bedenime sahip olabilirsin ama ruhuma asla

firambogaz
can dündar’ın "parayla saadet" yazısı:


izmir’de 4 bin 600 genç üzerinde yapılan bir araştırma, sevginin para karşısında hızla değer kaybetmekte olduğunu ortaya koydu. 90’lar kuşağı: "parasız saadet olmaz" diyor.



önder somer’i yitirdik geçenlerde... türk sine­masının iflah olmaz kötü adamlarından biriy­di...

genellikle zengin bir salon erkeğini oynardı. geriye doğru özenle taranmış saçlarının yamacında, içinde binbir kurnazlığın cirit attığı bıçkın bakışlarıyla bir yoksul mahalle kızını ağına düşürür; lüks yatlar ve katlarla zavallının gözünü boyayıp -yeşilçam deyişiy­le- "ondan istifade ederdi."

mahalleden bir oğlanla evlenip yoksul ama mutlu bir aile hayatı düşleyen kız ise, onunla karşılaştığında başta "iyi niyetli" görüntüsü­ne aldanırdı. onu bir "ağa­bey" gibi görür, ama gerçek niyetini anlayınca çoktan tu­zağına düşmüş olurdu.

pişman olduğunda ise önder somer, hep aynı mağrur ifadeyle cüz­danına davranır ve "parasız saadet ola­mayacağını" izah eden sözcüklerle "ödeme yapardı."

zavallı kız, çoğu za­man ya hasta anneci­ğini iyileştirmek ya da kardeşini okut­mak adına bu "kir­lenmeye" razı olur ve hepten somer’e "verirdi kendini."

ne var ki, para hiç­bir zaman beklenen saadeti getirmez, so­nunda iyi yürekli kirli kuş, altın kafesten ka­çardı.

hiçbir filmin sonunda gerçek saadeti tadamadan aramızdan çekip gidiverdi önder somer...

kimbilir kaç kadının bedenine sahip oldu, ama "maa­lesef" ruhuna asla...



* * *



meğer onun çağı yeni başlıyormuş. ruhların parayla fethedilmesi için 90’ları beklemek gerekiyormuş.

tam da gençlerin, paranın kıymetini bilmeye başladığı dönemde kaybettik önder somer’i..

izmir’de bilses adlı bir vakfın başkanı olan prof. dr. ibrahim armağan’ın 4 bin 600 genç üzerinde yaptığı bir araştırma, gençlerin "mutlu olmak için en önemli şeyin para olduğuna inandıklarını" ortaya koydu.

prof. armağan aynı araştırmayı 1979’da da yapmış ve o zaman "sizce mutluluğun anahtarı nedir" diye sordu­ğunda çoğunluktan "sevgi" yanıtını almış.

yani, 20 yıl içinde gençler, parasız saadet olmayacağını keşfetmişler.

aslında 80’lerin orta­larında madonna "material girl’le şöhrete kavuşunca durum belli olmuş­tu. "ben maddiyatçı bir kızım" diyordu küçük şeytan: "za­ten biz de maddi­yatçı bir dünyada ya­şıyoruz."

sonra pet shop boys geldi ve lafı doğrudan söyledi:

"i love you / you pay my rent" (se­ni seviyorum / kiramı ödüyor­sun)

"maaşa endeksli saadet zihniyeti"nin türki­ye’ye ulaştığını simgeleyen başlığı ise hâlâ dün gibi hatırlıyorum:

koç’lar oğullarını evlendiriyorlardı. ve bir gazetemiz, gelinin resminin altına şu başlığı atmıştı:

"işte türkiye’nin en şanslı kızı..."

damadın huyunu suyunu kimse­nin bildiği yoktu, ama parası oldu­ğuna göre kıza "şans" getireceği ke­sindi.

eski türk filmleri şimdi oynasa, gözünde dolarlar uçu­şan gençler, yoksul sevgilisine kaçmak için önder somer’den kurtulmaya çalışan saf kızı yuhalarlardı sinemada...

...ve kız "bedenime sahip olabilirsin ama ruhuma asla" dediğinde, umursamaz bir edayla yan koltuktakine sorarlardı:

"kaçaymış?"






bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol