o günler

tayfa75
yaralarım aşktandır içerisinde yer alan bir furuğ ferruhzad şiiri.

o günler geçip gitti.
o iyi günler,
o sağlıklı, dolu günler
o pullarla kaplı gökyüzü
o kiraz dolu dallar
o sarmaşıkların yeşil sığınağında birbirine yaslanan evler
o haylaz uçurtma damları
o akasyaların kokusundan başı dönen sokaklar.

o günler geçip gitti.
o günler, kirpiklerimin arasından
şarkılarımın hava dolu kabarcıklar gibi kaynadığı,
gözümün, üzerine kaydığı her şeyi
taze süt gibi içtiği günler
gözbebeklerimin ortasında sanki
coşkun sevinçli bir tavşan vardı
yaşlı güneşle her sabah
giderdi arayışın bilinmeyen kırlarına
geceler dalardı karanlığın ormanlarına.

o günler geçip gitti.
o karlı suskun günler,
camın arkasından, sıcak odada,
her an dışarıya dalardım
benim olan temiz kar, yumuşacık yün gibi
usulca yağardı
köhne ahşap merdivenlere
gevşek çamaşır ipine
yaşlı çamların saçlarına
ve ben yarını düşünürdüm, ah,
yarın,
o kaygan beyaz oylum
büyükannenin çarşafının hışırtısıyla başlardı
ve onun karışık gölgesinin belirmesiyle
kapı aralığında
-ansızın kendini ışığın soğuk duygusuna bırakırdı-
ve güvercinlerin başıboş uçuşlarının deseninde
pencerenin renkli camlarında başlardı
yarın...

kürsünün sıcaklığı uyuklatırdı
ben hızlıca ve sakınmasız
annemin bakışlarından uzak, iptal çizgilerini
eski okul ödevlerimden silerdim.
kar dindiğinde
dolaşırdım bahçede hüzünlü
kuru yasemin saksılarının dibinde
ölü serçelerimi gömerdim.

o günler geçip gitti.
o çekicilik ve şaşkınlık günleri
o uyku ve uyanıklık günleri
o günler, her gölgenin bir gizi vardı
her kapalı kutu bir hazine saklardı
sandık odasının her köşesi, öğlen sessizliğinde
sanki başka bir dünyaydı
kimse karanlıktan korkmazdı
gözlerimde bir kahraman vardı.

o günler geçip gitti.
o bayram günleri...
o güneş ve çiçek beklentisi
o hoş koku titreşimleri
kışın son sabahında kenti
ziyaret eden
çöl nergislerinin suskun ve utangaç yığınında
yeşil lekelerin uzun caddesindeki seyyar şarkıcı sesleri...

kapalı çarşı başıboş kokular içinde yüzerdi
keskin kahve ve balık kokusu
çarşı ayaklar altında ezilir, süner, karışırdı yolun tüm anlarına
ve uyuklardı oyuncak bebeklerin gözleri dibinde...
çarşı anneydi,
akıcı renkli oylumlara doğru hızla giden
ve geri dönen
hediye paketleri ve dolu filelerle
çarşı yağmurdu yağan, yağan, yağan

o günler geçip gitti.
o gövdenin gizlerine gözlerin daldığı
o mavi damarların güzelliğiyle, çekingen tanışma günleri
bir el tek bir çiçekle
bir duvar arkasından çağırırdı
öteki eli
ve küçük mürekkep lekeleri,
bu karmakarışık, acıklı ürkek elin üzerinde,
ve aşk
utangaç bir selamla kendini anlatırdı.

sıcak dumanlı gün ortasında
biz aşkımızı sokağın tozunda okurduk
biz pisi çiçeklerinin sade diliyle tanışıktık
biz yüreklerimizi masum sevecenlikler bahçesine götürürdük
ve ağaçlara borç verirdik
ve top, öpücük iletileriyle ellerimizde dönerdi
ve aşktı, avlunun karanlığındaki o karışık duygu
ansızın
bizi kuşatırdı
ve çekiverirdi kendine doğru, solukların, yürek atışlarının ve
.............................................gizli gülümsemelerin yakıcı yığınında

o günler geçip gitti.
o günler güneşte çürüyen otlar gibi
güneşin ışımasında çürüdüler
ve yittiler akasya kokusundan başı dönen o sokaklar
dönüşümsüz yolların gürültülü kalabalığında.
ve yanaklarını
sardunya çiçek yapraklarıyla süsleyen o kız, ah
şimdi yalnız bir kadındır
şimdi yalnız bir kadındır.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol