tehlikenin farkında mısınız

0 /
my son is father
cumhuriyet gazetesinin televizyonlarda yayınlanan ve gazetede amblemin hemen altında siyah bir zemin üzerine, yeşil renkte, arapça yazım karakterleriye tersten yazılmış..
görüş farklılığına göre abkz ’lerden biriyle cümle tamamlanabilir..
igoriyan
nolcak yanı apolitik gençliğimizi feda mı edelim sizin majinallesen fasizminize, postal giyen ayaklarınıza.
kendine bile güvenmeyen saygısız ve basıtlesen ayrımcı ve demokrasıden bi haber gastemsi sloganı yazıktır bizleri tehlikelere karsı uyaracak baska kimse kalmamıs ve kokusmus bir gasteye mahkum olmusuz.
maliyeci
iyi veya kötü tartışılır hükümet,akp,vekiller.ama halkın iradesine saygısızlık içeren bir ifade var ortada.yahu ne zaman adam gibi bir hükümetimiz oldu ki sanki? birileri hep memnun olmayacak.çoğulcu demokrasi de dahi olay bundan ibaret. halkın seçtiği meclis yine halktan aldığı vekaletle birisini köşke çıkartacak.şimdi halka sorsalar yine rte sonucu çıkar.durumdan memnun muyum? hayır... ama sen kendi halkını ve kararlarını tehlikeli buluyorsan sınırı aşıyorsun demektir.ben nası güveneyim senin özgürlük ve demokrasi anlayışına. allah bizi sağcı yobazından da solcu yobazından da korusun.
westkhan
çok süper bir reklamdır hala anasını ağlatan politakacılara din istismarcılarına oy veren aptalları uyarmak içindir ama anlayabileceklerini sanmıyorum.
alchoburn
cumhuriyet gazetesinin cumhurbaşkanlığı seçimlerine dikkat çekmek amacıyla hazırladığı reklam filmi...

aslında tam anlamıyla reklam filmi de denemez buna; düşünürseniz, insanları saflaştırmaya çalışan bu tip tutumların,propogandaların her daim ülkemizi (veya uygulandıkları ülkeleri) kötü duruma düşürdüğünü görebilirsiniz.

cumhuriyet gazetesi belki okunmaya değer ender yayınlardan biri olabilir...ama bu propogandalarla,insanları bölmeye varan tutumuyla; ateşe körükle yaklaşmak arasında bir fark da görememekteyim.
melinda
cumhuriyet gazetesinin açıktan halka küfür ettiği reklamdır. işin ilginç tarafı ise halk eğer onlara göre tehlike olan şeyin farkına varamayacak kadar salaksa, onların bu reklamla anlatmak istediklerini anlamayacaktır. salak değilse zaten farkına varacaktır. salak olmamasına rağmen farkında değilse zaten onun için bir tehlike değildir, o yüzden de farkında değildir.
bb
hüseyin her zaman olduğu gibi sabah ezanıyla uyandı. karısı kendinden önce kalkmış ve salonu sabah namazı için hazırlamıştı. bazı sabahlar uykularına doyamayıp namaza kalkamıyorlardı, ama çevrelerindekilere kıldıklarını söylemek zorunda oldukları için, o zaman da vicdan azabı çekiyorlardı.

uykulu gözlerle hüseyin’in imamlığında namazlarını kıldılar. güneş de yavaş yavaş kendini göstermeye başlamıştı. ayşe gidip kızı kübra ve oğlu furkan’ı uyandırdı. yavrucakların sabahın bu saatinde kalkmaları onu üzüyordu, ama islam devrim konseyi ilkokulların sabah altı buçukta eğitime başlaması kararını aldığından beri, başka şansları kalmamıştı.

henüz yedi yaşında olan furkan her sabahki gibi, ağlamaklı ağlamaklı kalktığında on bir yaşında olan kübra kahvaltıyı hazırlamakta annesine yardım etmeye başlamıştı bile. aile sessizce kahvaltılarını ederken trt1’de yayımlanan ’islam’ın sabahı’ programını seyrettiler. zaten fazla bir şansları yoktu, çünkü türk-islam devrimi gerçekleştiği günden beri tüm radyo televizyonlar devletleştirilmişti ve anadolu ve trakya islam federasyonu sabah saatlerinde dini programlar dışında yayınlara izin vermiyordu. gerçi gün içinde de durum çok farklı değildi, ama hiç olmazsa arada bir, korsan filmcilerden aldıkları islam devrimi öncesi türk filmleri veya yeni amerikan filmleri seyrederek eğlenebiliyorlardı.

ayşe kızı kübra’nın çarşafını giydirirken bir an çocukluğunu hatırladı. annesi her sabah okul önlüğünü giydirdikten sonra upuzun saçlarınıgüzelce tarar ve kızını öpüp koklayarak okula uğurlardı. oysa kübra’nın okulda çarşaf giyme zorunluluğu olduğu için, ne saçını uzatmasının bir anlamı vardı, ne de güzel önlükler giymesinin kızını hazırladıktan sonra ayşe kendi çarşafını da giydi ve ailece evden çıktılar. önce furkan devlet kreşine, sonra kübra okula bırakıldı ve karı koca da çalıştıkları devlet dairelerine gittiler. hüseyin sakallarının birazfazla uzadığını ve kısaltması gerektiğini fark etti iş yerine varınca.tamam, sakal bırakmak zorunluydu; ama fazla uzadığı zaman da amirleri hemen uyarıyorlardı.

öğle namazı saatinde her zamanki gibi okullar ve devlet daireleri tatile girdi. ayşe çalışmakta olduğu bakanlıkta, hüseyin öğretmenlik yaptığı okulda, kübra da okulunun mescidine giderek öğle namazlarını kıldılar.furkan ise henüz namaz yaşında olmamasına rağmen, kreş eğitmeninin denetiminde abdest almasını ve namaz kılmasını öğrendiği kısa bir derse tabi tutuldu.

akşam ezanı saatinde devlet daireleri ve okullarda mesai saatleri bittiği için tüm aile yeniden evde toplandılar. herkes kendine göre yorgundu. özellikle ayşe’nin canı çok sıkkındı. birkaç hafta içinde ramazan başlayacaktı ve midesindeki rahatsızlık nedeniyle oruç tutmakta zorlandığı için, ramazanları artık sevmiyordu ayşe. oysa devlet dairesinde çalıştığı ve özellikle de ramazan aylarında tüm devlet işleri namazlara ve iftar saatlerine göre ayarlandığı için, günlük hayat ayşe için iyice güçleşiyordu. islam devriminden önce olduğu gibi, canı isteyenin orucunu allah rızası için tuttuğu, istemeyeninse keyfi istediği gibi tutmadığı günleri düşündü oysa şimdi oruç tutmamak neredeyse dine karşı çıkmak gibi bir şeydi ve bu da olacak şey değildi.ayşe yattığı yerde bunları düşünürken, hüseyin ise çoktan uyumaya başlamıştı ve rüyasında babasını görüyordu. babası genelde olduğu gibi evde akşam rakısını içiyor ve çakırkeyif oldukça da anadolu türküleri söylüyordu. o anda birden rüyasında dairesindeki amirini gördü. amiri her zamanki asık suratıyla günde en az üç kere verdiği vaazlarından birini veriyor ve içkinin, hatta müziğin ne kadar günah olduğunu söylüyordu.

’yukarıda sıradan bir türk ailesinin islam devrimi yapıldıktan sonra yaşayacağı sıradan bir günün özetini okudunuz. bu size bir şey ifade ettimi? ’komik’ mi dediniz, ’saçma’ mı dediniz, ’hadi canım sen de’ veya ’yok devenin başı’ mı dediniz? siz ne dediniz bilmiyorum, ama oturduğunuz yerde sürdürdüğünüz bu gaflet uykusuna devam ederseniz, üç-beş yıl içinde bir sabah böyle bir türkiye’ye uyanacaksınız. beğenin veya beğenmeyin! bu tür lafları ’laiklik paranoyası’ olarak görenlere ise iran islam devriminin ardından ülkesinden kaçmak zorunda olan bir aydının şu sözlerini hatırlatmak isterim: ’şah pehlevi’nin amerikancı ve emperyalist rejiminden o denli bezmiştik ki islami şeriat bile gelse, bundan beter olamaz diyorduk iran komünist partisi (tudeh) bile pehlevi’ye karşı, prensipte bile olsa,ayetullah humeyni’yi destekler hale gelmişti. oysa humeyni gelip de islam devrimi gerçekleştirildikten sonra, islami şeriat baskısı altında yaşamanın ne demek olduğunu ancak o zaman görebildik. şanslı olanlarımız ülkeden kaçtı, o kadar şanslı olmayanlarımız ise şu anda ülkemizin topraklarının altında yatıyorlar!

akp hükümetinin başından beri bir yalan rüzgârı olan ve türk ordusunu zaptu rapt altına almaktan başka hiçbir şeyi hedeflemeyen ab (avrupa birliği) politikası da artık ab (arap birliği) politikasına dönüştüğüne göre, bu adamların artık nesini istiyorsunuz? kafası türbanlı cumhurbaşkanı eşlerini mi, ’islam hakkı için caizdir’ deyip ülkeyi her açıdan soyup soğana çevirmelerini mi, yoksa uluslararası havaalanı apronunda deve kesen (ve yakalanınca önce görevden alınıp, sonra terfian londra’ya tayin edilen)bürokratlarını mı? bu son şansiniz türkiye! bu seçimde de ’hiçbirine oy vermeye değmez’ diye sandığa gitmeyip, uykuya dalarsanız, uyandığınızda adım adım yaklaşan şeriatın artık dörtnala koştuğunu göreceksiniz.

siyasi fikriniz ne olursa olsun, yaklaşan seçimde mutlaka ve mutlaka oy verin ve türkiye’yi ortaçağ karanliğina döndürmeye heveslenen akp kadrolarinin heveslerini kursağina tikin!


bu mesajı yedi kişiye gönderirseniz, yedi gün içinde bir dileğiniz elbette gerçekleşmeyecek, ama bu mesajı iletebildiğiniz kadar kişiye iletir ve uyarabildiğiniz kadar insanı uyarırsanız, erkek çocuklarının 14 yaşından itibaren namaz kılmak ve kız çocuklarının 12 yaşından itibaren kara çarşaf giymek zorunda olduğu bir türkiye’den belki kurtulabiliriz.

bu son şansin türkiye,


jean valjean
cumhuriyet gazetesinin farkındalık bilincini ortaya çıkarmak için yaptığı bu slogan tam istendiği gibi netice buldu ve bulmaya devam etmekte. tepkisiz bir halkı bu şekilde duyarlı hale getiren bu gazete çok büyük bir iş yapmış ve siyaseti direkt olarak etkilemiştir.
ek : yazı tarafsız ama taraf cumhuriyet’tir.
0 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol