bilgiçlerin hikayeleri

sipsi
elini bana uzatmış deli gibi sallarken daha önce varlığını fark etmediğim gıdısı olduğu yerde dalgalanıyordu. iki kolumu ve ucunda sallanan ellerimi kullanıp vücudumu oturduğum sandalyede geriye doğru çekerken ‘yok yok, hayır’ işareti yapıyordum. yaklaşık 45 saniyelik bir dönüşten sonra yine benim önümde bulunan noktaya geliyor bağırarak ‘gel yaa hadi!’ diyordu.

nasıl sevmiştim onu.. o büyük şirketin büyük adamlarının yanında bir sürü gereksiz toplantıya girip çıkarken, verilen ufak tefek aralarda beni aramasını öyle bir beklerdim ki, dünyadaki bütün arıları bir araya gelip midemin içine dolsa ancak bu kadar kıvranabilirdi ruhum ve bedenim..

akşam olurdu, ona koşardım. tutardı kollarımdan uzun uzun bakardı bana. öyle bir sarılırdı ki bütün gün bu anı beklediğini anlardım.

yine geldi bak yine.. terler fışkırıyor alnının her bir gözeneğinden. kıpkırmızı yanaklarla ‘hadi!’ diyor bana..

onunla geçirdiğim gecelerde sabah olmasın güneş hiç doğmasın biz hep böyle birbirimize kenetlenmiş kalalım isterdim. yine sabah olurdu, yine işe giderdim ve yine arılar vızıldardı midemde..

‘bizim şirkette çalışıyor adam mutlaka gitmemiz lazım..’

daha önce arkadaşlarımızla bir yerlere gittiğimiz, gezdiğimiz tozduğumuz olmuştu ama bu bambaşka bir şeydi. insanların arasına karışacağımız ilk gündü diyebilirim.

işten geldim, duşumu aldım. saçlarımın siyahlığında olan upuzun elbisemi dolaptan çıkardım. bornozum omuzlarımdan yere düştü, siyah tangamı giydim. sütyene ihtiyacım yoktu, bu elbiseyle sütyen giyilmemeliydi zaten, elbiseye hakkını vermeliydim.

saçlarımı başımın üzerinde topladım, asi saç tellerimin bir kısmının tokanın dışında kalmasına izin verdim. makyaj malzemelerimi makyaj masamın üzerine çıkardım. gözlerimin etrafına siyah koyu gölgeler yaptım. dudaklarıma en kırmızı rujumu sürdüm. her ayrıntıya özen gösterdim ve aynada kendimi izleyerek onu bekledim..

gömleği sırılsıklam olmuş terden.. atlet de giymemiş göğüs uçları belli oluyor..
kapıyı çalmadan açtım.. karşımda duruyordu.. upuzun boyu, geniş omuzları, yeni kesilmiş saçları, ve şık takım elbisesiyle oradaydı işte.. topuklu ayakkabılarımı giydim, elbisemin bacağımın çok üst sınırlarına kadar olan yırtmacını son bir kez kontrol ettim..

‘hayır, hayır!’ diye bağırıyorum artık. zıplaya zıplaya bana doğru geliyor.. ‘hayır!’

salona girdiğimizde bütün gözler bize döndü.. kadınlar yanlarındaki kadınlarla fısıldaşırken adamlar gözlerini benden alıp da onlara kulak misafiri olamıyordu. sahneye en yakın masayı gösterdiler oturduk.. dik duruşumu kesinlikle bozmuyordum.. öyle zariftim ki zerafetim zarifliğim karşısında zavallı kalıyordu..

‘gelme, ne olur gelme!’

gelinle damat ilk danslarını ettikten sonra biz de onlara katıldık. öyle bir bakıyordu ki bana etrafımızda kimse yoktu sanki.. öyle dans ediyorduk ki hayat durmuştu bir an..

yerimize oturup şaraplarımızı yudumlamaya devam ettik. ve bir anda o ses duyuldu:
‘caney caney caneeeey işte meydannnhhheeeeyyy!’

sevdiğim adam bir hırsla ayağa kalktı, ceketini çıkartıp üzerime doğru fırlattı.. ben ne olduğunu anlayamadan onlarca insan piste doluştu ve halay çekmeye başladı..

halay başıydı.. eline bir peçete almış aşağı yukarı sağa sola sallıyordu.. ne vardı ki bunda? güzel bir oyun işte.. üç adım sağa at, sağ bacak öne sol bacak öne.. peçete havada z çiziyordu.. ilk tur tamamlandıktan sonra sevdiğim adam garip hareketler yapmaya başladı.. çömeliyor, zıplayarak kalkıyor ‘tey tey tey’ diye bağırıyordu..

beşinci turun sonunda kan çanağı olmuş gözleriyle bana baktı.. ‘gel yaaa var ya kızımmm nasıl eğleniyoz’ diye bağırdı, o her gün duymak için can attığım sesiyle..

geliyor, kurtuluş nerede bilmiyorum..

chuck palahniuk yankılanıyor kulağımda:’çarmıha gerilme sırasında izleyici sayısı düşük olsaydı, olayı başka bir zamana ertelerler miydi diye düşünmeden edemiyorum. mesela isa mesih, kendisini kimsenin izlemediği, kimsenin ona işkence etmediği ve başında ağlayıp sızlamadığı bir kodeste can verseydi acaba bizi kurtarabilir miydi? saygısızlık gibi olmasın ama, kurtarabilir miydi? ormandaki bir ağacın devrilişini kimsenin duymaması gibi, isa’nın çektiği acılara da kimse şahit olmasaydı, kurtulur muyduk?..’

-ya ben gerçekten hiç bilmiyorum..
+ gel gel ben öğretirim çok basit
-ya ben..
+ ya hadi ya..

kurtuluş yok..

ben o gün ileriye üç adım atıp zıpladım.. sonra bir daha zıpladım..
sevdiğim halay başıydı.. oynadık da oynadık.. sevdiğim halay başıydı.. o zıpladı ben zıpladım..

zaman geçti her şey bitti, o halay kaldı yadigar.. sevdiğimin sözleri dün gibi kulağımda:
‘tey tey a heyyy!’

ps: şirkette senelerce ben konuşulmuşum.. tek göğsü dışarıda canhıraş halay çeken kadın pek bulunmuyor.. belki de giymeliydim o sütyeni..
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol