ne mutlu türküm diyene

kurban
lozan barış antlaşmasıyla yarı bağımlı millet durumundan kurtulup milletlerarası siyaset dünyasında bağımsız ve ileri devletler arasına geçen yeni türkiye, kurucusu atatürk’e göre, yine kendisine lâyık yeri bulmuş değildi. çünkü, büyük türk hissediyordu ki, dünya, bu siyasî zaferin bütün şerefini kendisine ayırmakta ve türk milletine halâ eski gözle bakmaya devam etmektedir. asırlık kanaatler kolay kolay yıkılır mı ? avrupa kütüphaneleri türkler hakkında çok yanlış bin bir çeşit belge ile doludur. bunlara göre türk cengaverdir, cesurdur; fakat her türlü medeniyetten mahrumdur. barışta uyuşuk, tembel; savaşta acımasız ve yıkıcıdır. orta asya’dan çıkıp avrupa’ya saldırıp yayılışı, medeniyet dünyası için bir belâ, bir âfet olmuştur. kuvvet ve fırsat bulursa yine öyle olacaktır. gerçi, bu milletin içinden zaman zaman bazı yüksek ve akıllı devlet adamları çıkmamış değildir. fakat bunların çevrelerine tesirleri yalnız yaşadıkları müddetçe devam etmiştir. ve kendileri sahneden çekilir çekilmez, türk milleti yine her zamanki uyuşukluğuna düşmüştür.hem de bakalım, bu adamlar halis türk ırkından mı idiler? ne gezer bunların kimi macar, kimi boşnak, kimi arnavut, kimi rum’dan, ermeni’den, hattâ yahudi’den dönmedir. ibnî sina bir arap alimidir, mevlânâ bir fars şairidir.
evet, tarafgir ve iftiracı avrupa yazar ve tarihçileri türk milletine, arada bir büyük bir adam yetiştirmiş olmak şerefini bile verememişlerdir. ve nihayet gün gelip, mustafa kemal’i de bizim elimizden almaya kalkmışlardır. onu ya ana, ya da baba tarafından türk’ten gayrı bir sürü ırka mal etmek istemişler veya hiç değilse bu kadar yüksek bir insan örneğinin türk dünyası gibi geri ve çorak bir çevreden çıkmış olmasına üzüntülerini belirtmişlerdir.
atatürk, bunların hepsini görüyor, okuyor ve içleniyordu. gece gündüz bütün düşüncesi, bütün hırsı bunu bir an önce değiştirebilmekti. türk milletine o kadar derin bir güveni vardı ki, bütün dünya rekorlarının yeni türk nesli içinden çıkan teknik ilim ve hüner sahipleri tarafından hemen kırılmak üzere olduğuna kaniydi. her fırsatta özellikle kendi büyüklüğünden söz eden yabancı devlet temsilcilerine tekrar et-mekten usanmadığı "bu millet benim gibi daha binlerce mustafa kemal çıkarır" sözünü atatürk’ün yalnız alçak gönüllülük için söylediğine kani değiliz.
ona ilk tarih merakını veren wells (vels)in eserinde attilâ’ya mal edilen şöyle bir söz vardır:
"- ben sizin gibi asîl bir adam değilim. fakat asîl bir millettenim. wells, türk serdarının batı roma’yı fethettiği zaman, gösterişli bir kıyafetle karşısına çıkan bir romalı yöneticiye böyle söylediğini rivayet eder. atatürk, ömrünün sonuna kadar bu fıkrayı ve bu sözü tekrar etmekten özel bir haz duyardı. sonradan yavaş yavaş bu söz onun ağzında "ne mutlu türk’üm diyene!" hitabı şeklini aldı.
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol