allah ın baldırı

mehmet volkan balbay
bu ve benzeri -sözde- hadisler, mukallitler ile şuurlu müslümanları birbirinden ayıran işaret fişekleridir. bu -sözde- hadisler bir işaret fişeği gibi patladığı anda, kimisini kör eder ve etrafına şuursuzca saldırmasına sebep olur; kimisinin de aklını - idrakini açar ve islam’ı daha bilinçli algılamasına ve yaşamasına vesile olur.

mukallitler bu tarz -sözde- hadisleri telif etme adına; arapça’nın zengin bir dil oluşu, kelimenin farklı anlamlara gelişi ve benzeri bir sürü safsatayı ardı ardına sıralayıp "cahil" insanları uyutabilirler. lakin kelime, cümle ve bağlam konularını az-çok bilen ve kafası çalışan bir insan "allah, ahirette peygamberlere kimliğini kanıtlamak için bacağını açıp baldırını gösterir" gibi ipe-sapa gelmez bir lafın hiç bir makul açıklama ile telif edilemeyeceğini fark eder, anlar.

bazı mukallitler "kur’an-ı kerim’de de buna benzer teşbihler var..." diyerek savunmaya çalışsa da bu savununun da geçerliliği yoktur. çünkü kur’an’da geçen teşbih kavramları, ayet içerisinde akıl ve iz’an ile telif edilebilecek anlamdadırlar. örneğin "yedullah" yani "allah’ın eli" kavramı, kur’an-ı kerim’de geçtiği her yerde "allah’ın müdahalesi, iradesi" anlamında kullanıldığı açık ve nettir ve kullanıldığı ayetlere "vurgu gücü" kattığı açıktır. ayetin tamamından bu anlaşılmaktadır. lakin "peygamberlerin allah’ı tanımaması ve tanıyabilmeleri için allah’ın baldırını açıp göstermesi" ne kur’anî akıl ile ne de saf akıl ile telif edilemeyecek bir saçmalıktadır.

çok açık ve net olarak söylüyorum ki, şayet bu söz kütüb-i sitte’de yer almasaydı ve herhangi bir adam çıkıp da bu "baldır" cümlesini dile getirseydi, dile getiren şahsı "münkir" ve "lain" ilan edecek ilk kişiler, yine şu an delicesine bu sözü savunan mukallitler olacaktı. bundan hiç şüpheniz olması.

mukallitlerin bu sözü savunmasındaki tek sebep "sözün kendisi" değildir! çünkü sözün akıl ve iz’an ile telifi mümkün değildir. bu sözün mukallitler tarafından kıyasıya savunulmasındaki tek sebep, onların beyinlerine çocukluktan beri kazınan: "dinin sarsılmaz ikinci ana kaynağı kütüb-i sitte’dir ve kütüb-i sitte aynen kur’an-ı kerim gibi yanılmaz ve yalanlanamaz kutsal bir kaynaktır!" safsatasıdır.

korkuyorlar. cehaletin ve inatçılığın en büyük göstergesi ve meyvesi olan korkaklıklarına engel olamıyorlar. akıllarını, çocukluklarından itibaren "kur’an-ı kerim" ile değil; hocalarının, şeyhlerinin, melelerinin, liderlerinin ya da ebeveynlerinin doldurduğu çoğu köksüz ve kültürel safsatalarla ve -sözde- hadislerle yoğurdukları için hakikati göremeyecek, yanlışa "yanlış" diyemeyecek kadar korkak ve körler.

sanıyorlar ki, "kütüb-i sitte" denilen ve islam’ın kültürel bir mirası olan kitap serisi yeniden analiz edilse, kur’an-ı kerim’e aykırı olan sözler ayıklansa ve bunlar dile getirilse din yıkılacak ve imanlar gidiverecek! bu kadar zavallıca bir düşünce olabilir mi?

imam buhari "sahih adlı kitabımı altı yüz bin hadisten seçtim..." diyen bir âlim. seçtiği hadis sayısı ise 7 bin 275’dir! yani buhari’ye göre 592 bin 725 hadis, hadis değildir! hadis değildir çünkü "altı yüz bin hadisin her biri için iki rekat namaz kıldığını ve ilahî bir işaret aldıklarını kitabına kaydettiğini" iddia etmektedir. böyle bir iddia ile seçtiklerinin hadis diğerlerinin ise problemli olduğunu savunmaktadır.

hoş, böyle bir iddianın tutarlı bir tarafının olmadığı da açıktır esasen. çünkü yapılacak basit bir matematiksel hesap ile; günlük yeme - içme, tuvalet, uyku, banyo ve aslî ibadetlere ayrılacak vakti çıkarttığımızda ayrıca sahih’i için çalışmaya başladığı yaşı ve vefat tarihini de göz ününde bulundurduğumuzda geriye kalan vakitler, altı yüz bin hadis için tek tek ikişer rekat namaz kılmasını -zaten- imkansız hale sokmaktadır! ayrıca, namazlardan sonra hafif bir uykuya geçmesi ve allah resulü ile irtibat kurması gerekmektedir -ki bunu da iddia etmiştir kendisi- bu iş için de ayrıca bir vakit gerekmektedir!

iddia etmek kolay, iddianın tutarsızlığını anlamak -görüldüğü üzere- bundan daha kolaydır!

elbette dileyen dilediği söze iman eder, dileyen dilediği gibi yaşar! ancak toplum fertlerinin yaşamlarını etkileyecek ve onların hayatı algılayış şekillerini değiştirecek iddialarda bulunanlara makul ve mantıklı reddiyeler getirmek hakkaniyetin bir gereğidir! hiç kimse, kur’an terbiyesinden geçmiş bir aklın ve izânın kabul edemeyeceği safsataları, insanlara "hak" diyerek pazarlayamaz! kur’anî akıl ile çelişen safsatalara reddiye getirenleri de "iftiralar" yoluyla susturamaz!

savunulacak ve telif edilecek bir yanı olmayan bu ve benzeri komik ve iğrenç -sözde- hadislerin isbatını, iknâsını yapabilecek yiğit varsa eğer "boş işlerle uğraşmayı" bırakıp meydana çıksın ve göstersin hünerini! değilse, basit iftiralar ve suçlamalarla ancak ve ancak ne tipte insan olduklarını âleme isbat ederler o kadar!
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol