arabesk

darklord
‘50’li yillarin sonlarinda, ulkemizde bir anda gelismeye baslayan carpik kapitalizmle, buyuk sehirlerde ardi ardina fabrikalar kurulmaya baslar. bu fabrikalar, sehir merkezlerinde yogun bir is gucu ihtiyaci dogurur. oyle ki; hizla kurulan fabrikalara, sehirlerde yasayan nufus yetemez olur. bunun uzerine kirsal kesimde yasayan halk; sehre ozendirilir. koyluler, sehirlere gocerek fabrikalarda calismaya tesvik edilir. buyuk bir goc dalgasi baslar. kapitalizmin zamanla, ve ihtiyaclar cercevesinde degil; dogal olmayan bir sekilde yukaridan asagi ve bir anda kurulmasi, carpikligi, dengesiz bir nufus hareketini beraberinde getirir. sehirler, koyunden gocen vasifsiz milyonlarla dolup tasar. bunlardan kimi kendine is bulur, kimi oyle goctuguyle ortada kalakalir. bir yandan aclikla bogusulmaktayken, diger yandan kalacak yer sorunu cok buyuk bir bicimde kendini hissettirmektedir. sehrin disinda, merkeze uzak kirsal alanlarda yaptigi barakalarda yasamaya calismaktadir. yuzbinlerce kisi, umdugunu bulamamanin hayal kirikligi icindedir. yasam sartlari hafiflemek bir yana, olabildigince agirlasmistir. bilmedigi topraklarda, bilmedigi insanlarla icice yasar. sehrin merkezinde yasayan, sehrin yerlilerince horlanarak yabani insan muamelesi gorur. sokaklar yan kesicilerden, hayat kadinlarindan, dolandiricilardan gecilmez olmustur. ‘70’li yillara gelindiginde artik bu celiskiler iyice belirginlesmis, saflasmalar baslamistir. herkes ama herkes kandirilmis olmanin verdigi bir ofkeyle doludur. bu yillar ulkedeki devrimci muhalefetin de yukseldigi yillardir. herkesin ofkesi de bu sekilde orgutlenerek, baskaldirma seklinde ortaya cikmaz. iste arabesk boyle bir ortamda sekillenen, hayat bulan bir tarz olarak hizla yukselmeye baslamistir.

cekilen cileler, sila hasreti, acilar, horlanmalar, gecim sikintisi, ask acilari; yoksul halkin yasaminda var olan her sey ama her sey bu muzigin konulari arasindadir. fakat bunlari alabildigine ezik, umutsuz, kederli, kaderci islemektedir. aglayan, inleyen, degistirmek gibi bir derdi olmayan, kabullenen bir tarzdir ortadaki. sarkilarin ’cok cileler cektim esi bulunmaz, hep icime attim sesim duyulmaz’ gibi sozlerinin yaninda muzikte de umutsuzluk hakimdir. tum cileler toplumsal olmaktan cikarilip kisisellestirilir. herkes sarkilari sadece kendisiyle ozdeslestirir. tum bunlar o kadar ustaca islenir ki ’bunu dinleyip de icmemek’ elde degildir. arabesk muzigin calindigi pavyonlar, birahaneler, gece kulupleri ardi ardina kurulmaya baslar. ortalik bu tip mekânlardan gecilmez olmustur. bir salgin gibi, bir virus gibi hizla yayginlasmistir. sehir yasamindan umdugunu bulamayanlar, arabesk esliginde kendini ickiye vurmustur. bu sekilde kismen sorunlarindan kacmakta, onlardan uzaklasmaktadirlar. artik, dolmuslardan taksilere, isyerlerinden evlere, kahvehanelerden meyhanelere kadar her yerde arabesk vardir. arabesk sarkilarin carpici sozlerinden olusan cikartmalar minibuslere, kamyon arkalarina yapistirilmaktadir. arabesk, bir kultur olarak yoksullarin yasamini sarip sarmalamistir.
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol