cahit sıtkı tarancı

2 /
tiryaki
kendisi diyarbakır’ın en asil ailelerininden birinde dünyaya gelmiştir.o zamanlarda pek az diyarbakır’lıya nasip olan zenginlik ve de iyi bir ünvana sahip birisi olarak dönemin tüm ilmini büyük mekteplerde okuma şansına sahip olmuştur.
bugün bir müzeye çevrilmiş halde bulunan evini ziyaret etmek şansına sahip olanlar tarancı ailesinin o şatafatlı,eğlenceli hayatına pek yakından tanık olabilirler. her bir tarafı sarmaşıklarla korunan ,pekçe büyük bir alana yayılan ,o görkemli evde -tarancı’nın özel eşyaları;bir çamaşır makinası büyüklüğündeki radyosu,elinden çıkan şiir ve mektuplar,şiirlerini yazarken kullandığı dolma kalemi ,hamam tasına kadar her bir nesneyi her bir görüntüyü ilk günkü atmosferi içinde yaşama şansına sahip olabilir.
tavsiye edilir.
karagoz tup
bir umut


yorgunsun,uzaklardan gelmişsin;
yitirmişsin neyin varsa birer birer.
bir sağlık,bir sevinç,bir umut...
onlar da neredeyse gitti gider.

dost bildiğin insanların yüzleri
aynalar gibi kapkara.
suyu mu çekilmiş bulutların?
dönmüşsün kuruyan ırmaklara.

taşlara düşen saat gibi,
ne artı, ne eksi.
bir sağlık,bir sevinç,bir umut
hikaye hepsi.

ilseyim
kapımı çalma ölüm
açmam
ben ölecek adam değilim...
dizelerinin şairi. sanılanın aksine karamsar değil,ölmeyi hiç istemeyecek kadar yaşama bağlıdır aslında. ilkgençlik yılları hariç tabii. ömrünün son yıllarına dek de hep platonik aşklar yaşamıştır ve bu şiirlerine yansımıştır. yaşamdan keyif almayı bilen biridir kendileri, ne var ki yaşamın tadını çıkarmayı bilmeyen birçok insandan daha kısa sürmüştür ama. meğer otuz beşine vardığında yolun yolun yarısını çokten geçmiş.
aello
"sen de her şey gibi,yakınımda iken, sen de oluyorsun gözlerimde diken. git,git benden uzak,uzak bir yere git; ne olur,içimde her zaman bir ümit, her uzak şey gibi öyle yalnız hayal, yalnız rahiya,renk,şarkı halinde kal." der kendisi.

sürekli ölüm üzerine yazması beni yer yer rahatsız eder, ama ona da gerek vardır. sevilir yine de.
john maynard keynes
desem ki vakitlerden bir nisan aksamidir,
rüzgârlarin en ferahlaticisi senden esiyor,
sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
ormanlarin en kuytusunu sende gezmekteyim,
senden kopardim çiçeklerin en solmazini,
topraklarin en bereketlisini sende sürdüm,
sende tattim yemislerin cümlesini.

desem ki sen benim için,
hava kadar lâzim,
ekmek kadar mübarek,
su gibi aziz bir seysin;
nimettensin, nimettensin!
desem ki...
inan bana sevgilim inan,
evimde senliksin, bahçemde bahar;
ve soframda en eski sarap.
ben sende yasiyorum,
sen bende hüküm sürmektesin.
birak ben söyleyeyim güzelligini,
rüzgârlarla, nehirlerle, kuslarla beraber.
günlerden sonra bir gün,
sayet sesimi farkedemezsen,
rüzgârlarin, nehirlerin, kuslarin sesinden,
bil ki ölmüsüm.
fakat yine üzülme, müsterih ol;
kabirde böceklere ezberletirim güzelligini,
ve neden sonra
tekrar duydugun gün sesimi gökkubbede,
hatirla ki mahser günüdür
ortaliga düsmüsüm seni ariyorum.
mahak
yazdığı güzel şiirleri görmezden gelmek haksızlık olur, ama oradan buradan arakladıklarıda görmemezlikten gelinemez.



verlaine

"hatıra, hatıra. ne istiyorsun benden? sonbahar"

cahit sıtkı tarancı

"bilmemki hatıralar ne istersiniz benden geler gelmez sonbahar"



verlaine

"ve çok eski, ince tatlı bir şarkının hafif kanat vuruşları dolanıyor aralık pencerelerde can çekişen"



cahit sıtkı tarancı

"bu kanat çırpış neden cama vuracak ne var ey eski hatıralar"



verlaine

"altın sesi birdenbire sordu: en güzel günün hangisi oldu"



cahit sıtkı tarancı

"altın sesi birdenbire sordu: ne haber eski aşk yarasından"



apollinaire "geçiyordum seine kıyısından

eski bir kitap koltuğumda"



cahit sıtkı tarancı "geçtim bir akşam sadabat’tan

koltuğumda nedim divanı"
2 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol