emma goldman (27 haziran, 1869-14 mayıs, 1940) ünlü anarko komünist yazar. 20. yüzyılın ilk yarısında abd ve avrupada anarşist görüşün yayılmasında ve gelişmesinde büyük bir rol oynamıştır.
http://uk.geocities.com/anarsistbakis/others/goldman-bio.html
dans edemedigim devrim devrim degildir
emma goldman
kadının gelişimi, bağımssızlığı özgürlüğü kendisinden gelmelidir. ilk olarak kendisini bir seks objesi değil, bir kişilik olarak ortaya koymalıdır. ikincisi, hayatını basit, fakat zengin ve derin kılarak; kendi bedeni üzerinde başkalarının iddia ettiği tüm haklara karşı koymalı, istemediği sürece çocuk yapmamalı, tanrının, devletin, kocasının, ailesinin bir kulu olmaya karşı çıkmalıdır. bu da hayatın tüm karmaşıklığını ve özünü anlamaya çalışarak, yani kendini toplumun fikirlerinden ve yargılarından özgürleştirerek olur.
emma goldman
emma goldman
ilerleme, aydınlanma; bilim, dinsel, politik ve ekonomik özgürlük yolunda her çaba kitleden değil azınlıklardan kaynaklanır. tespitinin sahibi, akıl annem. fakat yaa aman bana ne be her koyun kendi bacağından asılır mentalitesinde bir millet olduğumuzdan mümkün mertebe kendimiz dışında kimse için bir şey yapmamak ve hatta mümkünse vatana millete dünyaya faydalı bir şey yapanın da ayağını kaydırmakla mükellefiz.
iş isteyin. eğer iş vermezlerse, ekmek isteyin. eğer ekmek vermezlerse, ekmeğinizi alın. diyerek işsizleri otoriteye karşı ayaklandırma girişiminden dolayı blackwell adasındaki hapisanede 1 yıl tutuklu kalmıştır.anarşizmin abddeki temsilcilerinden, işsizleri bu söylemiyle teşvik etmesi bakuninin yıkıcı, güç kullanımcı düşüncesine paraleldir.
güzellik nedir? adlı yazısından;
her şeyin olur da, güzelliğin resmi ideolojisi olmaz mı? oluyor elbette...
hemen hemen tüm kadınlar, moda dergilerinin sayfasını süsleyen güzeller, fabrikadan çıkmışcasına, bir birinin kopyası. ve hep aynı, belirlenen(ince bel, uzun bacaklar, dolgun gögüsler vb..) ölçülerle sunuluyor. bununla da kalmıyo...r, günlük haber gazete ve dergilerin de, hatta ve hatta "entelektüel" sanat dergilerinde de, erotika adına, playboy edebiyatı yapılıyor, "kusursuz" hetero güzellik sergileniyor. bu olayın, cinsiyetçi yanı bir tarafa, bir de faşizmle örtüşen ırkçı yanı var.
"zevkler ve renkler tartışılmaz", denerek de, bu banal liberalizmin ahlakı örtbas edilmeye çalışılıyor.
her bireyin bir güzellik anlayışı vardır elbet. erotikası da kendisini ilgilendirir. ama, bunu, resmi ideolojinin değirmenine su taşırcasına yayımlarsa, elbette tartışmak da kaçınılmaz olacaktır. bu, genelde kadın güzellik anlayışının, eski çindeki anlayıştan bir farkı yok. o zamanlar, kadınların ayaklarını küçük olsun diye, zorla bağlayıp sakatlıyorlardı, şimdi de, moda sektörünün arkasındaki (çoğu erkek) beyinler, kadınları, cinsiyetçi ideoloji ve onun beğeni kalıpları ile sakatlıyor. kadının, ayağının küçüklüğüyle, güzelliğinin kıyaslanması da bir başka saçmalık!!! dadaizm, sürrealist akım gibi geleneklerden öğrenecek çok şey var, verili kalıpları sorgulamak ve parçalamak için. faşizm, sırf milliyetçi ve ırkçı değil, aynı zamanda da cinsiyetçidir. kendilerine dönüştürücü misyonu biçmişlerin, kültürel faşizmi beslemede daha titiz davranmaları gerekir.
her şeyin olur da, güzelliğin resmi ideolojisi olmaz mı? oluyor elbette...
hemen hemen tüm kadınlar, moda dergilerinin sayfasını süsleyen güzeller, fabrikadan çıkmışcasına, bir birinin kopyası. ve hep aynı, belirlenen(ince bel, uzun bacaklar, dolgun gögüsler vb..) ölçülerle sunuluyor. bununla da kalmıyo...r, günlük haber gazete ve dergilerin de, hatta ve hatta "entelektüel" sanat dergilerinde de, erotika adına, playboy edebiyatı yapılıyor, "kusursuz" hetero güzellik sergileniyor. bu olayın, cinsiyetçi yanı bir tarafa, bir de faşizmle örtüşen ırkçı yanı var.
"zevkler ve renkler tartışılmaz", denerek de, bu banal liberalizmin ahlakı örtbas edilmeye çalışılıyor.
her bireyin bir güzellik anlayışı vardır elbet. erotikası da kendisini ilgilendirir. ama, bunu, resmi ideolojinin değirmenine su taşırcasına yayımlarsa, elbette tartışmak da kaçınılmaz olacaktır. bu, genelde kadın güzellik anlayışının, eski çindeki anlayıştan bir farkı yok. o zamanlar, kadınların ayaklarını küçük olsun diye, zorla bağlayıp sakatlıyorlardı, şimdi de, moda sektörünün arkasındaki (çoğu erkek) beyinler, kadınları, cinsiyetçi ideoloji ve onun beğeni kalıpları ile sakatlıyor. kadının, ayağının küçüklüğüyle, güzelliğinin kıyaslanması da bir başka saçmalık!!! dadaizm, sürrealist akım gibi geleneklerden öğrenecek çok şey var, verili kalıpları sorgulamak ve parçalamak için. faşizm, sırf milliyetçi ve ırkçı değil, aynı zamanda da cinsiyetçidir. kendilerine dönüştürücü misyonu biçmişlerin, kültürel faşizmi beslemede daha titiz davranmaları gerekir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?