benim diyen black metal grubundan daha soğuk, daha atmosferli ve daha orijinaldir. zaten tam da bir black metal grubu değildir. melodik death metal ile black metal arasında gidip gelen, enstrümantal, akustik bölümler barındıran, duyabileceğiniz en güzel piyano pasajlarını sunan bir gruptur. jon nodtveidt’in yoğun satanizm duyguları arasında yoğrulan şarkı sözleri ve benzersiz havasıyla, dissection bambaşka bir gruptur.
“rebirth of dissection”in hemen ardından yayınlanan üç adet şarkı, başta biraz korkutmuştu. dissection eski tarzını bırakıp melodik death metale mı geçmişti? albüm çıktığında, kritiklerdeki en büyük çelişkiler bu konuda yaşanacaktır diye düşünüyorum. bazıları “dissection melodik death metal olmuş” deyip burun kıvıracak (in flames hardcore olmuş), bazıları da aradan geçen on bir yılı ve bir müzisyenin zaman içerisinde zevklerinin ve müziğe bakış açısının değişebileceği gerçeğini de göz önünde bulundurup albümü ona göre değerlendirecektir. şimdiden söyleyeyim, eğer bu albümle ilgili bir kritikte düşük puan verildiğini görüp daha ilk satırlardan bu tür değişiminden dert yananları görürsem, o kritiğin kalan kısmını okumayacağım. tur içerisinde değerlendirilip düşük puan elbet verilebilir. ama bunun sebebi olarak “gitti black geldi melodik uhuhuhu” diyen yorumcuların yorumlarına değer vermeyeceğimi söylemek isterim. böyle düşünenler olursa, başta o çok sevdiklerine inandıkları dissection”a ihanet etmiş olurlar.
biz albüme geçelim.
“reinkaos” mükemmel bir albüm mü? on bir yılın ardından ortaya çıkarılabilecek en iyi şey mi? bir bakalım.
öncelikle albümde çok rahat olarak hissedilen bir duygu yoğunluğu var. bu hem nodtveidt’in mükemmel brütal vokallerinden, hem de acıklı melodilerden kaynaklanıyor. ama bu o tarz bir “kuzey rüzgarları hüzünlüdür hocam” hüznü değil. daha bir içsel, derinliği olan bir hüzün. şeytan’dan, hayalı imgelerden, astronomik konulardan bahseden sözler, bu vokalin içerisinde, olduklarından daha da kötü bir hal alıyorlar (olumlu anlamda kötü). herhangi bir dine inanmasam da, bir gün manyaklığım tutsa ve hadi ben bir grubun müziğini benimseyip satanist olayım desem, bu grup kesinlikle dissection olur. dissection müziği öyle bir havadadır ki, enstrümantal bile olsa o şeytan imgesini, diyabolikliği hissedebilirsiniz. ama tabii öyle bir niyetim yok.
şona sakladığım yorumu burada açık açık söyleyeyim. “‘reinkaos mükemmel bir albüm mü?” evet, “reinkaos” mükemmel bir albüm. “on bir yılın ardından ortaya çıkarılabilecek en iyi şey mi?” tür değişimi de göz önünde bulundurulduğunda, bence evet.
- neden mükemmel?
+ neden olmasın?
haydi başlayalım… öncelikle albümün kaydı bir şahane. ingilizce kritiklerde kullanılan ama türkçe karşılıkları pek bir şey ifade etmeyen tabirler var: “groovy atmosphere”, “crisp sound”, “crunchy sound”, “wall of sound” gibi. bu tabirler bu albüm için bire bir geçerli. türkçe’ye çevirmeye çalışırsam, kayıt kalitesi hem çok canlı, hem çok güçlü, hem tuhaf ama çok soğuk bir suniliğe sahip; bu sunilik dinleyen kişiye bir uzay boşluğu havası verebiliyor. özellikle gitar sound’u o kadar canlı ki, hem eşlik etmeden, hem de gitar yok mu gitar diye bakınmaktan kendinizi alamıyorsunuz. bu kusursuz gitar kaydı sayesinde, tüm akorlar pırıl pırıl duyuluyor ve beş, altı perdeye başılan akorlar arasındaki birer perdelik değişimler dahi kolayca anlaşılıyor. “wall of sound” kısmı içinse, melodilerin arkasını döşeyen power chord’ların gücü sayesinde kulaklarınızın her saniye cayır cayır gitarlarla dolduğunu söylemem yeterli olur sanırım.
şimdi de şarkılara geçelim (insan yeni bir dissection albümü yorumlama fırsatını fazla yakalayamıyor, bu yüzden olabildiğince tadını çıkarmaya çalışıyorum fark etmişsinizdir).
albüm tam da istediğim şekilde, dissection’in o alışık olduğumuz buz gibi akustik pasajlarından biriyle açılıyor ve adeta savaş hazırlığı yapan gitarlar görkemli bir şekilde geldikçe geliyorlar. karanlık melodiler daha ilk andan dissection diye bağırıyorlar. bir buçuk dakikalık “nexion 218″ adlı bu parçanın ardından, testament”ın “alone in the dark”ını hatırlatırcasına “beyond the horizon” giriyor. sözler elimde olmadığından bir şey diyemesem de, bazı şarkılarda olduğu gibi bu parçanın nakaratında da ingilizce dışında bir dil kullanılmış. şanskrit veya o tarz eski bir dil olabilir, ne desem yalan. nakaratıyla öne çıkan bir parça, ve albüm için de iyi bir açılış niteliğinde.
ikinci sırada “starless aeon” var. bu nasıl bir şarkıdır. her yanından klasik olacak bir şarkının karakteristikleri akıyor resmen. riff kalıplarından aralara sıkıştırılan ufak melodilere kadar her şey karanlık ve güç ile yanıyor adeta (”with strength i burn”). bu şarkının nakaratında da eğer nodtveidt çok kötü bir ingilizce telaffuzu sergilemiyorsa, ingilizce dışında sözler -yine muhtemelen sanskrit- bulunuyor. “starless aeon” her anıyla kapkaranlık bir profil çiziyor. özellikle 1.11′deki “artificial harmonic” (o gitar nasıl otuyor öyle aaah ah) ve daha da iyisi 0.46′da her şeyin susması ve birden tekrar patlaması.. her seferinde ben de patlıyorum içimden.
ardından “black dragon” geliyor ve yine yabancı bir dilde giriyor. akustik gitarlar distortıon’la dans ediyor adeta. “we evoke thee, black dragon of chaos.. we evoke thee, almighty dragon source.. awake now from your aeonic slumber.. rise up from the abyss.. dragon of forgotten lore, let your chaos rule forevermore…” diye giden sözler ve arkasında devam eden düz ama etkili gitarlarla, son derece etkileyici bir parça.
“dark mother divine” da yine “black dragon” gibi düz devam eden ama 3.40′daki iç acıtan riff ile coşan, coşturan bir parça. önceden yayınlanan üç parçadan biri olan ve ismini çok sevdiğim “xeper-i-set”, yine bayıldığım türde astronomi konulu sözlere ve nakaratında da güzel bir melodiye sahip. “xeper-i-set” ne anlama geliyor bilmiyorum ama ingilizce olmadığını biliyorum, zira jon nakaratı “keper i set” olarak telaffuz ediyor. yani “i” kısmını “ay” olarak değil, “i” olarak söylüyor. nile ve behemoth’ın şarkı sözlerinde kullandıkları türde eski bir dilden olmalı. grubun en büyük klasiği “where dead angels lie”daki efsanevi çığlığın bir benzeri de (tabii o kadar olamaz), bu parçanın 1.30′unda duyuluyor.
kısa enstrümantal “chaosophia”, ardından gelen “god of forbidden light”a bir açılış yapıyor ve “hail lucifer!” nidalarıyla giren bu parça da yine düz ama bir şekilde son derece kişilikli bir havada devam ediyor. albümün genelindeki basit ama düz yapıdan, kimi zaman septic flesh tadları aldım diyebilirim. hiç çaktırmadan ufak ama görkemli melodileri ile zehrini akıtan bu parça, blues tadları barındıran bir solo ve solo öncesinde çalınan melodinin iki perde yüksekten çalınan haliyle sona eriyor.
ve geliyoruz “reinkaos”a. tek kelimeyle bir ziyafet bu parça. kederli melodilerin birbirini kovaladığı bu ağır-orta tempolu parça, nodtveidt’in on bir yıldır içinde beklettiği hüznünün bir dışa vurumu gibi. özellikle 2.37′de giren kişim, duyulduğu anda dissection ismini akla getirecek kadar karanlık. dissection denince akla gelen ilk kelimenin neden “evil” olduğu da bir kez daha anlaşılıyor (türkçe karşılığı bu hissi tam olarak ifade edemiyor).
“internal fire” nakaratta duyacağımız melodinin kısa bir siluetiyle giriyor ve yine siyah alevler etrafımızı sarıyor. sözlerinde “six six six” kalıbını da içeren bu parça, kendinden sonra gelen şarkı “maha kali” olunca pek öne çıkamıyor ama yine de vasatın üstünde bir şarkı.
ve malesef son şarkıya geliyoruz. daha önce single olarak yayınlanan ve nedense çok dikkatimi çekmeyen bu şarkı, bence albümün en büyük bombalarından biri. büyük bir güç ve duygu yoğunluğu barındıran “maha kali”, belki de şimdiye kadarki en farklı dissection parçası. hinduizm’de “siyah olan” anlamına gelen ve yıkımın ve ölümün tanrıçasını simgeleyen “maha kali”, albümün genelindeki gibi yine düz devam eden ama bulabilene karanlık dehlizler sunan çok iyi bir şarkı. herkesçe böyle kutsanmayacağı açık tabii ki.
işte bitti. bir daha bir dissection albümü için yazı yazar mıyım bilmiyorum ama yeni bir dissection yapıtına gerçek zamanlı olarak bire bir tanıklık etmek, en azından benim açımdan önemli bir şey. kapanış cümlelerini de fazla uzatmayacağım. dissection ne yaparsa yapsın, alabilene her zaman için kaliteli, daha da önemlisi duygusal yönden dopdolu bir müzik sunar. bu albümü beğenmeyenler de mutlaka olacak. ama dissection’ın gerçek anlamda takipçisi olanlar, grubun müziğindeki manevi tarafın da farkında olanlar olacağından, en azından bu kitle albüme gereken değeri verecektir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?