no wow

seeyouindisneyland
the kills nasıl bir gruptur ki böyle ilginç şeyler yaparlar ve yine de isimlerini pek bilen olmaz? bilmiyoruz. yok aslında biliyoruz; ikinci albümde batan grupları kimse sevmez, ama bu sefer seviyoruz. ilkalbümlerinden dolayı saygımız var da o yüzden seviyoruz.



şahsen benim kendileri ile tanışmam sabahın köründe okula gitmek için hazırlanırken, açık kalmış televizyondan duyduğum mükemmel melodiye kapılmam sonucu gerçekleşti. fried my little brains’in etkisine kapılmamak mümkün değildi zaten, albümlerini bulmam da ters orantıda zor olduğu için "anılı" bir grup diyebilirim kendim için.



ancak kötü kısım şudur ki ilkalbüm keep on your mean side ne kadar güzel, ne kadar gürültülü, toy ve "cool"sa ikinci albüm, yani no wow da bir o kadar yapmacık, üstünde düşünülmüş, gürültüleri yok edilmiş bir albüm.



durun! okumayı bırakmayın sakın! albüme iyi diyemiyorum evet; ancak bu durum albümde birkaç harika şarkı olduğu gerçeğini de değiştirmiyor.



açılış şarkısı olan ve albüme adını veren no wow, muhtemelen sonsuz enerjiye sahip güzel vokalist vv’nin sesiyle ciddi anlamda gaza getirici ve coşturucu. ikinci şarkı ve ikinci 45’lik love is a deserter ise “new york sokaklarında bağıra çağıra söylenmesi gereken şarkılar” listesi yapılsa ilk 3 için savaşabilecek, büyük ihtimalle de ilk 5’e girebilecek kadar "iyi". dead road 7, vv ve hotel’in, "johnny cash’ten duymak istediğiniz şarkınız" sorusuna ortak cevaplarıymış. kulak tırmalayan riff’lerle bezeli oluşu, drum machine’in en çok hissedildiği şarkılardan biri olduğu ve sözleri de düşünülünce ("go down there if you wish / dead road seven is a bitch") albümün en güçlüleri arasına hemen giriveriyor. the good ones, "my little sister’s eyes so wide / must have been the size of the city" gibi sözleri ve "did you get the real good ones?" diye ısrarla soran nakaratının gücüyle, ilk 45’lik olarak seçilmeye en uygun şarkı olduğunu kanıtlıyor.


albümün geri kalanı, ne yazık ki başı gibi enerjik devam etmiyor. at the back of the shell’i saymazsak, sırasıyla sweet cloud, rodeo town ve mudermile’ı dinledikten sonra, son yarının oldukça yavan olduğunu söyleyebiliriz. kapanış şarkısı ticket man ise "here’s the ticket, what’s the problem / too many tickets is the problem, man" sözlerinin sürekli tekrarlanmasından dolayı, ne anlattığı tam olarak anlaşılamayan bir şarkı; ve muhtemelen gelmiş geçmiş en kötü kapanış şarkılarından biri. keep on your mean side’ın bombalarından cat claw ayarında bir şarkı ise maalesef bu albümde bulunmuyor. aslında albümü, son yarısındaki tüm şarkıları çıkartarak ep olarak piyasaya sürselermiş, hem mükemmel bir ep sahibi olacaktık, hem de the kills’e olan saygımız sarsılmamış olacaktı. bir o şarkıya, bir bu şarkıya geçmeyi sorun etmeyeceklere önerilebilir. yine de fazla umutlanmasanız yerinde olur.
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol