler yapılmalıdır, diyor. geçen yıl neler olduğunu biz bilmiyoruz. ne olduğunu sordum, kara kuvvetleri komutanı orgeneral aytaç yalman cevap vermedi ama hep geçen yıl biz bunu gördük, bu adam korkak bir şey yapamaz. hükümet ile aynı düşüncede, farklı bir düşüncesi olmaz deyip duruyorlar. bu sıralarda milletin ihtiyacı olan bir şey de bizim aramızda doğacak bir gerginlik olabilir mi? çok dikkatli davranmalıyız, hele aramızdaki kopukluk olması yerine genkur’u da kazanarak ne yapacaksak yapmalıyız. bana bugün buraya gelişimiz bile bir tezgah gibi geldi.

26 eylül, 2003

sabahtan öğleye kadar özel çalışmayı yaptım. güzel hazırlanmış. bazı eksik noktalar vardı, onları not ettim ve öğle yemeği için kara kuvvetleri komutanlığı’na gittim. özel çalışma üzerinde konuştuk. hepimiz aynı fikirdeyiz. bu çalışma tüm ordu komutanları ve bizlerin fikirlerini yansıtıyor. bu çalışma kara kuvvetleri komutanı tarafından genkur. bşk’a verilecek ve onun reaksiyonu beklenecek. çalışma biraz muhtırayı andırıyor ama kara kuvvetleri komutanı’na onu yumuşatarak vermesini söyledik. eğer genkur. bşk. onaylamazsa problem o zaman başlayacak. ya o gider ya da biz gideriz. ama ülkenin gidişi çok kötü ve birilerinin buna dur demesi lazım. aksi halde kısa sürede iran’a döneceğiz.

genelkurmay başkanı adamların şeriatçı olduğuna inanmıyormuş

30 eylül 203

kara kuvvetleri komutanı’nı aradım, özel çalışmayı sahibine vermişti. dört noktada itiraz olmuştu. adamların şeriat devletini kurmak istediğine inanıyormuş... diğer gerekçeleri de önemli ama en nemlisi budur. yani esastan aramızda fark var. tedbirler ile genelde hemfikir olmuş. ben de kara kuvvetleri komutanı’na "bu çalışmayı kendisine vermek dahi önemliydi. bence iyi yaptınız. hemfikir olmak veya olmamak onun bileceği şey. eğer böyle devam ederse istifam çantadadır ve hemen verir ve giderim. dünya umurumda değil" dedim.
(...)
14:00-17:00 arasında kesintisiz konuklar geldi. birinci konuğum (e) or. edip başer’di. kendisi ile son durum nedir ve neler yapılabilir konusunda sohbet ettik. onun görüşü de benimki gibi adamlar ile dialog kurulması gerektiği şeklinde. dialog kurulmazsa husumet doğacak ve inandıklarımızı onlara inandıramayacağımız gibi. fark kemikleşecek ve hiçbir zaman kaybolmayacak.

7 ekim 3003

akşam ihl’ler ile ilgili yasa tasarısının meclise sevk edileceğine dair bir duyum geldi. (genelkurmay başkanı ve komutanlar bir yurt gezisindedir-nokta). haber her zamanki gibi jangenk’e gelmişti. bu, hükümetin ne kadar kararlı olarak cumhuriyet ve laikliğe karşı hareket ettiğini göstermekteydi. işin tuhafı yapabileceğimiz eylem ve alabileceğimiz tedbirler çok azdı. yemekte konuyu genelkurmay başkanı’na açmaya karar verdik.
(...)
bu arada imam hatipler ile ilgili tasarının meclis’e komisyona geldiğine dair haber geldi. yemekte genelkurmay başkanı’nın bir yanında ben diğer yanında kara kuvvetleri komutanı orgeneral aytaç yalman oturuyordu. hemen konuyu ihl ile ilgili yasaya getirdim. bunun kabul edilemez bir teşebbüs olduğunu kendisine söyledim. hatta ileride bu bizim harp okullarına ihl mezunu öğrenci kabul etmemize bile neden olabilir dedim. bana "beni çiğnemeden, benim üzerimden geçmeden bunu çıkaramazlar, ama sizler de konuyu abartıyorsunuz. itiraz etmek iyi ama bir öneri hazırlamamız ve diğer meslek okullarının üniversiteye girişleri için önlerini tıkamamız lazım" dedi. sonra bana kendisinin kafasındaki çözümü anlattı. "ihl’ler normal liseye ek olarak din dersleri okuyor. bu nedenle onların üniversiteye girmesi normal ama bu kadar ihl’ye gerek yok onun için gerektiği kadarını bırakıp geri kalanlarını normal liseye dönüştürelim" dedi. ben de kulaklarıma inanamayarak onu dinledim. dini düşünceler ile yetiştirilmiş, bir olayı sebep sonuç ilişkisi yerine yüce yaratanın neden olması ile açıklayan bir kafa yapısının nasıl bir bilimsel öğrenim göreceğini anlamak zor. daha doğrusu üniversitenin yobazlaşması anlamına gelecek olan bu adımı açıklamak mümkün değil. diğer yandan da aytaç paşa da aynı şekilde onu sıkıştırmaya devam etti. akşam oldukça tedirgin oldu ve suratı asıldı. yemek bittikten sonra ayrıldık ve yattık.

hepimiz şüpheleniyoruz: genelkurmay başkanı dinci mi?

8 ekim 2003
sabah ufuk beni erkenden kaldırdı. (komutanların gezisi devam ediyor-nokta). kara kuvvetleri komutanı bizlerle 07:35’te görüşmek istiyormuş. toplandık. konu ihl yasa tasarısı. dün akşam komutan ile yaptığı görüşmeden çok rahatsız olmuş. komutan ona aldırmaz bir tavır ile cevap vermiş. ben de kendisine bana söylediklerini anlattım. şaşırdı kaldı. karargahlarımıza bu konuda ayrı ayrı çalışma yaptırmaya karar verdik. sonunda cuma günü bu çalışmaları birleştirip seçenekli bir öneri ile genelkurmay’a göndermeye karar verdik. mühim olan bundan sonrası ne olacak. genelkurmay başkanı yazdıklarımızı kabul ederse sorun yok. etmezse ne yapacağız. kahvaltıya oturduk. komutan yorgun gözüküyordu. sebebini sorduk. "dün gece uyuyamadığını ve ihl yasasından tedirgin olduğunu" söyledi. bu sözler dün gece onun huzurunu kaçırdığımızı gösteriyordu. bilhassa kahvaltı sırasında hurşit paşa "gazetelerde ihl ile ilgili haberleri gördünüz mü" diyerek bilerek ve planlı bir şekilde konuyu açtı ve genelkurmay başkanı’nı konuşturmaya başladı. her taraftan sıkıştırmaya başladık.
kahvaltıdan sonra hemen karargahı aradım ve talimat verdim. diğer taraftan da kocaeli üniv. rektörünü aradım ve ona da rektörler olarak bu işi hemen ve sert bir şekilde protesto etmelerini, arkalarında olduğumuzu söyledim. sonra önce hava eğitim k. korg. nuri solakoğlu’nu, sonra landsoutheast org. orhan yöney ve güney deniz saha k. kora. lütfü sancar’ı ziyaret ettik. tüm gittiğimiz komutanlar bölgelerindeki irtica durumu ile ilgili bilgi verdiler. aramızdaki durum şöyle: hiç birimiz genkur’un cesur bir kişi olduğunu zannetmiyor. akp hükümetine karşı zaman kazanmak için bizi oyaladığını zannediyoruz. geçen yıl biz yoktuk ama olanların anlattığına göre hükümetin attığı her anayasa karşıtı harekete yumuşatıcı bir bahane bulmuş. geldiğimden beri benim gözlemim de aynı. hükümet ile adeta gizli bir anlaşması varmış gibi davranıyor. halk nazarında zemin kaybettiğimiz ve gözden düştüğümüz, halkın güvenini kaybettiğimiz kesin olmakla beraber gerekli davranışı sergilemiyor ve hala hükümet ile iyi geçinmeye gayret ediyor. belki de hafif anlamda yaptığı çıkışlar da danışıklı dövüş. sanki bizi askıda tutmak ve yumuşatmak gibi bir misyonu var.
kara kuvvetleri k. sonunda işin başına kalacağını biliyor. bu nedenle çok dikkatli ve her olayı takip ediyor. yaptığı her hareketin duyulmasını ve anayasal kurumların yalnız olmadığı intibaını vermek istiyor. çok dürüst ve güvenilir insan. jangkk tam bir şahin. genkur. hakkında bir kanaate sahip olmuş ve o kanaat kendisinde bir saplantı haline gelmiş. genkur. ne yaparsa yapsın şüphe ile karşılıyor. ona göre genkur. bizi oyalıyor. kendine göre hesapları da olabilir. havacı bence hala ortalığı tartıyor. ama güvenilir biri. hepimiz aynı şekilde birbirimize güvenerek hareket ediyoruz. herkesin anlamadığı veya şüphelendiği birkaç konu şunlar.
* hükümetin adamı mı?
* dinci mi?
* bizi oyalıyor mu?
(...)
erzurum’a giderken uçakta kara kuvvetleri komutanı’na "eğer komutan bizimle aynı fikirde olmazsa onu da aramıza alarak beşimiz birden istifa edelim. etmek istemezse zorlarız" dedim. bu fikir onun çok hoşuna gitti. ayrıca "umarım iş bu noktaya gelmez. daha önce atacağımız adımlar da var. genkur’da brifing vererek durumu basına açıklamak, genkur. bşk. tarafından hükümete mektupla uyarıda bulunmak gibi yapacaklarımız var" dedim. erzurum’da da aynı konuşmalar cereyan etti.
uçakla diyarbakır’a giderken kara kuvvetleri komutanı ile artık çok yakınlaşmıştık. bana, "bu sene geçen sene gibi olmayacak demiştim ve nitekim de öyle oluyor. havacı (bir önceki hava kuvvetleri komutanı cumhur asparuk-nokta) ve denizci (bir önceki deniz kuvvetleri komutanı bülent alpkaya-nokta) geçen yıl gidip hilmi paşa’ya biz seni destekliyoruz dediler. bir kere dahi oturup bu konuları aramızda konuşmadık. bu sene rahat rahat aramızda konuşuyoruz ve en güzeli artık gülüyoruz. şu gezinin böyle olacağını hiç düşünmemiştim. hiç yorgunluk hissetmiyorum ve artık çok mutluyum" dedi.
kara kuvvetleri komutanı ilave olarak "ben geçen yıl da yıl başında bu yılki özel çalışmaya benzer bir mektup yazıp verdim. çok tedirgin oldu ve bir müddet bana karşı tavır takındı" dedi. diyarbakır’a indik. ankara ile konuştum ve hazırlıkların istediğimiz gibi gittiğini öğrendim. bu arada rektörlerden de ilk tepki geldi.

13 ekim 2003
önemli bir konuda da ihl ile ilgili olarak yapılan sert açıklamaydı. "genelkurmay ikinci başkanı orgeneral ilker başbuğ, imam hatip mezunlarına üniversiteye giriş kolaylığı sağlayan tasarının anayasa’ya uygunluğu konusunda "ciddi endişeleri bulunduğunu" söyledi. başbuğ, ihtiyacın çok üzerinde olan imam hatip liselerinin (ihl) sayısının daha da artırılmak istenmesini de anlayamadıklarını belirterek "mezunların ne olduğunu takdirinize sunarız" dedi.
(...)
kara kuvvetleri komutanı’nı aradım o da beni arayacakmış. çok memnundu. zorlayarak da olsa genkur’a istediğimiz açıklamayı yaptırmıştık. genelkurmay başkanı’nın dinci bir görüşü desteklediğine karar verdik"

25 ekim 2004

16.30 da öne hava kuvvetleri k. ve sonra da kara kuvvetleri komutanı’na gittim. ibrahim bana çok dertliydi. arkadaşım seninle paylaşmak istediğim bazı şeyler var dedi. bir gün önce gazetelerde kayseri orduevi’nde türbanlı olarak içeri alınan bazı kişilerin ve valinin resimleri vardı. bunun için genelkurmay başkanı’nı görmeye gitmiş. "bu çok ciddi bir konu, ben garnizon komutanı olan tümgenerali ankara’ya tayin etmeyi düşünüyorum" demiş. esasında olay tam anlamıyla valinin bir tezgahı. türbanlıları bir anda içeri sokup sonra da resimlerini çektirmiş ve gazetelere dağıtmış. sonradan türbanlılar çıkartılmışsa da bir işe yaramamış. genelkurmay başkanı bu konuda "ama bu çok ciddi bir iş, bir kısım halk buna karşı tepki gösterebilir. onun için bunu yapamayız. sonra generale yazık olur" demiş. fırtına devamla "generale bir şey olmayacak sadece buraya tayin edeceğiz" demesine rağmen kabul etmemiş ve "o zaman senin de istifa etmen gerekir" demiş. fırtına da "hemen şimdi istifa ediyorum ve bu konuşmamızı da derhal bir basın toplantısı yaparak açıklıyorum" demiş. genelkurmay başkanı olay ciddiye binince mayna ederek kıvırmaya başlamış ama bizim fırtına bir kere çileden çıkmış ve bu tehdit onun çok ağrına gitmiş. kendisini teselli ettim ve her türlü desteğimin ondan yana olduğunu söyledim.
beraberce kara kuvvetleri komutanlığı’na gittik. jangenk da geldi. daha biz yeni içeri girmiştik ki genelkurmay başkanı kara kuvvetleri komutanı’nı aradı ve abd’nin isteği üzerine hükümetin irak’a asker göndermekten vazgeçtiğini ve bu mevzuda biraz sonra general jones’un kendisini arayacağını ve kendisine ne söylemek gerektiğini sormuş. az sonra da beni aradığına dair haber geldi. ben de kendisini aradım. bizim hep beraber olduğumuzun haberini almış. sesi çok bozuktu. herhalde bizim ondan habersiz toplanmamız onu çok rahatsız etmişti. bana da aynı soruyu sordu. hepimiz hemen birkaç konu tesbit ettik ve aytaç paşa’ya verdik. o da bunları hemen kendisine bildirdi. sonra kendi aramızda konuşmaya başladık. bu toplantıyı ben talep etmiştim. önemli bazı konular konuştuk. ibrahim istifa olayını açıklayınca kızılca kıyamet koptu. kara kuvvetleri komutanı orgeneral aytaç yalman çok bozuldu ve kendisine ait benzeri bir olayı anlattı. ekim ayı başında harp okulları açılışı için yapılacak konuşmada hepimiz mesajlar vermeye karar vermiştik. genelkurmay başkanı açılıştan bir gün önce kara kuvvetleri komutanı’nın konuşma metnini istemiş, o da ben size bu metni veremem demiş. gm (genelkurmay bşk. nokta) peki ben kuvvet komutanlarının metinlerini kontrol edemeyecek miyim demiş. o da hayır edemezsiniz, diye cevap vermiş. bunun üzerine hepimiz artık bu genelkurmay başkanı ile işlerin yürüyemeyeceğine, kendisinin başka menfaatler peşinde olduğuna, korkak ve hükümet yanlısı olduğuna, dıştan cumhuriyetçi gözükmekle beraber içeriden dinci bir görüşü desteklediğine karar verdik. bunun üzerine ben de şunları söyledim:
- ab’nin ilerleme raporu bizim için büyük bir şans oldu. bana kalırsa ab intihar etti. artık bundan böyle bizi almak istediklerine zor ikna edeceklerdi. bizim bundan sonra yapmamız gereken ab’nin bizi istemediğine dair olan konunun üzerine giderek her tarafta bunu yaygınlaştırmamız. böylelikle hükümetin eline geçmiş olan ab kozunu elinden alarak onları iç siyasete döndürerek bizden korkar hale getirmemiz lazım. bunu yaparken de daima sert açıklamalardan kaçınmamalı ve onlara gerekirse her şeyi yapabileceğimiz intibaını vermeliyiz, dedim. tabii bu arada en önemli konu kıbrıs ve mahalli seçimler. kıbrıs’ı istediğimiz şekilde çözümsüz olarak bırakmalıyız ve bu arada kıbrıs muhalefetinin seçimi kazanmasını da önlemeliyiz. böylece ab’ye ikinci bir darbe vurabileceğiz. mahalli seçimler için muhakkak bir alternatif cephe yaratılmasına çalışmalı ve bu adamların ankara ve istanbul’u da kazanmalarını önlemeliyiz, dedim. ne yapacaksak bir an önce yapmamız lazım geldiğine inanıyoruz. önümüzde daha vakit olduğu için bugün konuştuklarımızı dönüşte yazılı olarak kara kuvvetleri komutanı’na vereceğiz ve kendimize artık bir çalışma programı yapacağız.

15 kasım 2003
sabahleyin "allied action" nato tatbikatını izlemek üzere ayazağa’ya gittim. akşamki yorgunluğuma rağmen sabahleyin dinç bir vaziyette kalkabildim. hosim’de diğer komutanlar ile buluştuk. genelkurmay başkanı, kara kuvvetleri komutanı, jangenkk oradaydılar. beni neşe ile karşıladılar. kara kuvvetleri komutanı "sana anlatacaklarım var, bugün bana biraz zaman ayır" dedi (...) tatbikatın bitiminden sonra kara kuvvetleri komutanı ile harbiye orduevi’ne gittik. kara kuvvetleri komutanı anlatmaya başladı:
- pazartesi günü alışılmış şekilde kendisine haftalık bilgi vermek üzere aradım. sesi biraz tuhaftı ve buruktu. ben anlamamazlıktan gelerek kendisine anlatmaya başladım. bitirince o bu sefer konuşmaya başladı.
- cuma akşamı sizleri aradığımda hepinizi benden habersiz olarak senin orada toplanmış bir durumda buldum. benden habersiz toplanmanıza da üzüldüm.
- bizler muhtelif zamanlarda çay içmek sohbet etmek için toplanıyoruz. bu ilk değil. bugüne kadar kaç kere toplandık. bu sefer de istek özden’den geldi ve son gelişmeleri, kıbrıs, ab gelişme raporunu hep beraber değerlendirelim istedi. biz de bunun üstüne toplandık. bunda ben bir yanlış taraf görmüyorum. eğer size karşı bir hareket içinde olduğumuzu zannediyorsanız yanılıyorsunuz. zira böyle bir iş herhalde resmi dairelerde olmaz. onun için de endişenizi anlamadım.
- yine de bana haber verseydiniz ben de gelirdim veya niye bu konuları benimle paylaşmıyorsunuz. bunları söylerken sesini yükseltmeye başladı. benim huyumu çok iyi bildiği için ben de sesimi yükseltmeye başladım ve.
- o zaman size söyleyeceklerim var. 312 kişi "onbaşı bile olamayacakları general yapıyorlar" diye bir gazetede haber yayınlandığında mahkemeye veriyor ve siz buna katılmıyorsunuz. herkes bize acaba genelkurmay başkanı akp partisinden mi yoksa, tsk’den değil mi diye soruyor. cevap vermekte güçlük çekiyoruz. neden bizimle beraber siz de mahkemeye vermediniz.
- genelkurmay başkanı’nın o kadar bir gizemi olsun. ben sizlerin de yani kuvvet komutanlarının da vermesini tasvip etmedim. bir gazetede küçücük bir köşede yer alan bir haber şimdi büyüdü, tasvip eden var etmeyen var.
- bunu nasıl söylersiniz. zaten halk üzerinde itibarımız gittikçe zayıflıyor. siz kalkmış neler söylüyorsunuz. bu yakıştırmayı tsk’da kim kabullenebilir ki. sizin bizimle olmamanız bizleri çok üzdü. diğer bir konu siz "sizlerle konuşmak istiyorum, benimle toplanın" diyorsunuz ama bugüne kadar hiçbir şeyi bizle paylaşmadınız. biz yayınladığınız bildirileri gazetelerden öğrendik. bizdeki intibanız siz bizle bu konuları paylaşmak istemiyorsunuz, şeklindedir. size söylemek istemezdim ama geçen yıl size en fazla desteği kim verdi. şöyle bir düşünün.
- tabii ki sen verdin ve sana çok müteşekkirim.
- o halde nasıl olur da böyle birşeyi bizim hakkımızda düşünebilirsiniz.
son sözleri söylememin gayesi geçen yıl eğer ben ona karşı çetin doğan ile birlikte olsaydım onu paramparça edeceklerdi.
ama ben öyle yapmadım. konuşmamız bundan sonra tatsız bir şekilde sona erdi. 11 kasım günü kendisi yurt dışına gitti. ben de ilker’e gittim (ii başkan). yaptığımız özel çalışmanın ne olduğunu sordum bana:
- biz de bir grup kurduk. komutan sizinkileri okudu. grup bizim ve sizin önerilerinizi birleştirerek bir öneri hazırlayacak ve bunu sizlere göndereceğiz. sonra bu konuyu askeri şura’ya getirerek tartışıp herkesin fikrini alacağız. bilahare de sonucu cumhurbaşkanı’na götüreceğiz, sonra da başbakan’ı buraya davet ederek kendisi ile bu konuyu görüşeceğiz. bizim planımız bu şekilde. yani sonuçta bir nevi "muhtıra" olacak.
- ilker sana ayrılırken söyledim. şahsi menfaatlerin sakın ülke menfaatlerinin önüne geçmesin. tekrar aynı şeyi söylüyorum. yapmazsın ama yine de unutma.
böylece genelkurmay’ın planı ilk defa belli oluyordu. bu plan üzerinde kara kuvvetleri komutanı ile tartıştık. zira bazı konuların açığa çıkması gerekiyordu. onlar bize çalışma sonuçlarını verince bizim bu konu üzerinde çalışmamız ve konunun hafifletilmesini önlememiz gerekiyordu. diğer bir konu şura’daki bu öneriler tartışılırken başbakan olmamalıydı. zira bu şekle gidilirse olay normal bir şura tartışmasına dönecek, kendisi hiç konuşmayacak buna mukabil bizleri konuşturarak aynen çetin doğan’ın durumuna düşecektik. buna engel olunmalıydı. her kafadan bir ses çıkmasını önlemek için de şura öncesi bir toplantı yapılarak herkes ayın hizaya getirilmeliydi. önceden nabız yoklandığı için hiçbir çatlak ses çıkacağını zannetmiyorduk. hatta kara kuvvetleri komutanı, yaşar (büyükanıt, o sırada 1. ordu komutanı-nokta) ile de görüşmüş. ben de bu konuyu çok merak ediyordum. zira yaşar ileride g (genelkurmay başkanı-nokta) olabilecekti.
ama o da kendinden beklendiği şekilde "önümüzde iki seçenek var. ya bu iktidara hiç sesimizi çıkarmayacağız. ya da sopa zoru ile istediğimizi yaptıracağız" demiş. kendisinden ben de bunu beklerdim. ama gene de onun durumunu takdir edip mümkün olduğu kadar kendisini korumamız lazım. ilker için de aynı şeyi konuştuk. her ikimiz de ilker’in zafiyetinin olduğunu ve şimdiden ikbal heyecanına düştüğü şeklinde oldu. çok pasif davranıyor ve durumu idare etmeye çalışıyordu. bence de genelkurmay başkanı ağustos 2004’e kadar durumu idare edip kara kuvvetleri komutanı ve jangenkk’un gitmesini bekleyecek ve ondan sonra da üzerimizde tam bir hakimiyet kurmaya çalışacaktı. diğer üzerinde konuştuğumuz bir konu da eğer başbakan kendisine söyleyeceklerimizi hiç nazarı itibara almazsa ne olacaktı. o zaman daha şura toplantısında bu iç işin de kararı alınmalıydı. zira bundan sonraki şura toplantısı ağustos 2004 ayındaydı. bu arada kara kuvvetleri komutanı bana
- şener’in (eruygur-nokta) bazı sivri fikirleri var. o bizden biraz farklı bu konulara yaklaşıyor. ama onun fikirlerini benimsemek şimdilik mümkün değil. çok dikkatli olmalıyız, gereksiz yere tırmandıracak hareketlerden kaçınmalı ama az derecede de reaksiyon göstermemeliyiz.
- katılıyorum. ben jandarma genel komutanı orgeneral şener eruygur’un fikirlerinin ne olduğunun başından beri farkındayım. amacımız mümkün olduğu kadar beraberce hareket etmek. bu nedenle ne yapıp edip genelkurmay başkanı’nı kendi yanımıza çekmeliyiz.
hatta bence bu hafta topluca ona gidelim ve açıklamada bulunalım. yaptığımız her şeyin ona destek vermek için olduğunu ama kendisi bizimle beraber olmak istemezse bizim buna devam edeceğimizi ve bu olaylar aleyhimize işlemeye devam eder ve o bizden ayrılırsa o zaman da "biz tsk’nın imajını koruyamadık o nedenle hep beraber siz de dahil istifa ediyoruz" diyerek ayrılırız.
- bu işleri bu yıl sizler ile konuşmak çok iyi, geçen yıl ben çok yalnızdım. bülent (bir önceki deniz kuvvetleri komutanı bülent alpkaya-nokta) kendisine gidip ben sizi destekliyorum onlar ile beraber değilim ve siz doğru yapıyorsunuz deyince biz şener ile yalnız kaldık. onlar havacıyı (bir önceki hava kuvvetleri komutanı cumhur asparuk-nokta) da yanlarına alarak bir grup oldular. buna rağmen çetin’e karşı ona elimden gelen desteği verdim. ama bülent bize bir yıl kaybettirdi. onu biz terfi ettirdik ama ben o adamın böyle bir tip olduğunu tahmin etmiyordum.
- tabii biliyorsunuz o bunları niye yaptı. sadece üçüncü yıla uzamak istiyordu. bunun için de genelkurmay başkanı’nın onayına ihtiyacı vardı. bu yüzden ona yaranmak için ülke menfaatlerini ayakları altına aldı. biz dışardan geçen yıl olayları böyle görüyorduk.
- ben bunu altı ay önce fark ettim ve genelkurmay başkanı’na giderek ağırlığımı koydum. bülent’i uzatmak gibi bir niyetiniz olduğunu seziyorum, böyle yaparsanız çok yanlış yaparsınız, üstelik ben bunu tasvip etmiyorum dedim. ağırlığımı koyunca bana rağmen bunu yapamadı. bu sene de ben artık gideceğim ama onun kendi adamlarını terfi ettirip istediği yerlere getirmesine engel olacağım.
- bizden her türlü destek. beraber listeleri yapalım. biz fırtana da dahil her türlü desteği verdik bile dedim.
- genelkurmay başkanı’nın esasında başka amaçları var. kendini tsk’ne yenilikler getirmek ve çağ açmak misyonuyla yükümlü sayıyor.
- benim kanaatim de aynı. kendisinin uygulamalarından anladığım kadarı ile tsk’ni msb’ye bağlayacak ve kuvvet komutanlarını da kendisine danışman gibi yardımcı olarak alacak. küçülecek ve tüm kuvvetlere emir veren bir komutan haline gelmek istiyor. bir çok şeyi birleştirmesi, bunun bazı ipuçları gibi geliyor. kafasında müştereklik adı altında yatan bu fikirler olduğunu zannediyorum dedim.
- bana rağmen kk’ni küçültemez. ama senin haklı olduğun değerlendirmeler var. daha karargaha gelir gelmez adli müşavire genelkurmay’ın msb’na bağlanmasının hukuki ve fiili sonuçları ne olabilir diye bir inceleme yaptırdı.
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol