la finestra di fronte

caty blake
(bkz: bence parantezi)
(bkz: olmamış)

ferzan da biliyormuş olmayacağını bisürü şey sıkıştırmış. nazilerin yahudi mezalimi, homofobik italya’da hemi de 945’lerde imkansız gay aşkı, sadece sevgiliye ait anıları korumak için hafıza kaybı, kendi dünyanda daralttığın çerçeveden karşındakine değil hayallerine beslediğin aşk, tutkularının yerine güvenceyi seçmenin geç pişmanlığı, pasta-çikolata bilmemne. (çikolatanın seretonin salgıladığı isviçreli özgür bilim adamlarınca açıklandığından beri kadınların dişleri çürüdü.)

bunlardan bi tanesi de yetmeliydi. yettiği filmler gördük. bence ferzan bi kere bile aşık olmamış, ya da olmuş ama platonik. bu kadar kalabalık filmde bi tutam "tutku" olmaz mı? çocuklarını üst komşuya bırakıp, karşı komşuya ilk (ve son) sevişmeye giden kadında en azından "yasak" bişey yapıyor olmanın heyecanını görseydik.

belki karşı cins arasında yaşanan ilişkilerde tutku tanımlamasına tahammülü yoktur yönetmenin. filmde aşka benzeyen tek şeyi geçmiş zamanların iki taş gibi italyan delikanlısı arasındaki mektuplaşma/kesişmede hapsetmiş.

entryi en baştan ’bence’ parantezine alınca yazar istediğini yazar. istediği kadar altın küre alsın. ya başka bir iş dönüyor o ödül verme işlerinde, ya da italyan erkeklerinin tutkulu aşık oldukları italyan turizm bakanlığının pompaladığı bir tanıtım stratejisiydi. kadının camdan cama sevdiği adamın ruhsuzluğu insanın iliklerini dondurur.

ilgisiz tespit notu: koca filmde bir tek kedi bile görünmedi. yönetmen hakkında acaip freudyen bir tespitim var; korkuyor kendinden ve duygularını bastırıyor. aslında hiç yeteneği yok, bu kadar bastırmayla bunlar çıkıyor.

(bir kez daha ancak wily’yle izleyebilirim)

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol