2000'li yılların başlarında iran'da tahran'ın 'popülist islamcı' olarak tanımlanan belediye başkanı mahmud ahmedinejad, türkiye'de ise yine istanbul'un 'popülist islamcı' belediye başkanı tayyip erdoğan iktidara geldi.
esasında ikisinin siyaset tarzları, politikaları, meselelere yaklaşımlarındaki benzerlik bir hayli fazlaydı.
öyle ki ahmedinejad, baba hossein zarrab'la iş tutarken erdoğan ise oğul zarrab'la iş tutuyordu.
ahmedinejad “bütün dünya bize düşman, gelişmemizi, büyümemizi, yol, köprü yapmamızı, kendi silahımızı üretmemizi, kendi ayaklarımızın üzerine durmamızı istemiyor” diyerek iran'daki geleneksel batı karşıtlığını batı düşmanlığına dönüştürdü. “israil'i haritadan sileceğiz” gibi hamasi sözlerle herkesi iran'a düşman yaptı. nükleer enerji üretme çalışmalarını hamasetle nükleer silah olarak pazarlama çabaları işleri daha da içinden çıkılmaz hale getirdi.
ülke büyük sorunlarla karşı karşıya kaldı. ve ardından iran'a ağır ekonomik ambargo uygulandı.
ahmedinejad bu siyaset tarzıyla, politikasıyla tam da iran'ın güçlenip yükselmesini istemeyen rakiplerinin, muarızlarının işini kolaylaştırıyordu. ekonomik ambargo ardından gelecek muhtemel iç kargaşa iran'ı, ırak ve suriye gibi çatışmaların ve sonucunda da parçalanmanın eşiğine getirecekti.
fakat iran'da devlet aklı devreye girdi. yumuşak bir geçişle politika değişikliğine gidip ülkeyi ahmedinejad'ın sürüklediği felaketin eşiğinden döndürdü. devrimin en güçlü taraftarlarından biri olan fakat ahmedinejad'a kıyasla daha akılcı, reformist ve özgürlükçü politikalara ağırlık veren hasan ruhani'yi devlet başkanı yaptı.
ruhani ılımlı politikalarıyla ülkesini ortadoğu kazanından çekip aldı. mezhep ve etnik savaşların dışında tuttu. diyalogla ambargonun kalkmasını sağladı. ülkeyi hedef olmaktan kurtardı. dünyayla barıştırdı.
şimdilerde ahmedinejad'ın “yol, köprü, havaalanı yapmamızı engellemeye çalışıyorlar” dediği batılılar iran'daki yol, köprü, havaalanı inşaat ihalelerinden pay almak için adeta yarış halinde.
türkiye'nin ihtiyacı
evet, türkiye'nin tam da böyle bir geçişe, tam da iran'dakine benzer bir devlet aklına ihtiyacı var.
tayyip erdoğan, ilk yıllarda muhafazakar demokratlığı benimseyen, reformist politikalara ağırlık veren tam da 'iyi işler' yaptığı için batı tarafından desteklenen erdoğan, zaman içerisinde islamcı çizgisine döndü. ahmedinejad'ın politikalarına benzer politikalarla türkiye'yi büyük bir ateşin ortasına attı. kendisine oy verenleri akıl almaz bir fanatizme sürükledi. batı düşmanlığını ülkenin dış ve iç politikasının ana merkezine oturttu.
bu tarz politikalar ülkeyi beka sorunuyla karşı karşıya bıraktı.
benim gözlemlerime göre ülkenin durumu görünenden, hissedilenden çok daha ağır. büyük problemlerle karşı karşıyayız.
işte bu nedenle türkiye'nin aynen iran'dakine benzer bir yumuşak geçişe ihtiyacı var. bu yumuşak geçişi organize edecek bir devlet aklına ihtiyacı var.
pazartesi gecesi reza zarrab'ın abd'de tutuklandığı haberi gelince sosyal medyada adeta bir bayram havası vardı.
bu haberden dolayı hepimiz çok mutlu olduk. çünkü yapanın yanına kar kalmayacak, adalet yerini bulacaktı. fakat bu adaleti kimin, hangi amaçla sağlayacağını, ne tür sonuçlar doğuracağını kimse düşünemiyordu. çünkü öfke çok büyüktü.
tayyip erdoğan toplumu kutuplaştırdı. kendinden görmediği kesimlerin canını çok acıttı. şimdi ona karşı toplumun önemli bir kesiminde büyük bir öfke var.
fakat bir kesimde de “batılıların derdi erdoğan, onu yedirmeyiz” temalı bir koruma refleksi hakim. ona öfke duyan herkese 'düşman' gözüyle bakıyorlar.
bu nedenle bu öfkeyi de bu fanatik taraftarlığı da ülkeyi daha büyük felakete sürüklemeden yönetecek bir devlet aklına ihtiyaç var.
sorunlarını dış müdahalelerle değil, kendi iç dinamikleriyle çözecek bir akla, ülkeyi bu ateş çemberinden daha da yaşanmaz hale gelmeden çekip çıkaracak bir stratejiye ihtiyaç var.
levent gültekın yazısı
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?