the social network

lenix
filmini izlemem elzem olan yönetmenlerdendir fincher. çünkü bir blue jean kot ne kadar kötü olabilirse bir david fincher filmi de o kadar kötü olabilir diye düşünürüm. filmi izledim. bir başyapıt değil elbette ama fincher her zaman ki gibi bir standardı yakalamayı başarıyor. arkadaşlarla çerez eşliğinde izlenicek filmlerden değil ama, söyliyim. yalnız gerçeğe dayanan hikayesi dikkat çekici. malumunuz facebook’u kuran dahi çocuğun hikayesi anlatılyor.

açıkçası yönetmen fincher olmasa umursayacağım bir film olmazdı. genellikle kapalı mekanlarda ve diyalog ağırlıklı ilerleyen (hatta ve hatta geveze) bir film diyebilirim. filmde aksiyon minimum düzeyde. aksiyon namına görebileceğiniz tek şey 1-2 dk. süren kürek yarışı.. film tümüyle monologlar üzerinden ilerliyor diyebilirim. ama zeki insanların hikayesini konu aldığı için konuşmaları dinlemek zevkli.

bence izlenmeyi hak eden bir yapım olmakla birlikte bir klasik olduğu söylenemez. fincher hikayeyi fazla yönetmenlik şovuna başvurmadan yalın bir dille, arada bi geri dönüşler ve ileri atlamalarla anlatıyor. tıpkı zodiac’ta olduğu gibi.. hatta orada dahi bir yönetmen olarak elini çok daha fazla belli ediyordu fincher. bu filmde başrol esas olarak hikayenin ta kendisi.

filmin objektif bir dili var. ne mark zuckerberg’i dost satan bir hain vs. gibi göstermeye çalışıyor. ne de ona dava açanları bir mazlum ya da fırsatçı gibi gösteriyor. herkes kendine göre haklı aslında. çünkü bu bir haklı-haksız hikayesi değil. zuckerberg’i dava etmeden önce ’harvard duruşu’ndan taviz vermemeye çalışan ikiz kardeşler sonunda dayanamayıp ona tazminat davası açıyor. bunu yaparken bile aylarca düşünüyorlar. ama atı alan üsküdarı geçiyor. bazen içinde bulunduğunuz sistemin kralı olmak için o sisteme karşı çıkmanız gerekir. helede bu sınırları tam çizilmemiş, uyanık olanların hep bir adım önde olduğu kapitalist sistemse... tıpkı mark zuckerberg’in yaptığı gibi.. belki bazı insalar ilerde facebook.com’a dönüşecek facemash’i kurup harvard’ın internet ağını çökertmesi harvard’dan atılmasına neden olduğu için mark’ın hayatının hatasını yaptığını düşünmüştür. onun ilerde dünyanın en genç dolar milyarderi olacağını bilmeyerek...


sonuç olarak film benim beklediğim gibiydi. o yüzden hayal kırıklığına uğramadım. ama fazla bir beklenti içersinde olmayın. facebook’un nasıl kurulduğunu merak ediyorsanız (ya da zeki insanların hayatına konuk olmak ilginizi çekiyorsa) ve fincher’ın iflah olmaz hayranlarındansanız tavsiye olunur.

filmden birde hoşuma giden bir replik söyliyim. henüz sitenin adı thefacebook.com iken sean parker (ki karakter olarak filmde en bayıldığım kişi) mark’a şöyle diyor;

-the’yı çıkart. sadece ’facebook’ olsun. daha havalı!

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol