güzel, latif, hoş.
berceste
mustafa nazif gökçe’nin güzel bir şiiri.
berceste
hiç kimseye söylemedim;
ihtiyar taşa aşık olduğumu.
kimin dudağı değse kenarına,
kıskançlığımın zincir boyu,
ayaklarıma takıldığını.
nihayetinde bir takunyaydım,
sesimden başka neyim ola...
hiç kimseye söylemedim;
çirkin bir yaprağa aşık olduğumu.
bulutları beklerken göğün mahrem yerinde
sevgilimin tenine rüzgarların dokunduğunu.
nihayetinde bir damlaydım,
pıtırtımdan başka neyim ola...
hiç kimseye söylemedim;
eski bir kapıya aşık olduğumu.
kuş kanadında sakallı adamların gelip,
bir ekmeği bölerek pirleri gömdüğünü.
ağzımı açıp "ah mine’l aşk" desem,
aralıkları kapatıp, kalbime saklandığımı.
nihayetinde bir kilittim,
yasaklarımdan başka neyim ola...
hiç kimseye söylemedim;
bir adım ötedeki denize aşık olduğumu.
uçanların gagasından ağıtlarımın döküldüğünü.
bir yudum içmek için gönlünden
uzayan köklerime, ömrümü verdiğimi.
nihayetinde çıplak bir ağaçtım,
yalnızığımdan başka neyim ola...
hiç kimseye söylemedim;
yarattığım çukura aşık olduğumu.
yükseldikçe derinleşen benliğime,
basamaklar ördüğümü kendimden.
nihayetinde bir boşluktum,
düşüşümden başka neyim ola...
hiç kimseye söylemedim;
duvarıma nakşedilen ’vav’a aşık olduğumu
kuyruğunda sabır çekerken
alnımı naif duygulara koyduğumu
nihayetinde bir insandım,
tanrı’mdan başka neyim ola...
hiç kimseye söylemedim;
ırak yalnızlıklarda kaybolurken gece gündüz.
bir şehre nasıl sokak sokak benzediğimi.
sokaklarımda târumar kalabalık,
insanların bir telaş içinde koşturduğunu.
nihayetinde bir şehirdim,
insan’larımdan başka neyim ola...
hiç kimseye söylemedim;
derin bir arzu’yla bağlandığımı hayata.
aşk’ın kuyusunda kaybolurken,
nasıl da hayat bulduğumu ölüp-dirilirken...
nihayetinde bir şairdim;
kelimelerimden başka neyim ola...
hiç kimseye söylemedim;
nasıl da ağladığımı geceler boyu.
arzu hâl’in nasıl da bu kadar vurduğunu.
bir kaç resim birkaç sözdü oysa,
âh keşke hepsi sadece bu olsa;
cân’ımdan başka neyim ola...
adının yanına adımı yazıyorum;
bitmemiş bir şarkı gibi öylesine sonsuz.
kaç mevsim beklenirken sen,
beşinci mevsimi yaşamaktadır gönül.
kalbimi, kalbinin yanına koyuyorum.
senden başka neyim ola...
berceste
hiç kimseye söylemedim;
ihtiyar taşa aşık olduğumu.
kimin dudağı değse kenarına,
kıskançlığımın zincir boyu,
ayaklarıma takıldığını.
nihayetinde bir takunyaydım,
sesimden başka neyim ola...
hiç kimseye söylemedim;
çirkin bir yaprağa aşık olduğumu.
bulutları beklerken göğün mahrem yerinde
sevgilimin tenine rüzgarların dokunduğunu.
nihayetinde bir damlaydım,
pıtırtımdan başka neyim ola...
hiç kimseye söylemedim;
eski bir kapıya aşık olduğumu.
kuş kanadında sakallı adamların gelip,
bir ekmeği bölerek pirleri gömdüğünü.
ağzımı açıp "ah mine’l aşk" desem,
aralıkları kapatıp, kalbime saklandığımı.
nihayetinde bir kilittim,
yasaklarımdan başka neyim ola...
hiç kimseye söylemedim;
bir adım ötedeki denize aşık olduğumu.
uçanların gagasından ağıtlarımın döküldüğünü.
bir yudum içmek için gönlünden
uzayan köklerime, ömrümü verdiğimi.
nihayetinde çıplak bir ağaçtım,
yalnızığımdan başka neyim ola...
hiç kimseye söylemedim;
yarattığım çukura aşık olduğumu.
yükseldikçe derinleşen benliğime,
basamaklar ördüğümü kendimden.
nihayetinde bir boşluktum,
düşüşümden başka neyim ola...
hiç kimseye söylemedim;
duvarıma nakşedilen ’vav’a aşık olduğumu
kuyruğunda sabır çekerken
alnımı naif duygulara koyduğumu
nihayetinde bir insandım,
tanrı’mdan başka neyim ola...
hiç kimseye söylemedim;
ırak yalnızlıklarda kaybolurken gece gündüz.
bir şehre nasıl sokak sokak benzediğimi.
sokaklarımda târumar kalabalık,
insanların bir telaş içinde koşturduğunu.
nihayetinde bir şehirdim,
insan’larımdan başka neyim ola...
hiç kimseye söylemedim;
derin bir arzu’yla bağlandığımı hayata.
aşk’ın kuyusunda kaybolurken,
nasıl da hayat bulduğumu ölüp-dirilirken...
nihayetinde bir şairdim;
kelimelerimden başka neyim ola...
hiç kimseye söylemedim;
nasıl da ağladığımı geceler boyu.
arzu hâl’in nasıl da bu kadar vurduğunu.
bir kaç resim birkaç sözdü oysa,
âh keşke hepsi sadece bu olsa;
cân’ımdan başka neyim ola...
adının yanına adımı yazıyorum;
bitmemiş bir şarkı gibi öylesine sonsuz.
kaç mevsim beklenirken sen,
beşinci mevsimi yaşamaktadır gönül.
kalbimi, kalbinin yanına koyuyorum.
senden başka neyim ola...
bolu dağında oturup et kebap ve bilimum yemek yenilebilecek yerlerden biri. anlamı, oturup sohbet edilen yerdir halk arasında.
öz, güzel, latif, ince anlamlı, kolayca hatırlanan, yapısı sağlam dize ya da beyit. dize için daha çok mısra-ı berceste, beyit için de beyt-i berceste tanımlamaları kullanılır. genel anlamda bir şiirdeki en güzel dize ya da beyit de denebilir. bazı berceste örnekleri:
uyduk dil-i divâneye dil uydu hevâya
ruhi
su uyur düşmen uyur hasta-i hicrân uyumaz
şeyh gâlib
çeşmini gördüm unutdum derdi de dermânı da
şeyh gâlib
olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
muhibbî (kanuni)
şîrler pençe-i kahrımda olurker lerzân
beni bir gözleri âhûya zebun etdi felek
ii. selim
kaynak:edebiyat sözlüğü
uyduk dil-i divâneye dil uydu hevâya
ruhi
su uyur düşmen uyur hasta-i hicrân uyumaz
şeyh gâlib
çeşmini gördüm unutdum derdi de dermânı da
şeyh gâlib
olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
muhibbî (kanuni)
şîrler pençe-i kahrımda olurker lerzân
beni bir gözleri âhûya zebun etdi felek
ii. selim
kaynak:edebiyat sözlüğü
istanbul-ankara yolu uzerinde giderken sagda donerken de sagda yemek yeme, dinlenme yeridir. etleri cok tazedir ve bol bol yeme ihtiyaci dogurtur. butcen el veriyorsa sicana kadar yemelisindir.
(bkz: misra i berceste)
sıçramış, seçilmiş.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?