gittigin o gun

salavin
“gittiğin o gün” klasik bir şarkıcı filmi. ertuğrul polat isimli arabesk-fantazi söyleyen sanatçının “promosyonu” için prestij müzik-star tv işbirliğiyle çekilen bir televizyon filmi bu. çekim tarihi 2000. yani, star tv ile prestij müzik’in donla göt gibi olduğu yıl. sonra köprünün altından çok sular akacak. ortada ne star tv kalacak, ne de prestij müzik… ne oldum dememeli, ne olacağım demeli!..



ertuğrul polat, 68 tarihli muş-bulanık doğumlu bir sanatçı. hayat hikayesini netten okudum. kayda değer verilerle karşılaştım. polat, istanbul üniversitesi nükleer tıp bölümünü kazanmış, fakat iki sene okuduktan sonra bırakmış. sonra ağrı’da edebiyat bölümü’nde okumuş, bir sene de oraya devam etmiş ve oradan da ayrılmış. daha sonra da istanbul’a gelip gece kulüplerinde türkü söyleyerek bu alemin içine girmiş. demek ki, şarkıcı ya da sanatçı veya ünlü (ne derseniz deyin) olma damarı, bir kere insanı sarmaya görsün! bu virüs bir kere insana bulaşmışsa, ki ertuğrul polat’a bulaşmış gibi, mutlaka kendine bir yol buluyor ve insan oraya kanalize oluyor. polat, ünlü isimlere, müslüm gürses’e, mahsun kırmızıgül’e, sibel can’a beste vererek bu alemde bir yere geliyor. sonunda, prestij müzik’le anlaşarak “gittiğin o gün” isimli kaset çıkarıyor. aynı isimle çekilen bu film, klasik bir şarkıcı promosyon filmi sonuçta. polat, filmde alt tabakadan ezik bir kapıcıyı canlandırıyor. sevdiği kız, üst tabakadan ve zengin. sevdiği kızın sevgilisi kötü adam rolünde. kötü adam, türlü kötülükler yapıyor ve filmin sonunda belasını buluyor. polat’ta sevdiğine kavuşuyor. mutlu son yani. polat, arada birkaç türkü söylüyor ama pek öyle gümbür gümbür değil.



üniversitede okurken kilisli bir arkadaşım vardı. birlikte üç yıl aynı yurtta kalmıştık. ertuğrul polat; yüz hatlarıyla, yürüyüşüyle, davranışıyla, konuşmasıyla, tavrıyla aynı bu arkadaşıma benziyor. ancak iki insan bu kadar birbirine benzer! hatta, o arkadaşımın da, türkiye’nin en eski ve en prestijli fakültelerinden birinde okumamıza rağmen, şarkıcı olmak gibi hayalleri vardı. doğunun eğitimsiz gençlerinin ibrahim tatlıses’e, emrah’a özenmelerini anlayabiliyorum da, eğitimli olanların özenmelerini anlayamıyorum doğrusu.



bildiğim kadarıyla ertuğrul polat, bu filme rağmen istediği üne kavuşamadı. çünkü o tarihten sonra, kendisini medyada hiç görmedim. belki yine besteciliğe geri döndü.



polat’ın müzisyenliği hakkında iyi-kötü bir şey söylemem söz konusu değil. engin müzik bilgisine ve ince müzik zevkine sahip biri değilim. kulağıma hoş gelen her tür müziği dinleyen biriyim. arabesk de dinlerim, pop da, hatta rock da. rafine bir müzik zevkim yok kısaca. polat’ın müzisyenliği hakkında bir şey söylememekle birlikte, oyunculuğunun berbat olduğunu söylemekten çekinmem. o ne kardeşim baston yutmuş gibi yürümeler, film boyunca hiç değişmeyen aynı yüz ifadesi! oylum öktem olmasa çekilir gibi değildi hani!



evet oylum öktem olmasa, bu filmi asla izlemezdim. oylum öktem, sevimli yüz hatlarıyla hep ilgimi çekmiştir. fakat, bu filmle birlikte oyunculuk kariyerine son verdi, evlendi ve eğitimini aldığı alanda, moda tasarımcısı olarak çalışmaya başladı. geçtiğimiz mayıs ayında da “palyaçolar” adında bir heykel sergisi açmış öğrendiğime göre.

***

bu film için bu kadar uzun bir yazı yazdığıma inanamıyorum!

zenana
ölmeden önce izlenmesi gereken 5 türk filmden biridir.absürdlükte sınır tanımayan senaryosunda ,eve sipariş getiren mahcup,yağız delikanlı kapıcıya banyoda ki ev sahibesinin "kapıcı gel sırtımı kesele" dediği duyulmuştur,evet olmuştur bu; ama işte bizlerde eksik olan bi özelliğe sahip delikanlı kapıcı direk "yoohh abla" diyerek ve pis bi bakış atarak mekanı terketmiştir.zampara seyfettin in dram versiyonudur.

(bkz: zampara seyfettin)
(bkz: yasak sokaklar)

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol